Suskunluğun bedeli

Remove the row

Column: 1

Bu yazımla başkalarının ortaya attığı gündemi eleştirmekle yetinen yazarlarımıza ve bu tutum karşısında susan halkımıza sesleniyorum. Ve soruyorum: Neden yapmıyoruz? Neden suskunuz?

Bağımlılıktan doğan, yıllardır büyüyen ve yok edilmesi gereken ana sorunlarımız var. Basın ve medya, sorunlar yok oluncaya kadar gündemde tutmazsa, okumayan ve çağdaşlaşmamış toplumumuzu uyandıracak başka yol yok.

Bağımsız olmadan; ne enerjide, ne tarımda, ne savunmada, ne sanayide, ne de eğitimde ilerleyebiliriz. Uluslararası sermayenin ve birkaç üstün gücün mallarını satın alan tüketiciler olmaktan kurtulamayız. Bunun adı da düpedüz üstü örtülü esârettir. Yarınımızdan beklediğimiz bu mu?

Etrafın suskunluğuna ve Atatürk’ün şu sözünün her an nasıl hatırlanmadığına, hayret ve esefle bakıyorum, hem de kınıyorum.

“Asıl önemli olan, memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur”.

24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra çok daraldım ve hemen “Sen” isimli kitabımı yazdım. Bu ülkeyi kurtaracaklara seslendim, anlattım, uyardım, yol gösterdim ve fırçaladım. Kitabın bir tek satırında bile palavra yoktu. Vatanı düşünmeyenlerin yarattığı gündeme kapılmak yoktu. Her kelimesi Atatürk’ün izinde yürümeyi öneriyor yol gösteriyordu. Çıkalı bir yılı geçtiği ve fiyatı sadece 10.63TL olduğu hâlde, yalnız 14 tane satmış! Neden?

Çünkü seks yok, hikâye yok, yalan yok, boş gündem yok, sadece gerçek var. Gerçekler de halkı ilgilendirmiyor. Halkımız yanlışını duymak istemiyor. Gününü istediği gibi kotarmak için her şeye razı! Bindiği dalı kestiğini ve yakında dalla beraber yuvarlanacağının bilmiyor. Bilen de kaçış yolunu hazırlamış, sorunun bir parçası olmaya devam ediyor.

Medyaya ve yazılanlara kısa bir bakış bile, Atatürk’ten hiçbir ders alınmadığını gösteriyor.

Sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen değerli yazarlarımızın çoğunun, son haftalarda nelerle uğraştıklarından birkaç örnek vereyim:

Sanki fabrika bacaları vaktiyle esans saçıyordu da, filtre takma vakti uzatılınca âniden kötü oluverdi! 50 yıldır aklımız neredeydi? Şimdi de baca oyununa getirildiğimizin farkında bile değiliz.

https://veryansintv.com/termik-santral-yalanlari-ve -gercekler-dogan-aydal/ Lütfen bu linki izleyiniz.

Sanki elektrik eskiden ucuzdu da, şimdi üst üste zamlar yapılınca pahalı oldu! 50 yıldır aklımız neredeydi? Yıllardır en pahalı enerjiyi biz kullanıyoruz! Hem de bol güneşimiz varken!

Yapılmasına suskun kalınan nükleer santral sisteme girince enerji daha da pahalı olacak ve bir felâket olduğunda gene birkaç gün feryat edilecek!

Neden yıllardır yarârı bilindiği hâlde fotovoltaik panel sanayisinin kurulması ısrarla dile getirilmedi?

Column: 2

Neden doğayı mahveden HES’lerin ve kömürün zarârı yıllardır bilindiği hâlde; güneşten enerji üretilmesini ısrarla gündemde tutulmadı?

Neden güneşten enerji üreten çiftlikler yapılıp termik santraller kapatılıncaya kadar konu gündemde tutulmuyor, halk bilgilendirilmiyor, ilgililer mecbur olacak duruma getirilmiyor? Atatürk’ün eşi olmayan öğütlerinden, böyle mi öğrenilir?

Çiftçimiz 1950 yılından beri yok edilmekte. Temel tarım ürünleri ihraç eden ülkeyken, ithal etmeden yaşayamayan ülke olduk. Ülkenin ana konuları dururken, yazının derinliğini anlamadan “Kaz sofrası” yapan yazarı kınamak için günlerce yazmaya gönüller nasıl râzı odu? Cadı avı lüksümüz mü var?

Iska geçilen konuların hepsine burada yerim yok. Ancak bir sualim var: Yazı yazmak için birisinin bizleri oyalamak amacıyla gündeme konu getirmesi mi bekleniyor? Bu ülkenin en temel sorunlarına odaklanmamız gerektiğini hâlâ öğrenmedik mi?

Atatürk “Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” boşuna mı dedi?

Ülkemiz / yönetimlerimiz bağımsız olmadan; ekonomimiz düzelmeyecek, fiyatlar düşmeyecek. adâlet olmayacak, hayâtın kalitesi gittikçe düşecek ve orta sınıfın yok olacak. Bu görmemezlikten gelinemez!

Bu toplumun yıllardır susması nedeniyle başımıza çökertilen idârelerin 70 yıldır dışarıdan etkilendiğini hâlâ görmemek, nasıl bir gaflettir?

75 yıldır süregelen, baştakilerle kavgaları ve işe yaramayan lafları dinlemekten, artık herkes bıktı. Bıkanlar neden sesini çıkarmıyor? Gençlere önder olunmadıkça, bütün çağdaş olma yolları kapanıyor.

Bugünlerde tekrar gündeme düşen Kanal İstanbul’un yapılmasından rantçılardan fazla yararlanacak, Boğazlar anlaşması engelini kaldırmak isteyenler değil mi? Rusya Akdeniz’de konumlandı, diğerleri de. Karadeniz’e konumlanmak istiyor. Çıkarları için her şeyi yapan Batı’nın suskunluk nedeni açık değil mi? O gün, Karadeniz’de de sular ısınacak!

Hâlâ boş lafla, kınamakla vakit öldürenlere; “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyecekler. Gerçek dünya bu. Onların var saydığı sırçadan dünyâ değil!

Güçlü olmazsak ve kendimize yetmezsek, başkasının oluruz. Bu kadar açık.

Bağımsız olmak demek, bütün sorunların ortadan kaldırılma gücünün var olacağı demektir. Ayrıntılarla değil, güçlenmekle uğraşmalıyız. Başkasının yarattığı gündeme sürüklenmek yerine, gündemi yaratan durumuna geçmeliyiz.

Ana sorunlar çözülünceye kadar konuları gündemde tutmak hepimizin görevi olmalı.

Neden mi?

Çünkü biz yapmazsak, hiçbir şey olmayacak! Gençlik bilgilenmezse bu ülke karanlıkta kalacak.

Batı’dan büyülendiğimiz (!) hâlde, onların nasıl hareket ettiğini görmeyecek kadar kör müyüz?

Ancak basın ana konuları gündemde tutup, gençliği doğru bilgilendirirse bu körlüğü aşabiliriz.

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments