Halk yoksa 3 / 5

Remove the row

Column: 1

Geçen yazımı bitirirken, Atatürk’ün, “Basın ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidir” sözünün basın tarafından yerine getirilmemesi etkin bir halkın yetiştirilmemiş olmasındaki en temel sorunların başında gelir demiştim. Bu bölümde basının nerede ve nasıl elindeki imkânları yanlış kullandığını irdeleyeceğim.

Yandaş olmayan kanalların bir kısmı haberleri gerektiği açıklık ve doğrulukla yapıyorlar ve bir sorun yok. Bunların bazıları haberlere “yazılı basını yorumlama” olarak yeni bir haber türü getirdiler. İyi yapılanlarında sorun yok. Her ikisi de halk için gerekli ve faydalı. Çünkü haber bilginin kaçınılmaz ve gerekli bir parçasıdır.

Sorunumuz bunların ötesinde başlıyor. Haftanın her gününün her gecesinin en az en değerli 3 saatini işgal eden oturumlar / paneller için aynı şey söylenemez. Onlar yüzlerce, hattâ binlerce saatin ziyan edilmesine neden oluyor.

Oturumlar olmalı ama her düzeyde halka hitap etmeli ve onların anlayacağı açılıkta olmalı. Sâde gündemi değil, ülkenin değişmeyen ana konuları halka anlatanlar da olmalı. Ana değerleri ve sorumlulukları, unutturmamak gayesi ile düzenlenmeli. Ana sorunların neden ve nereden kaynaklandıkları ve onların nasıl gündemdeki olay ve sonuçlara etken oldukları da anlatılmalı.

Halkın bir şeyler öğrenerek geleceği için doğru kararlar verebilme bilgisine erişmesi temel öğe olmalı. Halk günlük olayları geçmişe bağlama yeteneğine erişmeli.

Hâlbuki oturumdakiler kendi aralarında, çok zaman ağza alınmayacak saygıdan uzak sözlerle çekişerek, birbirleriyle kendi fikirlerini kabul ettirmek çabasında konuşuyorlar. Çok zaman yanlış bir Türkçe ile yanlış bir telaffuzla ve anlaşılmayacak sürate birbirlerinin sözlerini keserek bağırıp çağırıyorlar. Söylenenler halka hitap değil! Kendi aralarında söyleşi, çok kere gereksiz ve faydasız münakaşa. Üstelik sergiledikleri konuşma, lisan ve ilişki bakımından halka berbat bir örnek oluyor. Yukarıdan gelen siyasî terbiye yokluğunu devam ettiriyorlar.

Bu tarz oturumlar artık o kadar bıktırdı ki zâten dinleyip anlayabilecekler bile dinlemiyorlar.

TL1’deki Merdan Yanardağ’ın yönettiği oturumlar istisnâ oluyor.

18 dakika ve Levent Gültekin kahve sohbeti gibi doğrudan halka hitap edenler faydalı ve bir şeyler öğretiyor. Onların da konuşmaları sorunların temeline bağlayarak tamamlamaları daha da faydalı olur.

Column: 2

Fakat diğerlerinin halk için zarârı faydasından büyük. Onlar bilgisiz insanı bilgisiz bırakmakla kalmıyor, dinleyebilen olsa bile onların yanlış sonuçlar çıkarmasına neden olabiliyor.

Bu oturumlar halkın yüzde birine bile hitap edemiyor. Çünkü konuları bilerek söylenenleri değerlendirecek olanlar zâten onlar kadar bilgili ve dinlemek te istemiyor. Diğerleri de tamamen bir beyin yıka yöntemiyle karşı karşıya.

Zâten bu yöntem, bilerek veya bilmeyerek uzun yıllardır bizde de dışarıda da halkı karanlıkta tutmak için kullanıldı. Halk bir şey dinlediğini sanarak hiçbir şey öğrenmeden vaktini ziyan ederek, bakıyor!

Panellerdekiler birbirlerine değil, halkın gözünün içine bakarak, konuşmalı, temel sorunların nedenlerini anlatmalılar. Dinleyici konuşulanları kendine hitap edilen kişisel söylem gibi dinlemeli ki bir şey öğrensin. Engelliler için alt yazı olmalı.

Kitap okumayan, yetişmemiş bu ülkede başka yol yok! Halkın karnı aç olduğundan değil, neden kime oy verip vermeyeceğini öğrenmesi gerekir.

Oturumlara iktidardan da dâvetli varsa durum tam bir kargaşa ve gerilik örneği. Utanç verici bir çatışma.

Bu konuşmaların, programların hiçbirinde Atatürk’ün, “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” dediğini bir kere bile duymazsınız. Hâlbuki bizim yaşam prensiplerimiz olması gereken bu sözler her zaman halka tekrar edilmeli. Bağımsızlık olmadan özgürlüğün olmayacağı, bütün karşılaşmakta olduğumuz sıkıntıların temelinde bağımlı olanların yaptıklarının yattığı halka basın tarafından anlatılmalı.

Atatürk’ün ilkelerini özetleyen “Altıok” un önemi halka anlatılmalı.

Ambargoların neden uygulandığı ve ne kadar zararlı olduğu ve olacağı halka anlatılmazsa, halk kimi suçlayacak? Ambargoyu koyanı mı, konulmasına neden olanı mı?

Parasını verdiğin uçakları sana vermeyeni mi, o durumun yaratılmasına neden olan ve karşılığında sesini çıkarmak yeteneğinde olmayanı mı?

Halkı câhil olarak isimlendiren sözde aydınlarımız bir düşüşünler ve halkı bilgilendirmemiş isek, halkın nasıl doğru karar verelerini beklediklerini de bir değerlendirsinler.

Basın Atatürk’ün sözünü, yâni görevini yerine getirmiyor, olay bu!

Devamı “Halk yoksa! No.4 / 5 yazımda”.

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments