Boru

 

İki hafta kadar evvel haberlerde, suların çekilmesi nedeniyle, Gümbet sahilinde meydana çıkan bir borunun resmi vardı. Haber yayınlandığı zaman bu borunun nereden geldiği, ne amaç ile kimin tarafından konduğu hakkında bir bilgi yoktu. Sadece içimizde yaşayan bazı kişilerin nekadar bencil ve uygarlıktan uzak olduklarının çirkin bir imzası olarak karşımızdaydı.

Yıllardır bu sahillerde denize girdiğimde bu kişilerin mevcudiyetinden emin olarak bu boruları görmeye gayret etmiş ve hiçbirini bulamamışımdır. Demekki bunu yapmak cesaretini gösteren hainler ayni zamanda saklayabilmek adiliğine de sahipler.

Esasında bu boruları aramaya hiçbir neden yok, çünki zaten yöredeki yetkililerin birçoğu genellikle pis suların zaman zaman denize bırakıldığını bilmekteler. Hatta aralarında bunun için ellerinden birşey gelmediğini itiraf edenler de olmuştu.

 

Son aylarda, sonbaharın gelip Bodrum kış durgunluğuna girdikten sonra yarımadamızda birçok olumlu gelişmeler olmakta. Bilhassa batı belediyelerinde bu iyiye gidişi zek ve ümitle izliyoruz. Çok yerinde ve uygar girişimler yapılmakta olduğu muhakkak. Hatırlanması gereken yapılacak işlerin bir öncelik sırasıyla yapılması gerektiğidir. Yarımadanın her yerinde en önde gelen sorunuzmuzun deniz temizliği olması unutulmamalıdır. Arıtma tesislerinin olmadığı veya sıhhatli olarak çalışmadığı her geçen günün kedi bindiğimiz dalı kesmekten farklı olmadığını da daima hatırlamamaız gerekir.

 

Geçenlerde yapılan AKP toplantısında sayın Millet vekilimiz Bodrum’un sorunlarının ön plana alınacağı hakkında vaade bulunmuşlar. Başbakan nezdinde yapılacak girişimlerde en kısa zamanda Bodrum’un kullanma suyu ve elektriği konusunda artık bir sorun kalmayacağı belirtilmekteydi.

Yapılacak işler listesinin başına arıtma teislerinin bahis konusu olmamasını hayret ve üzüntüyle karşıladım. Bu toplantıda olanlar nasıl oluyorda en mühim konumuz olan denizlerimizin pislenmesinin ele alınmamasını pas geçebilirler?

Bodrumda, iyi ve ya kötü kullanma suyumuzu temin etmek imkanı vardır. Elektrik kesintili de olsa mevcuttur, katı atıklar ise ilkel bir şekilde de depolansa, ortalıkta kalmamaktadır. Amma denizlerimizin kirlenmesi yerine koyamayacağımız bir varlığın yok olmasıdır. Bu kirlenmenin nekadar zararlı ve devamlı olduğunu İstanbul, İzmir, İzmit gibi yörelerde izledik. Problem ortaya çıktığından en az otuz yıl geçtiği halde hâlâ o sahillerde suya girmek tehlikelidir, daha birçok yıl da böyle devam edecektir.

Denizlerimizin kirlenmesinden Bodrum’da bulunan her iş sektörü devamlı zarar görecek ve o zaman ağlamak, sızlamak, suçlu aramak, hele kriz komiteleri kurmak hiçbir işe yaramayacak. Uzun zamandır turistlerini doğa güzelliğimize dayanarak çekmeye başarılı olduğumuz komşu Akdeniz ülkeleri, şayet denizlerimizin kirlenmiş olduğunu yaymaya başlarlarsa, bir tek sezonda, yıllardır elde ettiğimiz ilerlemeleri kaybedebiliriz.

Denizlerin pislenmesi vucudumuza giren bir vayrüs gibi, sessizce yerleşir ve hiçbirzaman oradan çıkmaz. Hastalığın farkında olduğunuz zaman iş işten geçmiştir ve geri dönüş hemen hemen imkansızdır. Ben bunu yukarıda belirttiğim yörelerde yaşadım. Kristal temizliğinde olan sularımız lağım çukuruna döndü ve öyle kaldı.

 

Bu hakikatlerin bilincinde olup da aldırmayan yetkililere, bu konu hakkında her hafta şikayette bulunmayan basına, hiçbir sempatim yok, uykuda olan, atâletinden kurtulamayan halkımıza da ileride başına gelecekler için acımaktan, kendi düşen ağlamaz demekten başka birşey elden gelmiyor. Bu hayatî konuları siyasete âlet ederek bugüne kadar sallantıda bırakanlarla da, Allah hesaplaşacaktır.

 

 

About The Author