Sahne ve arkası

 

Sahne ve arkası

 

Oyunun adı Seçim idi, Donald Trump oldu. Alışılmışlar bozuldu, gelişmeler kontrolden çıktı, kulislerdeki kirlilikler dışa vurdu. Sömürücülerin çabası statüko’un devamı.

4 Aralık 2006’da Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazımda:

Amerikanın süper gücünün şefkatli bir elden yoksun olduğunu,

İkiyüzyıllık geçmişinin yarısının işgal ettikleri topraklarda soykırım yaptıklarını,

Diğer yarısında, senayileşme başarısından sonra emperyalist çağdaş anlamda sömürgeci bir imparatorluğa dönüştüklerini,

  1. yüzyılın ikinci yarısında da demokrasilerinin mega şirketlerin çıkarlarını korumaya döndüğünü,

Robert Kagan’ın ‘Dangerous Nation’ adlı kitabında atıfla; Amerikanın kuruluşundan beri işgalci bir ülke olduğunu, bir taraftan sulh ve demokrasi uygularken, diğer taraftan yeni topraklara karşı olan iştahının hiçbirzaman bitmediğini anlatığını, Amerikan halkının bunun bilincinde olmayarak, kendilerini dünyanın en sulh ve yardımsever toplumu sandıklarını söyler. Hatta halkın dışarıdan gelen yankıları da hayrtele karşıladığını, ve onların namkör olduklarını düşündüklerini savunur,

ABD’nin ekonomik üstünlüğünü, yâni çağdaş emperyalizmini devam ettirebilmek için, diğer ülkelerin iç işlerine karışarak, kürresel bir emperyalizm uyguladığını ve harpsiz geçirdiği yılların parmakla sayılacak kadar az olduğunu, söylediğini yazmıştım.

Bu yazıdan bir ay önceki 2006 ara seçimlerinde de halk uyutulmuş, statükocular iş başında kalmıştı.

İzlediğim 56 yıllık sürede, ABD halkı üzerinde derin iz bırakan iki olay var:

İlki Watergate skandalı. Bu yüzkarası olay Amerikan halkına, hükümetlerinin kusursuz olmadığını, liderlerinin kirli olabileceğini gösterdi. Bu sarsıntıda, liberaller ve Musevi azınlık güç kazandı, siyah’ları ayırmanın sonunun başlangıcı geldi ve politikacılara şüpheyle bakılmaya başladı. Bence Watergate olayı ABD İmparatorluğunun inişe geçiş noktasıdır.

İkincisi, Ros Perot’un politika sahnesine çıkarak alışkanlıkları sarsmış ve statüko’yu zorlamış olmasıdır.

Ronald Reagan Başkan olunca, geçirilememiş yasa önerilerini senatoya sundu. Demokrat Parti önerilerin yüzde doksanı geçirmedi. 80’lli yıllarda ABD ekonomik krize girince, Baba Bush’un önlemleriyle kemerler sıkıldı, koşullar piyasalarda sıkıntı yarattı. 1992 seçimlerinden kısa bir süre önce, Ross Perot cebinden 55 milyon Dolar harcayarak, çok gözlenen saatlerde, halkla, yarımşar saatlik TV konuşmaları yaptı. Çıkarılmayan yasalarla, yapılmayan işlerle, yanlış alınmış kararlarla, işlerin kötüye gitmiş, milli borcun nekadar büyümüş ve ödenen faizin nasıl ekonomiyi çıkmaza soktuğunu, geleceğin de nekadar kötü olacağını, çok açık, basit garafiklerle anlatarak, halkı uyandırdı.

Oy alma gayesiyle yapılmayan bu uyarılar, yaygın ilgi topladı. Aynı şekilde düşünenler, ”Reform Party’yi (RP)” (sonradan “Independence Party” oldu) seçimlere iki ay kala, kayıt ettirmeyi başardılar. Ross Perot politikanın dışında kalarak bu seçime katılmadı.

ABD’nin tarihinde ilk defa, iki aylık geçmişli üçüncü parti RP, 1992 seçimlerinde oyun 19.5’ini alarak, Baba Bush’un seçimi kaybetmesine neden oldu. Ross Perot’nun uyarılarını ve eskiden Ronal Reagan’ın getirdiği önerileri, kendi fikirleriymiş gibi platform olarak kullanan William Clinton, seçildi.

Ross Perot’nun iki ayda oluşan örnek başarısı ile, halk, politik alanda nekadar çabuk ve etkin değişiklikler yapmak gücüne sahip olduğunu, anladı. Bu statükocuları korkuttu.

2016 seçim sahnesinde bu defa iki yeni oyuncu var. Sanders ve Trump. Bunlar statüko dışında görülüyorlar. İkisinin ortak noktası, kuruluşa (establishment) karşı görünmeleri.

Demokratların kampında, geçen yüzyılın ilk yarısında başarılı olamayan Sol’a eğilimi olanların, günümüzde de başarıya erişebilmesi imkansıza yakın. Sanders’in musevi olduğundan hiç bahsedilmemesi de dikkate değer. Üstelik, antidemokratik ve bencil kapitalizmin yaratığı çöküntünün dayanılmaz duruma gelemesiyle, sozyalizmin etkin olabilmesi için, daha çok yıllar lazım.

Kuruluşa (statükoya) varlık dağıtımı yönünden karşı olan, dolayısıyla Wall Street’i ve global kartelleri karşısına alan Sanders’in, Global güçlerin çıkarlarını koruyacak Clinton’a karşı kazanabilmesi olanaksız. Şayet FBI gizli belgeler konusunda Hillary’yi suçlarsa ve Sanders’in karşısına güçlü birisi çıkarılamazsa, belki bir ufak şansı olabilir. O zaman GOP adayının kim olduğu daha büyük önem kazanır. Hillary’nin başkan olmasının, çöküşün devamından başka birşey getirmesi beklenmez.

Cumhuriyetçilerin kampında, Trump ise kendi parasını harçadığını ve kimseye bağlı olmadığını söyleyerek, güçlü lider olacağına halkı inandırarak, adaylığı kazanmak üzere. Adayların, halk önünde yapılan tartışmalarda, edep ve dürüstlüğü yok edip konuşmaları, utanılacak bir ilk.

Her iki kamptaki telaşın, Trump’ın şahsına odaklanması, sorunun kaynak ve boyutunun anlaşılmamış olmasının göstergesi. Ona manî olmak için kuralları hiçe saymanın konuşulması da, demokrasinin gereğinde nekadar sözde kaldığının göstergesi. İkisi de utanç verici!

Dikkat edilmesi gereken bu iki kişinin kim olduğu değil, onlara oy verenlerin ne düşündüğü. GOP kampında oy verenlerin sayısının neden yaklaşık %20 artmasının değerlendirilmesi!

Halkın bir kısmı statüko’dan bıktı, uyutulmakta olduğunu tekrar görmeye başladı. Bunu her iki kampta da izliyoruz. GOP kampında Trump’tan kurtulmak için çare arayanlar, şayet olanlar sorun ise, sorunun büyümesine yardım ediyorlar. Acaba Trump’ın varlığı kaçınılmaz olacak değişim içinde bir nimet midir, yoksa bir felaket mi? Sorgulamak gerekir. Satın alınmamış görülen bir Tramp veya benzeri, statükocuların uşağı olan birisinden daha ehveni-şer midir? Geçmişteki veriler gelinen noktada cevabı kolaylaştırıyor.

Bugün olanlar, hernekadar en az elli yıl önce başlayan autoritarianizm’in yüze çıkmış olamasına bağlanabilirse de, pragmatik bir yönden bakıldığında, dışarıdan kaynaklanan korku’ya karşı tepki olarak değerlendirilmeli. Yıllardır uyguladığı istilacı ve sömürücü politikaların uzun yıllardır halkın bilinci dışında bırakılmış olan gerçeklerinden ötürü, olanlar dışarıdan gelen bir  tehlike olarak anımsanıyor. Halk, hâlâ kaynağın bilincinde değil.

Halkın, özellikle tutucu halkın, en önde gelen iki gereksinimi var: Güvenliği ve Ekonomik emniyeti.

Uyanışın nedeni, halkın haberi bile olmadığı emperyalist politika değil, o politikanın nedeniyle  oluşmuş korkuya ve ekenomik sıkıntıya karşı tepki.

Bu kaçınılmaz gereksinim içerisinde Trump’ın varlığı bir tesadüf olarak bile alımlanabilir. Üzerinde durulması gereken bu gelişimin uzun vadede halkın çoğunluğunun yararına olup olmadığının değerlendirilmesidir.  Hillary başkan olursa Türkiyeyi parçalıyıcı planların devamı kesin, diğerleri daha içeriye dönük olmak zorunda görülüyorlar.

Sonucu ne olursa olsun varılacak yeri, benim izlemimin üçüncü önemli gelişimi olarak değerlendiriyorum. Bu gelişim, en az diğer ikisi kadar kalıcı olacak.

Sahnenin arkasımı yoksa önümü daha güçlü, göreceğiz.

 

 

About The Author