Atıklar ve denizimiz

 

Geçen yazımda sel suları konusunda belirttiğim gibi, bu hayati kanuda da henüz bir sonuca varamadık. Yukarıdan olumlu bir irâdeyi-şahanenin zuhurunu hayal etmekteyiz.

Arıtma tesisleri konusunda yıllardır türlü bürokratik sebeplerle ayak sürümekteyiz. Bu utanç verici duruma katlanmaya alışmış olmak kabul edilemez ve edilemeyeceği de şimdiden AB şartları içinde yer almaktadır. Zorlama yapıldığında bürokrasi çözülecek ve derhal yapmaya mecbur edileceğiz. Zaman varken, bugüne kadar ortaya konulmuş olan yöntemlerin gözden geçirilmesi gerekir.

Defalarca yetkililerin dikkatine getirmeye çalıştım; arıtma tesislerinin atıkları, koylarımıza doğru gelen akıntılara verildiği zaman, sonuç uzun vâdeli felakettir. Arıtılan sularda kimyevi katıklar oldukları gibi denize gidecekler ve bir süre sonra zararlarını göreceğiz. Amma o zaman, iş işten geçmiş olacak.

Duyduğumuz olumlu gibi gelen haberler, bize arıtma tesislerinin yapılması pilanlandığı yolundadır. Ancak birçok tesislerin belirlenen yerleri tekrar gözden geçirmek faydalı olur. Arıtılan sular, çok zaman türlü nedenlerle, tertemiz olmadığı için, denizi pisletebilirler, bilhassa kimyevi katkılar içerisinde kalırlar. Bu katkılar denizlerimiz için çok zararlıdır. Uzun vadede kimyasal yapıyı değiştirerek, deniz bitkilerinin de değiştmesine neden olurlar ve kirlenmeyi, geometrik bir oranla, arttırırlar.

Akıntıların dışarıdan koylarımızın içine geldiği bölgelerde, arıtma tesislerinin sularının, nekadar derine verilirse verilsin, denize bırakılması doğru olmaz. Atılanlar, akıntılar ile koylarımıza geri gelecektir.

1977 yılında Bodrum’da kanalizasyon yapılacağı ve arıtma sularının denize verileceği söylendiği zaman da bugünki gibi aynı uyarıları yapmıştım. Demekki otuz yıldır bir fazla bir mesafe kat etmemişiz.

Arınmış arıtma sularının, dağlarımızın aralarındaki, suya aç mıntıkalara pompalanması gerekmektedir. Bu yöntem hem denizlerimizi kurtarır hem de yöremizin yeşillenmesini sağlar.

Bu gibi  pilanlamaları evvelden hazırlamış olmamız gerekir, aksi halde sonradan aceleye gelir ve yaptım olduya gider. Bukadar yıl bekledikten sonra yanlış uygulama yapmak yazıktır, sonra düzeltmesi de çok zor olur.

Akıntıların dışarıdan içeriye doğru olduğu, Torba, GölTürkbükü, Gündoğan, Yalıkavak, Bitez, Gümbet ve benzeri koylarda, arıtmadan çıkan atık denize verilmemelidir. Bu sular bahçe sulamasında kullanılabilir veya pompalanarak tepelere yayılmalıdır.

Altı ay yağmur göremeyen suya aç dağlarımızda bu irigasyona uygun bölgeler bulamamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Taş tabakasının yüzeye yakın olduğu yerlerde irigasyonu daha fazla sahaya yaymak gerekecektir. Uzunlukları az veya çok, delikli boru kullanımı ile, yörenin emme imkanlarına uyarak, boru uzunluklarını belirlemek zor birşey olmasa gerektir. Bir süre tecrübe etmekle de yeterli uzunluk bulunabilir.

Arıtılmış suların denize atılmayacağı yerlerde, tesisleri değerleri yüksek olan deniz kenarına yapmak da gerekmez. Tesisler değersiz alanlar üzerinde de yapılabilirler. Bu suretle hem gözden uzak, hem de kokularıyla kimseyi rahatsız etmeyecek yerlerde olabilirler.

Akıntıların koylara doğru olduğu yerlerde, hiçbir nedenle arıtma suyunun denize verilmemesi,

Arıtma sularının ya bahçe sulamada kullanılması, veya dağlara yayılması,

Denizlerimizin temiz kalmasını sağlayacak yegane yöntemdir. Bu sistem uygulandığında tesislere yer bulma ve müsade alma sorunları de büyük ölçüde ortadan kalmış olacaktır.

Bu imkanlara olumlu bir şekilde bakarsak, birçok engelelri yenmekte başarılı olacağımıza inanıyorum. Olumlu bakmaz bir kenara atarsak, komiserler gelinceye kadar yerimizde sayacağımız aşıkardır. Fikirlere bir şans tanımak uygarlığın bir parçasıdır. Hele fikirler kişisel değil, batıda uygulanan bilim olursa.

About The Author