Kabullendiğimiz sömürü

 

Remove the row

Column: 1

 

 

Sorgusuz kabullenmiş olduğumuz bir ekonomi kuralı var: Bugünkü hâliyle Arz ve Talep!
Bunun bizim için ne anlama geldiğinin hiç düşündünüz mü?
Ekonominin ana unsurlarından birisi olan fakat kapitalizmin çarpıtmış olduğu bu düzen, bize uzun yıllardır sorgusuz kabul ettirildi. Bu sömürünün bilincinde olan Atatürk, kuruluşta önlem olarak “Devletçilik” ilkesini getirmişti.
Biliyoruz ki; devletçiliği, Komünizme bağlamak gerçekleri saptırmaktır. Devletçiliğin komünizmle alâkası yoktur. Devletçilik sömürüyü önleyebilmek için devlet tarafından yapılabilen, kontrol ve denetleme maksatlı bir yöntemdi. Bu nedenle de, uluslar üstü kapitalist sermayenin etkisindeki yönetimler tarafından yok edildi.
Bu sömürü düzeni her kolda yıllardır beyin yıkama yöntemleri ile maalesef sosyalist ve komünist olmayan ülkelere kabul ettirildi. Ekonomistlerin de kural olarak öne çıkardıkları bu düzen, artık düpedüz sömürünün kabulüdür. Şöyle ki:
Örnek olarak “A” ürününü ele alalım. Ülkemizin bu ürünü 1000 ton olarak yetiştirdiğini (arz), kullanılışın da (talep) 1000 ton olduğunu var sayalım. Bu durum “A” nın fiyatın, mâliyet+kâr dengeli olarak belirlenmiş olmasıdır. Şimdi, hava şartları veya âfetler nedeniyle üretimin 850 tona düştüğünü varsayalım. Başka masraflarda ânî bir değişiklik olamayan bir durumda satış fiyatının artmasında hiçbir neden olamaz. Artış varsa,  talebe karşı yeterince mal (arz) olmamasından ötürü, fırsattan istifade, daha fazla kazanç temin etmek için yapılan sömürüdür. Hele bu artış çiftçiye değil de aracıya yarıyorsa, soygundur.
Hayatî ve kaçınılmaz, buğday gibi ürünler dışında; mevsimlik sebzeler gibi ürünlerde arada eksik kalan 150 ton ürünün yok olduğu için kullanılmaması ise, hiçbir zaman var olmamış bir ürünün kullanılmamasından farklı sayılmaz. Örnek olarak, azalan ıspanağı veya yeşilbiberi, bittiğinde yemesek ne fark eder? Fark etmez!
Ben gençken seralar yok gibiydi ve yerel bostanlarda doğal şartlarda yetişen ürünleri kullanırdık. Ürünün mevsimi geçtiğinde kimse şikâyet etmez ve ithal etmeye de yeltenmezdi. Domates yalnız ılık aylarda yetişirdi ve domates olmadığı zaman salça kullanılırdı. Salçayı da domates bol olduğunda, evde kendimiz yapardık.
Bugün ise halk öyle bir alıştırıldı ki, sanki her zaman, her şeyin her, yârde var olması doğal

 

 

 

Column: 2

hâle getirildi. Yâni, sömürü bizim suskunluğumuz ve kabulümüz nedeniyle gereken başarıya erişti!
Şimdi kendimize soralım:
Neden biz kendimize birçok yönden zarar verecek yöntemlerin etkisine giriyoruz?
Neden biz sorgulama hakkımızı kullanmıyoruz?
Çünkü biz artık çocuklarımızı da, sorgulamayan ve akıntıya kapılan benlik-siz insanlar olarak yetiştiriyoruz. Globalizm örtüsü altında yutturulan sömürü düzenin çalışmasına ve ilerlemesine çanak tutuyoruz. Suçlu biziz.
Şu da bilinmelidir ki; şayet üretici afetler nedeniyle zarar gördüyse, bunun faturası, enflasyona neden olan fiyat artışı olmamalıdır. Devlet tarafından üreticiye yardım yapılması daha mantıkî yöntemdir ve enflasyonu engeller.
Devletçilik ilkesi, bazı ürünlerin devletin üretiminde olmasından ötürü bu sömürüyü önlemekle kalmaz, enflasyonu da kontrol etmiş olur. Bazı şartlarda ve kollarda da, daha sağlıklı ürünler yememizi sağlar.
Biz Atatürk ilkelerini ve onun bu ülkenin halkı için seçtiği yoldan ayrıldıkça başımıza gelenlerin gerçek nedenlerini bile göremiyoruz. Bu körlük ve bigânelik devam ettikçe de, iyiye dönmemiz rahat ve huzura kavuşmamız hayalden farksız.
Umarım dönülmez noktaya gelmeden aklımız başımıza gelir.

Aşağıdaki şiirimi sizinle paylaşmak istedim:

Kimeyse                   

Aç mısın, susuz musun?
Evsiz misin, barksız mısın?
Yersiz misin, yurtsuz musun?
Derdin ne senin?

Yatacak yerin varsa,
Yiyecek aşın varsa,
Yaşamaya arzun varsa,
Ne derdin olur senin?

Yerini beğenmezsen,
Yiyeceğin beğenmezsen,
Vatanını beğenmezsen,
Sensin derdin senin?

Gözün doyarsa;
Anlarsın zenginliğini.
Vatansız kalınca;
Anlarsın değerini.

Turgut Karabekir

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments