Kapitalizm Kıskacında Yozlaşan Demokrasi

Cumhuriyet gazetesi, Strateji ilavesi, Sayfa 6, 13 Ağustos 2007

ABD ikinci dünya ülkelerinde güçe başvurduğundan, gayesinin demokrasiyi yaymak olduğuna kimseyi inandıramıyor. Halbuki, ülkelerin özgürlüklerini ve sosyal yapılarını değiştirmeye çalışmadan, demokrasi altında geliştirilmiş ekonomilerinin refah getireceğini gerekli yardımları sağlayarak gösterse, etkili olabilir. Bu oluşumdan da yan ürün olarak demokrasiye dönük rejimlerin temeli atılabilir ve dost pazarlar yaratılır. Bugünki uygulamaları, kutuplaşmaların, bölünmelerin, etnik ayrılmaların doğmasına, demokrasinin lekelenmesine neden olmaktadır.

Türkiye’ye giydirilen Ilımlı İslam cübbesine çoğunluk karşı çıktı. Batı dünyasınca desteklenmesi gereken bu çoğunluğun, başa getirdikleri yönetime karşı olması ABD’yi çelişkide bıraktı. Pratik Amerikan zekası da buna: “Hükümet Demokrasiyi kurtardı” dedi, göbek bağlı medyaya tekrarlattarak, büyük bir kitle üzerinde etkin oldu.

Başarı olarak gösterilen sanal zenginlik, demokrasi ile örtüştürülerek Türkiye’deki seçim sonuçlarını değiştirdi. Kazanılmamış bu zenginlik, büyüyen borç, sıcak para tehdidi, dururmun nekadar kırılgan ve sanal olduğunun kanıtıdır.

Farid Zakaria ‘Özgürlüğün geleceği’ adlı kitabında “…..demokrasi kavramının fetişleştirilmesine varan bir idolojik bombardıman, onun serinkanlı değerlendirilmesinin en büyük engelidir ….” diyerek bizi uyarıyor.

Hernekadar demokrasi genel anlamda çoğunluğun seçtiği yönetim ile idare ise de, beklenen çoğunluğun gücü değil, azınlığın haklarının korunmasıdır. Bu kapsamda Ilımlı İslam sentezinin yaratmış olduğu çelişki içinden çıkılması zor bir boyuta erişmiştir. Müslümanlığın fitre ve zekat ile yoksula yardım yolunu kurduğu ve gelir dağılımını sağladığı, bunu siyasi çıkarlar için değil, insanlık için öngördüğü unutulmamalıdır.

Demokrasinin gelişmesinde en yaygın rolü oymanış olan Amerika’ya bakan, Farid Zakaria “Amerikan sisteminin ayırt edici özelliği nekadar demokratik olduğu değil, seçmen kitlelerinin üzerine koyduğu birçok kısıtlamalar nedeniyle, nekadar demokratik olmadığıdır” demektedir. Artık sistem nekadar açık olursa, okadar çıkar lobilerinin etkisi altında kalmaktadır. Amerikan yönetimi, görevini yerine getirmek yerine, halkı dinlemeye çabalamaktadır. Yerel kararları halkın oyuna götürme âdeti, referandumlar, kuruluştan beri var iken, etkinliklerini 1970’lerde Kaliforniya ayaletinde tekrar doğuşla kazandılar. Federal Hükümetin kararlarına karşı halkın çoğunluğu ile geçirilen referandumlar, sistemin açık bir şekilde değişmesine neden oldu. Kararların, seçilmiş deneyimli yöneticilerden halka geçmesi, yöneticilerin insiyatifinin seçilenlerden, seçene geçmesiyle, liberalleri memnun etti. İlk geçen ve vergi kesintilerini hedefleyen önerge 13, bilahere Kaliforniya ekonomisinin tamamen çökmesine de neden oldu. Kaliforniya Amerikanın en kalabalık ayaleti olmanın yanında, dünyanın birçok ülkesinden büyüktür. Ekonomisinin büyüklüğü, etnik karışımının çeşitliliği, teknoloji önderliği, sosyal seviyesinin yüksekliği nedeniyle dünya için bir örnek olabilirdi. Nitekim bu deneyimlerle, demokrasinin kendisini yetirmekte olduğunu sonucuna varıldı.

Çok-uluslu şirketlerin, onların labicilerinin etkileri, referandumlar ile varılan nokta, ekonomik çıkarların baskısı, kararları seçilenlerin aklı selimlerini ve bilgilerini kullanarak uygulayacaklarına, yukarıdaki yöntemlerle onlara empoze edilmesi, yozlaşmanın nedenleri olarak beliriyor.

Bu nedenle de ABD, Irak ve benzeri durumlarda çıkar-güçleri tarafından zorlanan  insanî ve demokratik olamayan uygulamaları yasal göstermeye çalışılarak, yanlız kemdi halkına değil, bütün dünyaya, kabul ettirmek istiyor.

Türkiye’nin de bu komplonun dışında olmadığı, son altmış yıldır uygulanan, son on yıldır korkulu boyutlara erişen, bügün kırılma noktasına gelen, siyasi, ekonomik ve sosyal gerilimlerde kendisini göstermektedir.

Bu kapsamda, Batı, maddi gayelerine erişmek yolunda uygulamalarını, İslam’ı radikalleştirmeyi, İslam içerisinde ayrılık yaratmayı, mübah göstermeye çalışılıyor. Aynı anlamda da, Batı’nın yurdumuzda gerçek demokrasiyi korumamasına, Atatürk ilkelerini devama kararlı çoğunluğu yok saymasına ve tam aksine, yarattığı Ilımlı İslam’ı ‘Demokrasinin koruyucusu’ olarak desteklemesine, şaşmamak gerekiyor.

Ekonomik çıkarlar, evrensel boyutlarda, artık tek kutuplu değil. Çoklu süpergüçlerin çatıştığı ortamda değişik sistemler veya karma sistemler altında, ya demokrasinin tavizler verme zorunda kalarak yozlaştığını, ya da sosyalist sistemlerin kapitalizm yöntemlerini uygularken, otokratik baskılarından yararlandıklarını izliyoruz.

Varılan nokta henüz yozlaşmanın başlangıcı da olsa, demokrasinin ve dolayısıyla özgürlüğün yok olmasına yönelmesi, asırlardır olgunlaşma savaşı vermiş Batı demokrasisinin çokmekte olduğu işaretini veriyor. Şayet ABD ve kısmen AB bu yönde maddi fedakarlıklara katlanmaz ve yozlaşmanın devamına seyirci kalır, daha doğrusu onu uygulamaya devam ederse, binlerce yıllık demokrasinin akibeti pek parlak görülmüyor.

Yeni yapılan araştırmaya göre ABD’de halkın en çok güven duyduğu; öncelikle Hukuk sistemi, sonra ordu, sonra da yönetim. Halbuki Türkiye’de en güvenilir; öncelikle ordu, sonra zayıf bir  değimle yargı gelmekte, yönetime ise hiç güvenilmemektedir. Hukukun hakim olmadığı bir ortamda da demokrasinin gelişmesini beklemek olanaksızdır.

Değerli düşünürümüz Nihat Genç’in değimiyle, “trafik kurallarına uymayan kişi demokrasiden bahsedemez” yani hukuka ve kurallara saygı gösteremeyen bir toplum demokrasiden bahsedebilmekten çok uzaktır.

Demokratik bir yönetim topladıkları vergilerin boyutuyla da ölçülür. Vergi toplayamayan, vergi vermek sorumluluğunu halkına aşılayamamış, açıklarını vazgeçilemez ürünler üzerinden olağanüstü ekleme vergiler zorlamasıyla almaya çalışan bir toplumun, demokrasi davulu çalması maskaralıktır.

Değerli yazarımız Bekir Coşkun’un değimiyle, manavda salatalığını seçebilen vatandaşın, kendini temsil edecek Milletvekilini belirleme yetkisi olmayan ülkede, demokrasiden bahsedilemez.

Yönünü, ABD, dolayısiyle onun yozlaşmakta olan demokrasisi ve emperyalist uygulamalarından alan bir Türkiye’nin, zaten başarıya erişeceğini beklemek hayaldir. Bütün dünyanın, Atatürk’ün ilkelerinin çağdaş uygulamasına ihtiyacı olduğu bir devirde, Türkiye’nin tuttuğu yol çıkmaza yönelmektedir.

Kurtuluş yolu, şayet çok geç kalınmamışsa, parçalanmış olan siyasi yapımızın bir an evvel ulusal çıkarlarımız doğrultusunda birleştirirlmesidir. El birliğiyle, dağılmış değerli elemenların dışarıya bağımsız bir çatı altında toplanmasıdır.

Siyasi anlayış, yozlaşmış, birsürü yalan haline gelen sağ, sol, orta gibi sıralamalardan arıdırılmalıdır. Kimlik, sağsız, solsuz, Atatürk ilkeleri olmalıdır. (02 Nisan 07 de çıkan yazım)

Böyle bir muhalefet partisi yeni temeller üzerinde:

  • Yönetimi, tüzüğü, ve başkanlığı tamamen yenilenmelidir,
  • Tümüyle dinazorların diktasından kurtarılmalı ve yurdun demografisine uygun olarak, kadın erkek ayrımı yapılmadan, muhakkak gençleştirilmelidir,
  • Sosyal demokrat anlayışı emek eksenine oturmalıdır,
  • Sivil toplum örgütleriyle organik bağlar kurulmalıdır,
  • Emekçilerle bağını sağlayacak işci büroları, esnaf ilişkilerini kuracak esnaf komiteleri kurulmalıdır,
  • Çiftçileri aydınlatacak kırsal alan örgütleri açıllmalıdır,
  • Köy enistitüsü benzeri kurumların, halk evleri benzeri kurumların temelini oluşturacak birimler oluşturulmalıdır,
  • Eğitimi, tarımı ve KOBİ’leri nitelik ve nicelik olarak geliştirecek programlar oluşturulmalıdır.

Dış etkiler olmasa bile, bireyde bilim artmadan Demokrasiyi geliştirebilmek olanaksızdır. Bu ülkeye yararlı olabilecek bir parti, ivedelikle ve öncelikle, eğitimin kalitesini ve kapsamını medrese anlayışından kurtarmalı ve çağdaşlaştırmalıdır. Temel, kaliteli; eğitim, eğitim, eğitim’dir.

“Piyasa rekabetine dayanan ve üretim, dağıtım ve değişim araçlarının bireyler veya işletmeler tarafından özel olarak sahiplenildiği bir ekonomik örgütlenme sistemi” Kapitalizmin  ansiklopedik tarifidir. Fakat oturmuş demokrasileri bile yozlaştıran  ve kürreselleşme maskesiyle ortaya çıkan çok-uluslu şirketlerin başını çektiği emperyalizm, kapitalizmi tekelleştirmekte, dolayısıyla yeni oluşan demokrasilerde gelişme fırsatını önlemekmektedir.

Çıkar labilerinin etkisinde yönlenen demokrasilerin izinde gitmenin, onların dediklerini yapmanın sonucu, sömürülen ülke olmaktır.

 

Turgut A. Karabekir

turgutk@gmail.com

 

About The Author

0 Comments