Yenilenebilir enerji’nin gerçek bedeli
Türkiye’nin enerji üretiminde kendine yeterli olabilmesi, diğer sorunlarının üstünde bir kaçınılmazıdır. Bu yazı yenilenebilir enerji yatırımları için, hiçbir bedelin yüksek sayılmayacağı savıdır.
Yüzyıllarca savaşlar toprak ve zenginlikleri arttırmaya odaklandı. 20. ve 21. yy’da odak noktası enerji kaynaklarına erişmek ve onları kontrol edebilmek oldu. Enerjiye en çok gereksinimi olan büyük güçler, bu nedenle her türlü insanlık dışı çarelere başvuruyorlar ve her saldırganlığı yapıyorlar.
Enerjiye aç Çin’in ve Hindistan’ın kalkınmasıyla güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaymaya başlaması, Bat’nın ülkeler arası kurallarını yok sayan yeni önlemlere başvurmasına neden oldu.
ABD Energy Information Administration’in verilerine göre; North Dakota ayeletinde, ABD ekonomisini yürütecek 2041 yılına kadar yeterli 503 Billion varil ham petrol varmış. Ayrıca, Rocky Mountains altında 2 trilyon varil ham petrol olduğu 2006 yılında açıklanmış, fakat Bush tarafından kullanıma açılmamış. Yâni ABD’de Suudi Arabistan’dan 8 kat, Irak’tan 18 kat, Kuveyt’ten 21 kat, İran’dan 22 kat ve Yemen’den 500 kat daha fazla ham petrol reservi varmış! Buna rağmen, ABD önce başkalarının reservelerini bitirip, güclü kalmak için kendi reservelerini kullanmıyormuş. (Stasberry report 4/20/2006)
Eskiden kara sapanla işlenen topraklar ve doğal olarak sulanan tarlalar, artan nufuslara yeterli olmak için enerji kullanarak sulamayı ve işlemeyi gerektiriyor. Ülkelerin karın doyurması da enerjiye bağlanıyor.
Enerji gereksinimlerini kendi kaynaklarıyla karşılayamayan ülkeler, ya başkalarına peyk olacak, ya da aç kalacaklar. Enerji kaynaklarını sağlayamamış bir ülkenin ulaşımının ve korunma sanayisinin de çalışması mümkün olmayacak ve egemenliğini koruyamayacak.
Dışarıdan satın alınan gaz ile enerji üretiminde yatırımlar yapmamız dışa bağımlılığımızı arttırıyor.
Bu dış bağlantılar isterse, sanayimiz kısa zamanda büyük zarar görür, hattâ çöker.
Almanya gibi teknolojik düzeyi yüksek ülkelerin bile Nükleer enerji santrallerini kapatma kararı adıkları bir çağda, onları kurmak yoluna gitmek yanlıştır. Almanya yapılması kaçınılmaz olanı anladı ve 2020 yılında enrjisinin %25’ini güneşten almayı hedefledi. Almanya Orta avrupanın en az güneş alan ülkesi olduğu hâlde, güneş enerjisini (GE) kullanan ülkelerin başında geliyor. GE panelleri üretenlerin de başında geliyor ve dünya piyasasını da ele geçirmiş. GE’nin özel konutlarda ve iş yerlerinde kullanılması teşvik görüyor ve üreten tarafından kullanılmayan fazla elektrik devlet tarafından satın alınıp enerji dağıtım ağına ekleniyor.
Aynı uygulama Türkiye’de de olduğu hâlde, hiçbir teşvik görmüyor ve hemen hemen hiç kullanılmıyor. Kişisel enerji üretimi yurdumuzda hâlâ birkaç meraklıya sınırlı ve kurulması hâlâ çok pahalı.
Gerek GE, gerek rüzgardan enerji üreten çiftliklerin mâliyeti, kullanım ile yaklaşık beş yılda karşılanabiliyor. Petrol ve doğal gaz fiatlarının yükselmesiyle mâliyetler de artacak ve bugün gerçekleştirilmeyen yatırımlar, yarın çok daha pahalıya mal olacak, daha büyük yardımlar gerektirecek.
Türkiye güneşinin bol olması yanında, rüzgarı da bol bir ülke. Bu nedenle Almanya’dan daha verimli konumda. Zengini olduğumuz bu varlıklar, kullanmamızı bekliyor.
GE ve rüzgar çiftliklerinden hâlâ yararlanmamak Türkiye’nin geleceğinin başkalarına teslîmidir.
Önümüzdeki 10 yıl içinde enerjimizin %25’inin GE’sinden, diğer %15’inin de rüzgardan sağlanması gerçekleştirilmelidir.
Büyük bir gereksinimiz olan rüzgar pervaneleri ve güneş panelleri sanayisini kurmak ve dünyâ pazar payını yakalamak olanağımız hâlâ var. Özel sektör bu girşimi yapmaya teşvik edilmeli.
Bu sanayiler bol güneşli ve rüzgârlı bölgelerde kurulursa, ürettikleri enerjiyi kullanabileceklerinden, panel ve pervane üretim mâliyetleri de düşer ve ilerleme hızlanır.
Girişimlerdeki bugünki zorluklar kaldırılmalı, kolaylıklar sağlanmalı,şirketlere teşvik verilmeli, aparatların fiatı halk tarafından yaygın ölçüde kullanılabilecek düzeye indirilmeli. GE kullanılımı fabrikalarda zorunlu olmalı.
Eneji gereksinimi dış kaynaklara bağlamış bir Türkiye özerk yaşayamaz.
Gereken yatırımların bedeli ne olursa olsun, sorun bir bütce darlığı değil, egemenliğimiz, özgürlüğümüz ve özerkliğimiz için ödenecek bedeldir.
Sorun, ne bir parti, ne bir yönetim, ne de bir inanç sorunu, her kişinin birey olarak karşılaşacağı hürriyet veya esaret seçeneğidir.
Esârete ise fiat biçilemez. Biçenler de, muhakkak esârete düşerler.
Son yorumlar