Ucu açık, bahtı kapalı AB üyeliğimiz

 

Lozan anlaşmasına İnönü 5 kişilik bir heyet ile gittmiş, 17 Aralık 04 AB toplantısına 150 kişi gitmişler. Toplantıyı izlemek için de iki uçak dolusu gazeteci gitmiş (görmemişin oğlu olmuş, çekmiş ç… koparmış). Demek ki son seksen yılda otuza katlamışız! Lozanda gücümüzü kanıtladık, Brüksel’de bu gücü yetirdiğimizi imzaladık. Ne yönde katlandığımızı değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.

Yaşadığımız bu aşalıyıcı acı günler içerisinde en ümitsizlik veren olaylardan birisi de hâlâ basında okuduğumuz uykuda yazılmış yorumlar. ‘Ucu açık demek fena birşey değil, biz de istersek vazgeçebiliriz’ gibi mantıklar yürütülmekte. Düşünebiliyormusunuz, onyedi artı onbeş yıl hayal peşinde koştuktan, egemenliğimizden, haysiyetimizden, toprak bütünlüğümüzden verdikten, iki paralık adamlara kepaze olduktan sonra, bizim de vazgeçme hakkımız olduğu için sevinmemiz lazımmış!!! Bak sen şu işe, sizi bilmem amma benim tahammülüm kalmadı, içim kan ağlıyor ve ‘Çocuklarımıza daha iyi bir Türkiye bırakacağız’ değil, benliğini kaybetmiş bir ulus bırakacağımız için acı içerisindeyim.

Siz hayatınızda hiçbirzaman bir alışveriş yaparken malı herhangi bir bedele alacağınızı karşınızdakine söyledinizimi? Böyle pazarlık nerede görülmüş. Bizden ne istediklerini söylemiş oldukları halde bunları duymamazlıktan gelerek, her kademede başka bir fedakarlık yaparak sonuna erişmeye çalışıp sonra da vazgeçmeyi seçmek felaketini düşünebiliyormusunuz? Yahu adamlar bizi istemiyorlar, bu gayet basit, kafamızı kuma gömmeye ne luzum var? Chirac, –Türklerin onuruna dokunmayalım dedi diye, aniden dünki düşman dost ilan ediliyor! Ayol Chirac yarın bir kazada gidiverse arkasında koskoca bizi istemeyen Fransız halkı var, ondan nehaber? Biz Doğu ülkelerine sınırlarımızı açarmıyız? Avrupa bize niçin açsın? Biz akıllıyız da onlar akılsız mı? Bu milletin, bilhassa aydınlarının, uyanması gerek, yoksa bu işin sonunda çok hüsran var, hüsran.

10 Aralık tarihinde çıkan yazımda belirttiğim gibi, biz bir oyalama oyununa kurban gitmekteyiz. Bu süre içinde, böyle devam ederse, her istedikleri verilecek ve en sonunda, şayet AB hâlâ ayakta duruyorsa, o da çok şüpheli, ya giremezsiniz, veya üçüncü sınıf olarak giresiniz, diyecekler, derler çünki ucu açık. O zaman bu uykuda olan yazarlar acaba ne yazacaklar? Söyleyeyim, Türkiyede hiçkimse suçlu değildir, daima suçlu olan başka birisi vardır, onlar da sırası gelince bir kulbunu bulurlar, amma olan millete olacak. Daha bugünden, düşünmeden, AB üyesi  olmadığımız halde gümrük birliğine katıldığımız için, Kıbrıs konusunda çıkmaza girmişiz de kimsenin haberi yok, daha da arkasından neler geliyor neler, Ege, Kürdistan, Ermeniler, Patrikhane, Azınlıklar, iç işlerimiz, ihracatımız, su kaynaklarımız……….. Hem de boşu boşuna.

Boşuna çünki Doğuda bize hâlâ bizim Avrupaya baktığımız gibi bakan, bütün batı ülkelerinin gözleri üzerinde olan, koskocaman bir Pazar yeri var. Her türlü yatırıma, yardıma, aç vaziyette bizi bekliyorlar. Şayet biz onlarla ciddi bir şekilde alâkadar olmuş olsaydık ve bütün bu bölgedeki etkimizi yerleştirmiş olsaydık, buğün AB bize gelin diye yalvarıyor olurdu, biz onlara değil. Amma biz hâlâ komplekslerimiz içerisinde, kanıtlamadığımız ve çok zaman var saydığımız değerlerimiz için, bizi AB ye almaları lazım diye düşünüyoruz. Yıllar geçti hâlâ ayrıntılar üzerinde gün geçiriyor ve işin esası olan katılmamak veya katılmamak seçeneğini dikkatle ele almıyoruz.

Görenler bilirler, Arapların El Cezire gazetesi bile bizim AB yolunda yaptığımız aşağılayıcı yalvarmalar için alaylı karikatürler yayınlamaya başladı. Doğuya olan üstünlüğümüzü de yetirmek için elimizden geleni yapmaya çalışıyor gibi bir hâlimiz var. Bu fırsatlar da yok olduğunda acaba parçalanmış bütünlüğümüzle kimden yardım isteyebileceğiz, daha fenası kim bize yardım etmek isteyecek?

Atatürk bize, Türk gençliğine, bu memleketi emanet etti, bu vazifemizi yapmak için evvela bütünlüğümüzü ve haysiyetimizi ne pahasına olursa olsun korumamız gerekir. Hayalle yaşayan sı.., sı.. ölür. AB bizim için bir ateş olabilir, milletçe yanabiliriz. Doğu pazarı bizim için büyük bir fırsattır, kaçırırsak birdaha yakalayamayız, amma siz gene de üzülmeyin, işler fena giderse, nasıl olsa başkası suçludur.

About The Author