Herkez gider Mersine

 

12 Mayıs sabahı benim için karanlık bir günün başlangıcı idi. Evvela gazetede Öcalan konusunda AİHM in verdiği karardan ötürü, AB sevdasında başımıza gelmesini beklediğim tokatlardan birtanesinin gerçekleşmekte olduğunu okudum. Bizim mahekme kararımıza nasıl karışırlar diye düşünmekten kendimi alamadım.

Arkasından Diyarbakır’da olan bir hadiseyi okuyunca, tam bir bozguna uğrayarak ne düşüneceğimi şaşırdım. Belki çoğunuz okumamıştır diye dikkatinize getiriyorum:

Sekiz yaşında bir çocuğa otobüs çarpıyor ve cocuk ölüyor, şöför suçlu. Aile tazminat davası açıyor ve hâkim tazminat mikdarını belirlemek için bilirkişi raporu istiyor. Bilikişinin raporunu gazetede çıktığı gibi aktarıyorum: ‘8 yaşındaki çocuğu yetiştirmek için aile 55 milyar 926 milyon lira daha para harcamak zorunda kalacaktı. Yörenin ve ailenin durumu göz önüne alındığında çocuk üniversiteye gidemeyecek ve 18 yaşında çalışmaya başlayacaktı. Çalışması süresince ailesine 18 milyar 234 milyon lira katkıda bulunabilecekti. Aile çocuğa 55 milyar 926 milyon harcayacak, ancak çocuktan 18 milyar 234 milyon lira geri gelecekti. Bu durumda çocuğun 8 yaşında ölmesi sonucunda aile bir zarara uğramamış, tam aksine 42 milyar 692 milyon lira tasarruf etmiştir. Bu nedenle tazminat ödenmesine gerek yoktur.’

Yukarıdaki uygulama yeni çıkan TCK hükümlerine uyularak, mahkemenin birçok kararları bilirkişilere bırakması nedeniyle meydana gelmektedir. Bu uygulama nereye doğru gittiğimizin çok acı bir habercisidir. Acaba Mersine mi gidiyoruz?

 

Aynı sabah diğer bir şok haber: Milas, Gökçeler Köyü yakınında, hava alanından dört km uzakta, Alpay tavuk çiftliği onbeş yıldır bütün pisliklerini, ünlü Uyku vadisinden de geçen Hazarbey deresine dökmekteymiş. Tesis açıdığında kapasite olarak yirmibin tavul için ruhsat alınmış amma yıllardır yüzbin tavukğa yikselmiş. Hiçbir arıtma tesisi olmadığı için bütün pislik dereye dökülmekteymiş. Yapılan bütün başvurular, yetkililer tarafından cevapsız bırakılmış. Sonunda yazılan iki adet ücbin YTL ceza bir tesir yapmamış. Bütün yöre kokudan şikayetci olduğu, turistler otellerden kaçtığı, kuyuların suları kullanılmaz hale geldiği,  gölet kuruduğu, halde başka bir yöntem alınmamış.

Nihayet dayanamıyan yüzyirmi köylü Muhtar ile birlikte çiflği basarak eylem yapmışlar. Bunu üzerine Milastan yetkililer jandarmayı göndermişler. Çifliği bir yıl evvel devir alan yeni sahibi, –Çaresizim, pisliği boşaltıyorum amma tedbir alacağım, temizlemek için üç hafta vakit aldım, demiş. Evet üç hafta, onbeş yıl sonra, üç hafta. Tirizm sezonunun başında, kuyuların zehirlendiği, kokuya dayanılamayan ortmada, üç hafta daha.

Milas Kaymakamı Hulusi Doğan, yaşanan çevre felaketine ve sağlıksız şartlarda üretimin yapıldığı çiftliğe köylülerin tepki göstermekte haklı olduğunu belirterek “Yıllarca tesis kendisini düzeltir mi diye bekledik. Ancak tesiste hiçbir iyileştirme yapılmadığı gibi iyi niyetinde olmadığı ve tam bir doğa ve çevre felaketinin yaşandığını gördük. Çiftlik sadece kendi bölgesine değil turizme de zarar vermeye başladı. Yeniden ceza yazıp , eğer durumunu düzeltmezse kapatacağım, kuruttuğu dere ve göleti kendisine temizlettireceğim, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Bu çağda böyle bir tesisin faaliyetine daha fazla izin verilemez” demiş.

Evet sayın okuyucularım, aynen böyle, yıllarca kendileri düzeltirler diye beklemişler!!!!! Herhalde iyi niyetli olmadıkları köylüler eylem yaptıktan sonra belli oldu, eh daha evvel nerden bilsinler ki?????? Bu çağda böyle bir tesisin faaliyetine daha fazla izin verilmezmiş, bak sen şu işe, demek onbeş sene verilebiliyormuş!!!!!!!!!

Köylü tam bir Türk sabrına sahip, bravo vallahi onbeş sene dayanmış. Gene de sonunda eylem yaptıkları için onları kucaklıyorum ve geleceğe ümitle bakıyorum.

Yetkililere gelince; Bilmediğimiz, kanıtlanmamış olaylar için kimseyi suçlamak doğru olmaz. Ancak kendi beyanatlarından analdığımız kadarıyla görüyoruz ki, bukadar uzun bir sabrın baçka nedenleri vardır. Bunlar için de ne diyeceğimizi bilemiyorum.

Bir ülke geriye gidermi? Gider, gider, biz onu da beceriyoruz.

Herkez gider Mersine, Biz gideriz tersine.

 

About The Author