Bayrak korkusu
Geçenlerde, temiz olan denizleri mavi bayrakla belirtmek için yapılacak değerlendirme toplantısına hazırlıkların yapıldığı haberi yayınlandı. Halimiz ne olacak diye de herkezi bir endişedir aldı.
İspanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan’da geçen yıl bayrak almış olan yerlerin sayısı artarken, bizde azalmış olduğu da ortaya çıktı. Bu haberi sürpriz olarak karşılamak tabii ki başımız kum içinde yaşamaktan farklı olamaz.
Bodrum yarımadasının onbir belediyesinin dokuzunun ya arıtması yoktur, ya bir kısmında vardır diğer kısmında yoktur, ya da olanı doğru dürüst çalışmaz. İsmini yazmaya elim varmıyor, en nadide koylarımızdan birinde arıtma bozulur ve bütün yaz parça bekler, atık denize dökülür. Bu hakikatlere göz yumulabilir mi?
Göz yumulmasa bile onlarla yaşamayı kabul etmiş gibiyiz. Neden yapmıyoruz diye feryat ederken, ödenek beklendiği söylenirdi, şimdi de sebep olarak nazım planın mahkemede olduğu ortaya çıktı. Vaaaaah vahh, yandık desenize, plan çıkıncaya kadar Bodrum’da tek bayrak kalmayacak.
Bütün kentelerde bilinir ki, nazım plan hazırlanması, eleştirmelerden geçmesi, onaylanması, mahkeme kararının çıkması, yıllar sürer, çok zaman çıkamaz, parça parça kararnamelerle iş görmek mecburiyeti doğar. Yani bu konu tamamen sürüncemede kalmaya alışmıştır. Ona bel bağlarsak sonumuz dumandır.
Anladığıma göre arıtma tesislerinin nazım planla olan ilgisi tesisin yerinin belirlenmesi. Şayet mesele bukadar basit ise, bu önemli konuya acil bir çare bulmak için başka bir yol tutmaktan gayri hiçbir seçeneğimiz olamaz.
Kısa devre yaparak arıtma tesislerinin yerlerinin nazım plan dışında onaylanması için gerekenin yapılması lazımdır.
Nedeni de gayet basit, aklı başında hiç kimse bekleme zamanımız olduğunu idda edemez. Bıçak kemiğe dayanmıştır, denizlerimiz elden giderse kaybımız hiçbir şekilde yerine konulmayacak kadar büyük olacaktır. Bunu herkez zaten biliyor, amma bilmek kâfi değil, çare bulmak lazım, çare, oturup beklemek değildir.
AB hayalinde koşulan, partiler arası üstünlüğü tutmaya çalışılan, ekonomi oyunları yapılan bir ortamda, Bodrum’un arıtmasına öncelik verilmesini Ankaradan beklemek herhalde hayalden farklı olamaz. İstanbulda, Anadolu yakasında, kanalizasyonun yapılmasına Dünya bankasından 35 yıl evvel yardım çıktı, amma arıtma hâlâ yapılamadı, denizler lağıma dönüştü.
Geçirmekte olduğumuz kış sezonu yarımadamızda çok önemli gelişmelere, uygar tutumlara, şahit oldu, yapılanları takdir etmek gerekir. Fakat başlayan olumlu gidiş içerisinde, en önemli problemimizin denizlerimizin temizliği olduğunu unutmamız çok vahim neticeler doğuracak, bir hatâ olur.
Sayın Belediye Başkanlarımızdan bu konuda gereken önlemleri alarak, her ne pahasına olursa olsun, arıtma tesislerimizin gün geçirmeden yapılması için çalışmaya davet ediyoruz. Ankarayı beklemeye değil.
Başka bir yol bulunması yegane çaremizdir.
Belediyelerin ısrarla üzerinde durmaları gereken diğer bir konu da, arıtması olan otellerin, tesislerinin iyi çalışması, olmayanların tesislerinin kurulmasının sağlanması, hususunda gösterecekleri titizliktir. Bu konuda nekadar gevşek davranıldığı herkezin bildiği bir gerçektir. Örneğin, Torba’daki hadise sadece buzdağının bir ucudur. Bu gibi hadiselere yıllardır göz yumulmaktadır.
Artık bu gibi tıutumlara yaşayamayız. Kendi bindiğimiz dalı kesmekten vazgeçmeliyiz. Cehaletin de bir derecesi olamlıdır, bukadarını kaldıracak sabrımız kalmadı.
Yeter, yeter, yeeeter artık. Acil durmda acil tedbir gerekir. Endişemiz kaç bayrak alabileceğimiz değil, bayrakların gittikçe azalması olamlıdır.
Son yorumlar