Muhalefet

Evrende en kolay şey başkasının yaptığı hatâları kınamaktır. Ne bilgi, ne tecrübe, ne de vatanseverlik gerektiren bu tutum, uygulayanları ve vatanı zorluklara sürükler.

Günümüzde iktidarın yapmış olduklarını, yapmaya çalıştıklarını, gayelerine erişmek yolunda verdikleri ve vermeye hazır oldukları ödülleri, bilmeyen kalmamıştır. Sadece bunları temcit pilavı gibi tekrarlamak, birbirimizin omuzunda ağlamak, partiler arası ucuz politika seviyesine düşürmek, esas olan konuyu ikinci plana atmak, vatanın selamet ve bütünlüğünün korunmasında çok yanlış bir yolda olmaktır.

Sıcak olan, ve kamuya aksettirilmesi gereken konular, politika âletine dönüştüğünde, odak noktaları değişir, ve boş lafla geçirilen kıymetli vakitlerin bedeli de çok zaman ağır olur. Günümüzde bu her iki olumsuz durumu da yaşamaktayız.

İçine düşürülmekte olduğumuz durum, kişisel veya parti çıkarlarından arî, bilinçili bir yönetimi, şeffaf, dinamik ve Atatürk ilkelerine bağlı, eskimiş başkanlardan temizlenmiş, yarının iktidarı olmayı hak edebilen, bir muhalefeti gerektiriyor.

Her ikisinden de yoksul olduğumuz ise, kaçınılamayacak bir gerçek. Yegâne ümit verici gerçek, ordumuzun, dolayısıyla bütünlüğümüzün, emin ellerde olması.

Fakat ordumuzun kararlılığına, bütünlüğümüzü koruyacağına dayanarak, olayların ordunun müdahalesini gerektirecek boyutlara erişmesine vardırmak, yönetimin olduğu kadar, muhalefetin de hatâsı olur. Hepimizin önde gelen gayesi; vatanın bütünlüğünü, şerefini, vatandaşlarımızın refah ve saadetini, sulhcu ve demokratik bir yolla korumak olmalıdır.

Bugünki durum bütün kişisel çıkarları ve parti ayrılıklarını bir kenara bırakarak milli irade için birlikde hareket edebilmeyi gerektirmektedir.

Oy verenin unutmamış olduğu, ve muhalefet(lerin) hatırlaması gereken sorunlar problemimizin temelinde yatıyor.

Bizi iktidardaki yönetimin ellerine bırakan, bugünki muhalefetlerdir.

Geçen seçimlerde bugünki muhalefetlere karşı olan güvensizlikden ötürü oyların kayması nedenleri, hâlâ devam etmektedir.

  • Tarımımızın yok olması ve dışarıdan beslenmeye mühtaç hale gelmemiz,
  • Pamuk, tütün ve benzeri ürünlerimizin ihmâli, ihracatçı yerine ithalatçı durumuna düşmemiz,
  • İlaç sanayimizin baltalanmasına göz yumulması,
  • Madenlerimizin kullanılımını yabancıların kontrolüne vererek, yararlanamayacağımız duruma getirilmesi,
  • Bütün bilim adamlarının uyarılarına rağmen, hiçbir oy hakkımız olmadan, AB Gümrük Birliğine katılmamız,
  • PKK konusunda kesin bir tutum belirtmemek, dıştan yapılan kışkırtma ve  yardımların kesilmesini sağlayıp, temelde yatan sorunları ortadan kaldırılıp, vatandaşlarımızı öldürmek yerine, sulh içinde çözüme gidilmemiş olması,
  • Bankaların hortumlanmasına cevaz verecek yasaları geçirmek, hortumlayanlara göz yumacak tutumda olmak, kayıpları halkın cebinden çıkarmak, sonra da İMF’e köle olmak,
  • Kıbrıs konusun da sergilenmeyen kesin tutum nedeniyle, AKP ikdidarı ve hatalarından evvel, çıkmaza girmiş olması,
  • Oy almak gayesiyle taa kırklı yıllardan başlayarak dinî istismara ve siyasete âlet etmeye cevaz vermek, yasaklanmış tarikatların çalışmalarına göz yummak,
  • Altmış yıldır, muhalefet(lerin) işlemiş olduğu hatalar saymakla bitmez.

Hal böyle iken, onların bu ülkenin düşünürlerinin, hatta oyverenlerin ve basının büyük bir çoğunluğunun, olanları unutmuş olduklarını düşünmeleri, hâlâ yapmakta oldukları hatadır.

İktidarın hatalarının üzerinden oy toplamaya çalışmaları, barajı aşmak gayesiyle puan saymaları, hâlâ yapmakta oldukları hatadır.

Milletin karşısına yeni başkanlarla, hatalarını anlamış ve kabul etmiş, sağı, solu, aşağıyı, yukarıyı bir yana bırakıp, millî gayeler ardında, Vatan için çalışmak istediğini söyleyemeyen, hâlâ baraj sayılarıyla uğraşan bir muhalafetten halk ne bekleyebilir?

Uygar ülkelerde seçimlerden çok evvel partiler kongrelerini yaparak konular üzerindeki tutum ve görüşlerini belirler, ve halka bildirirler. Seçimlerimize belki bir yıldan az zaman kalmış olmasına rağmen, partilerin bir program yayınladığı, iktidara geldiklerinde ne yapacaklarını, sorunlarımıza ne çözümler getireceklerini söylediklerini duyan varmıdır?

Sadece iktidarın yaptığı, halkın zaten bildiği hataları tekrarlamakla, başarısızlıklarını defatle kanıtlamış, ve halkın dinlemekten bıktığı eskimiş başkanların sözleriyle particilik yapmakla yetinmek hayret vericidir.

Halk neden bu gerçekleri onların yüzüne vurmuyor?

Basın neden bu gerçekleri onların yüzüne vurmuyor?

Göbek bağlarının yarattığı sınırlamalardan ötürü basının büyük bir kısmının ikdtidara hamile olmasını esef, üzüntü, ve fakat anlayışla karşılayabilsek bile, muhalefetlerin yapmadıklarına karşı bukadar bigane davranılmasını hoşgörüyle karşılamak, vatanın çıkarlarına uygun bir tutum olarak gözükmüyor.

Yurdumuzda en iyi çalışan, halktan en yüksek güven oyu alan organ, TSK’leridir. En düşük oy alan da politikacılar, dolayısıyla, partilerdir. Yani yurdumuzu yönetecek olanlardır!!!!

İçinde bulunduğumuz ve gün geçtikçe daha kritik hal alan durumumuz, partilerin idare ve düşünüşünde, karşımızda olan sorunların boyutuyla orantılı, büyük değişiklikler gerektirmektedir.

Statükonun devamıyla yaratılmasına şüphe olmayan bir sonuçta, ordunun müdahalesini kınayacak olanların, bugünden, olacakların kendi hataları olduğunu bilmelerinde fayda var.

Bu bilinç yerleştiğinde, basının; istenmeyen olduğunda, o göbek bağlarının kendilerinin aleyhine döneceğini düşünmeleri de, bugünden kişisel çıkarları için değil, vatan için hareket etmeye başlamalarına yardımcı olabilir.

ABD karşısında haklarımızı koruyabilecek, AB’nin çirkin isteklerine boyun eğmeyecek, IMF’in boyunduruğundan kurtulmak bilgi ve cesaretini gösterecek, Gümrük Birliği cenderesinden kurtulmayı isteyecek, kendi ayaklarımız üstünde durmaktan başka bir çıkar yolumuz olmadığını milletin önünde korkmadan, yılmadan, tekrar edebilecek, ve bu yönde çalışmayı vaad edecek, yabancıların kuyruğuna takılmadan ayakları üzerinde durabilecek, bir defa için de olsa beraber hareket etmeyi hedef edinmiş ve yeniden örgütlenmiş, partilere ihtiyaç olduğu kesindir.

En eski ve en güçlü, en çok taraftarı olmuş, en örgütlü parti olarak CHP’nin, bu milli irâde hareketinde öncü olmasını beklemek de bizim doğal hakkımız olarak karşımızdadır.

Halka düşen vatan görevi; bu hakkı aramak, gerçekleşmesi için bütün gücüyle birey olarak katkılarını esirgememek, basını da vatan hizmetine çağırmaktır.

Basına düşen vatan görevi; şimdi bile çok iyi bildikleri halde yapamadıklarını yapmak, partileri vatan hizmetine çağırmaktır.

Bunlar yapılmadığı takdirde, ordunun vatanın bütünlüğünü korumak için gerekeni yapması durumunda, hiçkimsenin şikayette hakkı olmayacaktır.

Denize düşen yılana sarılırmış. İstenmeyenler olduğunda halkın muhalefetleri oldukları gibi kabul etmeleri bekleniyorsa, bu çok büyük bir yanıltıdır. Yılana sarılmayacakların sayısının da çok büyük olduğu untulmamalıdır. Muhalefetin içinde çok yetenekli kişilerin olduğu kesindir. Onların öne çıkmasına engel olmak, vatana hizmetten çok uzaktır.

Sayın Orhan Oğuz Gürbüz’ün “AKP, Baykal’la guru duyuyor” adlı yazısı (Radikal 01 Ekim 2006 –İki- sayfa 1) etkisizliğini defatle kanıtlamış Baykal için “Bravo Baykal ve CHP ‘Türkiye’ye yine hiçbirşey söylememeyi başardınız”…….. diyerek durumun can noktasını vurgulayan yazısından ders almaları gerekir.

Kaderini kendi tayin edemeyen bir toplumun, yabancılar tarafından yönetilmeye mahkum olacağını da hatırlatmak yerinde olur.

About The Author

0 Comments