94’e girerken

Remove the row

Column: 1

 

Bugün 94’üncü yaş günümü kutlarken sizlerle hâlâ beraber olmaktan mutluyum. Uzun yaşayıp sevdiklerini kaybetmek ve büyük acılara karşılaşmak hayatın kaçınılmaz bir cilvesi.

Daima ileriye baktığım ve ne zaman biteceğini bilmediğim bir koşudayım. Nere varabileceğimi de bilmiyorum, ama beklentim olan yere daha varmadığım için çalışıyorum.

Yılmaz Özdil “İstanbul” isimli yazısında, işgal kuvvetlerinden silah kaçırarak, İstiklal savaşının kazanılabilmesine neden olan birkaç kişinin ismini verdi. Bu eksik bilgilendirmenin diğer fedakârlık yapanlara âdil olmadığını düşündüm. Sevgili babam Bakırköylü Eczacı Hulusi Karabekir ve amcam General Cemal Karabekir’in ve diğerlerinin hayatları pahasına, yaptıkları yardımları anlatan kapsamlı bir kitap derlemek istiyorum. Umarım kalan ömrüm derin araştırmalar gerektiren bu çalışmayı tamamlamama ve yayınlamama yeter.

Yaklaşık bir aydır yazmamamın ana nedeni, olmasını arzuladığım ve 20 yıldır uğraştığım konularda ilerleme ve değişiklik görülmemesi.

26 Haziran 2008 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde, “İstikrarsızlığımız istikrarımız olunca” isimli bir yazım çıkmıştı. Görülüyor ki 13 yıldır bir adım ileriye gitmemişiz. Eskisi gibi istikrarsızlıklarda, istikrarla devam ediyoruz.

Yazdıklarımın ve önerdiklerimin, günler ve yıllar geçerek doğrulukları kanıtladığı hâlde, parti yetkilileri de, yazarlar da, medya da, beni okuyanlar da, etkilenmediler. Olduğumuz yerde şikâyetle yetinirken, çok gerilere gitmeye devam ettik. Benim için bunu seyretmek çok acı oldu. Bu gidiş devam ettikçe de sonun nereye varacağını görmek çok korkutucu ve üzücü oluyor.

Hâlbuki nereye gitmekte olduğumuz açık. Her ne kadar bu sıralarda uzun yıllardır geldiği görülen ekonomik çöküntü bir fark yaratıyor olsa da, olacakların arzuladığımız yolda gitmesinde hiçbir garanti vermiyor. Her zaman olduğu gibi halk kişiler üzerinde oyalandırılarak, boş ümitlere salınıyor. Bütün güç de hâlâ istedikleri her şeyi yapabilenlerin elinde. Kazanacağız diyenlerin ise hiçbir gücü yok. Çünkü arkalarında halk değil bir avuç çıkarları peşinde partililer var.

Hâlâ ülkenin gerçek ve ana sorunlarına odaklanma yok gibi! Ayrıntılar ise hiçbir zaman çözüm üretmedi bu sefer de üretmeyecek. Seksen yıldır olanların benzerini yaşıyoruz.

Bu tutum ve yöntemler çözüm üremeyecek çünkü parçalanmamızı isteyenlere bağımlıyız!

Column: 2

 

Bırakın başımızda olanları, başa geçmeyi ümit edenler bile bağımlılık lafını etmiyor. Bu gelecek için büyük bir soru, ama konuşulmuyor! Acaba planlanan, tavadan ateşe atlamamız mı?

Sevgili okurlarım biliyorsunuz ben başkasının attığı gündemle uğraşmam. Fakat enerji konusu yıllardır, bıktıracak kadar çok üzerinde durduğum ve her zorluğa rağmen hazır olmamız gerektiğini söylediğim bir konu. Ve bugün sorunla karşılaşmış durumdayız.

Dönüşü yok, hazır değiliz!

Enerjide bağımsızlık benim her zaman tekrarladığım, bağımsızlık başlığı altında gelen ikinci başlığımdır. Bunun için de güneş enerjisi çiftlikleri kurulmasını öneren / anlatan yazılarımı yıllardır yazmaktayım.

Çağımızda, enerjide bağımlı olan bir ülkenin, boğazında boyunduruk olan bir mandadan farkı yok. Ona ot yok, bize enerji yok. Enerji olmayınca sanayi de, mutfak ta, ısınma da çalışmaz, ödün vermezsen, hemen hemen bir şey üretemezsin, satamazsın, açsın, hattâ kendini koruyamazsın.

Fabrikaların çoğu kapanır, 80 yıldır öldürmekte olduğun çiftçi zâten can çekişiyor, artık yok olur, aç ve muhtaç kalırsın. Halk zâten aç ve çaresiz, daha da beter olur. Bu da yıllardır çok defa söylediğim gibi başkaldırmaya, yok yere masum kan dökülmesine kadar gider.

Bütün bu olanlarda bugünkü iktidarı suçlamak yeterli değil. Doğru da değil. Yıllardır yapılan yanlışları anlamamak, tekrar etmek onları başa getirdi. Şimdi ne değişti, kim değişti ki, başka bir beklenti olsun. Bunlar somut bir çözüme erişmeden beklenti ya hayaldir ya da kasıtlı oyalamadır! Çünkü biz değişmedik!

Esas sorumlu da halkı bilgisiz bırakan, Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla başlayan yozlaşmamıza seyirci kalan aydın (!) larımızdır. Okumamışı, köylüyü suçlayarak kendini aldatanlardır. Basının, yazarların, medyanın kıymetli vakitleri ziyan etmelerine sessiz kalan herkestir.

Bazı yanlışları olmuşsa da İnönü zamanında “Sizi ben bile kurtaramayacağım” demişti. Onu da dinleyen olmamıştı. Ne yazık!

Çok az zamanımız kaldı. Temelden doğruya döndürülmeyen hiçbir sorun, düzelmeye varamaz Temel çökerken kiremitleri aktarmaktan vaz geçelim. İçinde olduğumuz ölüm uykusundan uyanalım. Bize, elinden geldiği kadar ilgilenen sesini çıkaran, elini taşın altına koyan biz lâzımız.

Daha nice yıllar esenlik içinde beraber olmak ümidi olmasa, yaşamanın da tadı olmayacak!

Column: 3

 

 

 

 

About The Author