Beyin güçü akımı

 

İran, Şah yönetiminde iken yurt dışında en çok öğrencisi olan ülke idi. ABD’nin yanlış hesapları neticesinde, mollalar rejiminin kurulmasından sonra, dışarıdaki okumuşlar geri dönmediler. İran var olan bilim gücünden mahrum kaldı. Sonraki yıllarda da beyin gücü, daha uygar ve hür ülkelere, fırsat buldukça kaçmaya devam etti. Bügün çağdaş anlayıştan uzak kalmış olan İran’ın nerede olduğunu çoğumuz biliyoruz.

İran örneğinden ders almak bizim için de yerinde olur.

Bir süre evvel gazetelerde Ankara’da yapılan öğrenci anketi vesilesiyle, yurdumuzdan beyin gücü akımının alarm verici boyutlara erişmiş olduğu yayınlandı. Çıkan yazılarda yanlız ABD’de dörtbinden fazla Türk hekimin bulunduğu belirtiliyordu. Yurt dışında okuyanların sayısının yaklaşık ellibin kişi olduğuna göre, bunların yüzde otuzu dışarıda kaldığından, onbeşbin yüksek eğitim görmüş değerli elemanın yurda dönmediği anlaşılır.

Altmışlı yıllarda başlayan bu akımın, iktisadîi ve politik istikrarsızlığın başlangıcına rastlaması ilginçtir. O zaman ortam çok daha ümitverici ve demokratik olmasına rağmen akım başlamıştı. Artışın nedenlerinin de, günümüzün ortam ve tutumdan kaynaklandığı şüphe götürmez..

Siyasî anlayış aşırı sağa kaydıkça, dışarıda eğitim almış olanların yurda dönmek istememelerini anlayışla karşılamak gerekir.

Yerli okullardan çıkanların işsiz kalmalarının verdiği ümitsizlik de küçümsenemez.

Dışarıda buldukları emniyet ve iş imkanları, yaşam şartlarının istikrarı, gençlerin verdikleri kararlarda şüphesiz büyük yer tutmaktadır. Bügün elimizde olan veriler yapılmış olan hatâların boyutunu gösteriyor.

Dikkat edilmesi gereken, fabrikalar kurmak, barajlar yapmak, yollar açmak yanında,  bilgi bankası olacak gençlerin de yurtta kullanılabilmelerine önem vermek olmalı. Bir fabrika iki yılda yapılır, fakat bilimli bir genç otuz yılda yetişir. Beyin gücü olmadan yanlız geriye gideriz, bilgisiz, veya yarım bigi ile ileriye gitmek mümkün olamaz. En belirli hastalıklarımızdan biri, az bilip her şeyi bildiğini sanan okumuş cahillerin bolluğudur.

Bu meyanda üniversitelerin sayısını arttırmakla, mezunlarını çoğaltmakla kendimizi aldatmaktan vazgeçmeli, kuruluşların kalitesini arttırmak yoluna gitmeliyiz.

Üniversite diye adlandırdığımız kuruluşların bir meslek okulu seviyesini aşamamış olmaları büyük eksikliğimiz olarak beliriyor. İlber Ortaylı, Doğan Sorguç, Oktay Yenal gibi deneyli ve değerli düşünürlerimizin bu konuda yapmış oldukları öneriler dikkate alınmalıdır. Uygulanmakta olan duygusuzluk, gençliğimizin geleceğini olumsuz olarak etkiliyor. Doğacak düşüşten ve boşluktan geriye dönüş de, uzun yıllar alır.

İmam Hatip’lerden ve uydurma Üniversitelerden çıkanlar çağdaş arenada başarılı  olunamayacakları gibi, içeride de iş bulunamakda zorlanırlar.

İçeride yetişenlerin üstün kalitede olmaması, dışarıda okuyanların evrensel değerde uzmanlaştıkları halde yurda dönmemeleri, büyük servet kaybı, ve milli zafiyettir.

Yurdumuzda siyasi ortam aşırı sağa kaydıkça, okuyanların iş bulamaması arttıkça, değerli elemanların geri gelmelerini sağlamak da mümkün olamaz. Bu bakımdan batıl düşüncelerle oluşan bir kayış, kendi bindiği dalı kesmekten farklı olmaz. Gâye düşünemeyenler yetişmek değilse, sistemin de bilimli kişilere imkân tanıyacak açıklık ve uygarlıkta kalmasını sağlaması gerekir. Kaş yaparken göz çıkarmak kimseye yaramaz.

Batının Rönesanstan sonra ilerlemesi; bilime dayanan düşüncenin yerleşmesinden, Osmanlı’nın geri kalması ise, atâlet içinde, çoğu dine ve hurafeye dayanan, mistik düşüncelerle devam etmesi nedeniyle olmuştur.

Zorlukla, kan dökerek, kurtulduğumuz yere geri dönmek, ne için olursa olsun, kimin için olursa olsun, büyük hatâdır, ve herşeyin çok daha çabuk geliştiği bügünün ortamında, bizi çok daha gerilere sürükler.

Devamı yarın.

About The Author

0 Comments