Korumadığımız varlıklarımız

Bir kent olarak talihsizliğimiz Mausoleion’un Şövalyeler tarafından sökülerek taşlarının kalede kullanılmış olmasından başlamış, diğer birkısmının Avrupaya taşınması, antik tiyatronun taşlarının satışa çıkarılması, çevre yolunun tiyatronun sahne kısımlarından geçirilmesi, çeşmelerimizin yol altında kalması, sarnıçların kadere bırakılması, kilisenin yıkılması ve nihayet hipodromun üzerine çarşı yapılmasıyla devam edegelmiştir. Artık bu geriliğe bir son vermek uygarlığına erişmiş olmamız gerekir.

Bodrum’un gececeğini düşünürken, artık sadece süratle kirletmekte olduğumuz denizimize ve barlarımıza bel bağlamak yerine, doğal ve tarihi varlıklarımızdan faydalanmak akıllılığını göstermeliyiz. Son yapılan grişimlerle Avrupaya götürülmüş olan eserlerimizin geri alınması yolundaki çalışmaların başarılı olması için kamunun sesinin duyulması şarttır. Bu yönde basına düşen görev büyüktür. Girişimler yapıldığı sürece bu konuları ulusal basınımızda duyurmak çok etkili olacaktır.

Son birkaç ay içerisinde Peynir mağrasının ve Bizans hamamının aydınlığa kavuşup onarımına başlanması sevinçle karşılamamız geren gelişmelerdir. Avrupadan eserlerimizi geri istediğimiz bir aşamada, elimizde mevcut eserlere değer vermeye başladığımızın görülmesi de olumlu bir tesir yapar. Bu hareketlerin de devamlı afişe edilmesi faydalı olur.

Milas ile Söke yolu üzerinde, Bafa Gölüne varmadan, yolun yaklaşık yüz metre içerisinde, yakın zamana kadar kolonlarının yüzde sekseni ayakta olan, Euromos’taki Zeus tapınağı son zamanlarda yana yatmaya başlamış, ve yıkılma durumuna gelmektedir. Bukadar güzel ve sağlam kalmış bir eserin kadere bırakılmış olması hem utanmamız geren bir olay, hem de eserlerimiz üzerinde idda edeceğimiz haklar sırasında çok kötü bir örnektir. Bu tapınağın onarılmasına başlamak gün bile kaybetmememiz geren bir yükümlülüğümüzdür.

Diğer utanç verici bir hatamız da çarşı içindeki Aya Nikola Kilisesinin yıkılmasına göz yummuş olmamızdır. Tarihi ve ruhanî bir değer taşıyan o turistik eserin yıkılarak yerine nefret edilecek kadar çirkin Halk eğitim Merkezinin yapılmasını kim affedebilir? Asırlar boyunca gayrimüslimlerin her türlü ibadet yerlerine el dokunmadan yaşamış olan milletimiz bu zül altına nasıl girmeyi, bu küçüklüğü yapmayı, nasıl kabul edebilmiştir? Bu hataları ve bu yüzkaramızı ançak bu kiliseyi yeniden yapmakla silebiliriz. Komşumuz Yunanistan ile işbirliği yaparak bu projeyi gerçekleştirmemiz, Avrupadan geri isteyeceğimiz eserler konusunda da çok önemli ve olumlu bir tesir bırakacaktır.

Yarımadamızın hertarafında küçüklü, büyüklü, çoğu tek, bazısı iki katlı tapınaklarla doludur. Bunlar okadar kadere bırakılmıştır ki, örneğin birtanesi Gölköy-Türk Bükü yolu kenarındaki, yola istinat duvarı vazifesi görür şeklinde, kısmen yol altındadır. Bu binalar vaktiyle bu yörede yaşamış olan Ortodoks Rumlar tarafından kullanılan, ruhanî değerleri olan tapınak olmalarının yanı sıra, mimarî ve tarihî değerleri olan eserlerdir. Bunların etrafını temizlememiz, harap olmalarına manî olmamız, hem bizim yöremizin zenginliğini arttıracak hem de komşularımıza karşı yerinde bir gösteri sergileyecektir. Bu yapıların, aynen bizim Evliya mekanlarımızın ki gibi öyküleri vardır ve o nedenle yapılmışlardır. Kuranıkerimin başında yazdığı gibi, biz daima başka dinlere saygı gösteren bir millet oluşuzdur, bu hususisyetimizi kaybetmememiz bizim onurumuz ve zenginliğimizdir.

Evvelce de yazmıştım, İspanyada kalmış tek bir değirmene öykü uydurarak turistlere gösterip değerlendirirlerken, biz elimizin altında duran, yarımadamızda bir simge olan değirmenlerimizi, yıkılmaya terk etmişiz. Su sarnıçlarımızı ayni şekilde unutuvermiş, yol altında bırakmış, doğanın şartlarına terketmişiz. Bunları yapabilen nasıl bir kafa, nasıl bir düşüncesizlik, negibi bir aldırmamazlıktır, acaba akıl sır erermi?

Budrum’un aydınları, Dernekleri ve yarımadamızın Yetkilileri, uyanalım, biz bukadar da kötü, bukadar da geri değilizdir, bunu gösterelim.

About The Author