Batı’nın yüz karaları ve biz 

 

  

Demokrasi, insan hakları ve yardımlaşmanın yerini, ekonoterör, kanlı terör, istîla, suîkast, soykırım, böl ve yönet aldı.

Ülkeler arasında yanlız çıkarların var olduğu bilinse de:

En ilerlemiş ülkelerin, her türlü kötülüğü yaparak, bütün dünyaya emsâl olmaları,

Bu ülkelerin halkılarının, yönetimlerinin neden oldukları felâketlere tanık olduktan sonra, suskun kalmaları,

Yapılan cinâyetlere ortak duruma gelmeleri, gittikçe artıyor.

Câhil ülkeleri suçlamak da, yapılanlara neden olanların küstahça sergilediği aldatma gösterisi.

  1. ve 21. yüzyıl, hiç şüphe yok ki , insanlığa karşı bilinçle yapılan en kanlı, vahşice, insafsızca, kötülükleri ve cinâyetleri gördü ve görüyor.

O ülkelerdeki aydınların bile susması, bütün ümitleri yok ediyor. İnsanoğlu, para, daha çok para, servet, daha çok servet için, kendi kendini şuursuzca yok etmek yolunda başarıyla ilerliyor. Batı bunu sâdece Müslümanlara karşı değil, kendi içinde de yaptı ve yapıyor!

Bu gezegende insanoğlundan başka, hem cinsini de, yöreyi de, yok etmek için uğraşan başka yaratık yok. Hiçbir hayvan bukadar aptal, vahşi ve acımasız değil.

İnsanoğlu, düşünerek, bile bile kötülük yapan, haddini aşmış bir süper canavar!

Geçen yüzyıl’da Batı’lılar tarafından; Cezair’de, Almanya’da, Rusya’da, Polanya’da, Yogoslavya’da soykırım yapıldı. Hiç gereği yokken Birinci Dünya Savaşı, onun Almanlara uyguladığı yaşanmaz koşullardan ötürü İkinci Dünya Savşı yapıldı. Milyonlar öldü. Ocaklar söndü. Afrika’nın ve Ortadoğunun zavallı halkları doğal kaynakları nedeniyle hayvanlara bile yapılamayacak yöntemlerle sömürüldü. Hâlâ sömürülüyor.

Bütün bunlar olurken Batı’da içi sızlayan olmadı? Olsa bu vahşet devam edermiydi? Etmezdi.

Şayet demokrasi arzusu gerçek olsa, uygulama ülkeye kısıtlı kalmaz, kişilerin doğal hakları gibi, uluslar arası haklar da demokrasi kapsamında olurdu. Olurdu amma olmadı! Çünki demokrasi yanlız kitaplarda var. Demokrasiyi yaratanlar, onu yok ettiler. Nekadar istismar edilebileceğini kendileri kanıtladılar. Bunda, kendilerinden başka kimsenin suçu yok!

Hele câhil Ortadoğu ve Afrika halklarının hiç suçu yok. Onların şimdi yapmak olanağını buldukları, hocaları Batı’yı taklitten ibâret! Onlar Batı’dan uygarlığı öğreneceklerine, vahşeti öğrendiler. Cehâlet ve dogma, onları beklenmeyen ve istenmeyen başarıya eriştirdi. Boynuz kulağı geçti!

Batı kendi uygulamadığı demokrasiyi, Ortadoğu’ya götürmek bahanesiyle saldırganlığını sürdürürken, artık karşısında baş eğen câhil halk değil, Batı’nın sattığı silahlarla kanlı vahşeti yapabilen topluluklar buluyor. Artık her yerden, yıkım, ölüm ve ızdırap fışkırıyor. Komşu komşuya, kardeş kardeşe, Müslüman Müslümana karşı aynı vahşeti, ölümü, saçmaktan çekinmiyor. Derslerini çok iyi öğrendiler.

Demokrasi diktaların yerini alacakken, savaş barışın, ölüm sağlığın yerini aldı.

Batı kına yaksın! Uygar (!) başarılara imza attı!

Batı’nın aydınlarından ses yok!

Saddam gaddar bir diktatör idi, yanlış hesapladıkları darbeden sonra oluşan  İran’dan korktular, iki tarafada da silah verdiler, on yıll birbirlerini kırdırdılar. Yetmedi, Irak’ı Kuveyt’e saldırttılar, sonra cezalandırmak ve Irak’a demokrasi (!) götürmek için, Irak’ı istila ettiler. Milyonlar öldü.

Saddam varken yılda birkaçyüz kişi ölürken, şimdi yüzbinler ölüyor.

Batı aydınlarından ses yok!

Esad gaddar bir diktatör diye, Süriye’lileri demokrasiye kavuşturmak için teroristlerle bir oldular, arı kovanını çomakladılar, Suriye neredeyse yok oldu, halkının çoğu ülkelerini terk etti, ne yurt ne hayat kaldı.

Esad’ın diktasında yılda birkaçyüz kişi ölmekteydi, şimdi milyonlar ölüyor.

Batı aydınlarından ses yok!

Gaddafi gaddar bir diktatördü, halkını demokrasiye kavuşturmak lâzım diye, ülkesini bombaladılar, karışııklık çıkartıp onu linç ettirdiler, amma demokrasi bir türlü gelmedi.

Yüzbinler öldü, ülkeye demokrasi yerine kaos yerleşti.

Batı aydınlarından ses yok!

Saddam da, Esad da, Gaddafi de, gaddardı, diktatördü, keşke olmasalardı. Amma birleşik olmayan  câhil toplululuklarını yönetmek yolunu bulmuşlardı. Batı’nın güya kurtarmak istedikleri halklar, ülkelerinde yaşayabiliyordu. Evleri barkları, işleri gücleri, bir hayatları vardı. Artık hiçbirisi yok. Sade ızdırap ve ölüm var!

İyi ki demokrasi götürüldü! İyi ki hakları olmasa da bu ülkelerin iç işlerine karıştılar! Batı olmasa hâlleri ne olacaktı, zavallıların! Bunlar yapılmasaydı, silahlar kime satılacak, petrol nasıl kontrol edilecekti! Sonra Batı ne yapardı! İyiki yapıldı! İnsanlık bunu gerektiriyordu!

İnsanlık!!!!

 

Sıra Türkiye’ye gelmişti, kazara kurtuldu, üzüldüler! Eh tabii üzülmek lazım, yılların zahmeti boşa gitti!

Amma biliyoruz ki bu işler çocuk oyuncağı değil. Kimse kimseyi kandıramadığı gibi, kimse de kolay kolay pes etmiyor. Hele üstün güç büyük, ve hedefler büyük olunca, uyuyan yılanlar uyanır.

En iyisi o yılanlara bulaşmamak. Malûm ya, körle yatan, şaşı kalkarmış.

Uzun yıllar bu vahşetin dışında kalmayı başarmış ve Batı’nın utancına ortak olmamış Türkiye Cumhuriyetinin, son yıllarda olanlardan sonra bile, dışında kalması akılcıldır, geç de olsa doğru yöne dönüştür.

Artık şâibelenmiş Demokrasi lafıyla bir yere varılmaz.  Masallaşan demokrasi aldatmacası, uygulayanların varlığını da, masal yapacak. Başkalarını aldatabilenler, kendilerini aldatamazlar, kendilerine zarar verecek gerçekleri görmemezlikten gelmeleri de, akılcıl olmaz ve felâketlere gider.

 

Çıkar yol, Cumhuriyet düzeninin gerekçelerini ve Atatürk ilkelerini uygulamaktır. Onun içinde herşey yeteri kadar var.

Gerisi boş laf.

 

 

 

About The Author