Ağaçlardan, ormanı görmemek

Cumhuriyet gazetesi, Bilim ve Teknoloji eki, sayfa 19, 03 Ekim 2014

   

Konunuların temeline inmeden, ayrıntıları üzerinde fikir üretmek, Satranç oynarken sedece askerlere odaklanarak oyun kurmaktan farklı değil. TV’de konuşulanların ve gazete yazılarının çoğu, bu yanlışı yapıyor.

 

En az kitap ve gazete okuyan ülkelerin ilk sıralarındayız. Halk, büyük ölçüde, zahmetsiz olan televizyon yoluyla bilgileniyor. Konuların temelindeki gerçekleri anlatmadan yapılan söyleşiler, halkımıza yanlış eğitim oluyor. Çıkarları nedeniyle taraf tutanları bu yazının kapsamı dışında bırakarak, dürüstlük içinde yapılmakta olan yanlışlıkları irdeliyorum.

Televizyondaki oturumlar, halkın bilgi bankasında önemli bir yer tutuyor. Bir bakıma bu sanal bilgi okulunun varlığı, hiç yoktan iyi amma, yanlış elllerde çok yıkıcı ve ters yönlendirebilecek bir güç. İyi niyetle de olsa, doğru ayarlanmadığında, tehlikeli bir güç. Şayet ilim’e ve bilgiye dayanan gerçekler ortaya konmazsa, halk yanlış yönlendirilmiş olur. Bilgiyi veren, içinde olduğumuz şartlar nedeniyle, etki ortamını bilmeli ve bigiyi bir öğretmen gibi, ona göre vermesi gerektiğinin, bilincinde olmalı.

Örneğin: Bir yapıyı tasarlarken şayet onun; boyutu, malzemesi, görünümünü, maliyeti ve kurallar, beraberce düşünülmezse, sadece parçalarının bir kısmı üzerinden tasarıma başlanırsa, ortaya bir acîbe çıkar. Bir ülkedeki olaylar üzerinde konuşurken veya yazarken, geopolitik durumu, tarafların çıkarları, yönetimlerin etkileri vb. konular, kısa da olsa, tanıtılmadan / hatırlatılmadan, ayrıtılar üzerine gidilirse, zemin hazırlanmamış olur ve halk yanlış yönlendirililir. Konuşanların, yazarların, bilgi düzeyi tamam olabilir, amma bu sanal okul onların oturma odası değildir ve hitap ettikleri çoğunluğun, bilgi düzeyini de tartmaları gerekir. Gaye, yaptıkları programın başarısı değil, paneldekilerin kendilerini tatmin etmeleri de değil, halkın gerçeklerle aydınlatılması olmalıdır.

Doğru bilgi aktaran yazıların en güzel örneklerden birisi hocamız Doğan Kuban’ın yazıları. TV’de Cem Seymen’in para dedektifi programındaki üstün çabaları. Bir çok TV söyleşileri ise bukadar başarılı değil. Kitap okumayan, kütüphane kullanmayan, araştırma yapmayan bir toplumun bilgilenmesinde etkin olan televizyondaki oturumlarının, ülkemizde bir okul niteliğinde olduğunu varsayabiliriz. Bunları yönetenlerin, halkın büyük bir kısmını bilgilendirmekte olduklarını hatırlamaları gerekir. Her ülkede satılmış medyanın nasıl başarıyla beyin yıkamakta etkili olduklarından, ders alınmalı. Panellerdeki konuşmaların çoğunda;  konuların dağıtıldığı, bilinçli veya bilinçsiz, var olan ve söylenmesi faydalı olacak temel bilgilerin verilmediği, ayrıntılar üzerinde saatler harcandığı, üzüntüyle izlediğimiz gerçekler. Çok zaman konuşulan ayrıntılar ile ana konu yok oluyor, ağaçlara bakılıyor, orman görülmüyor. Onlara sağlanmış olan gazete köşelerinde veya televizyon programlarında,  bu kişilerin kendilerine tanınan imkânları, kendilerini tatmin için değil, ülkenin faydasına kullanabilmeleri arzu edilir.

Ağaçlardan ormanı görememek sadece yazılara ve televizyon programlarına kısıtlı değil. Özel hayatımızda bu tür sapmaların her gün olageldiğini izliyoruz. Ülkemizde ütopik ideallerle hareket etmek lüksümüzün olmadığını, aydınlarımız öncelikle hatırlamalı. Biz, uygarlaşmış bir ülke ortamında yaşamıyoruz. Kişisel hedeflerimiz de, uygulama alanı da, ona gore dikkatli seçilmeli. Kitap okumayan, araştırma kültürü almamış bir topluma verilecek bilgiler, kişisel idolojiler olmamalı. Olursa, halk derinliğine inemediği konularda yanıltılmış, beyni ütülenmiş olur. Yanlız zekâsı ile hareket eden toplumumuza verilecek bilgilerin seçilmesi, bilgiyi verenin lüksü olmamalı. Önde gelen sorumluluğumuz ve halkın uzun vadedeki temel eğitimi ön planda olmalı.  İçinde olduğumuz durumda, -Ne yapayım, isteyen dinlesin, istemeyen dinlemesin, diyecek vakit ve lüksümüz yok.

Sözde aydınlarımızın yerine gerçek aydın yetiştirmek için, her düzeyde, çağdaş bilgiye erişmiş öğretmenler yetiştirmemiz, ön şart. Bu şartı yerine getirmek ise söylendiği kadar kolay değil. Zorluğun politik yönlerine girecek değilim. Durum ne olursa olsun, elimizde var olan bir avuç gerçek aydın’ın yardımı, fedâkârlığı ve kişisel katkıları ile sorunu çözmekten başka bir çıkar yolumuz da yok.

İlerlemiş toplumlar, bilgi ve kültür bakımından ilerlemiş kişiler tarafından oluşuyor. Bu toplumlar bireyin en etkin unsur olduğunu da biliyorlar. Bu nedenle de kendi katkılatının her hareketin ön plandaki gereği olduğunun bilincindeler. Bu bilinç, o toplumları çağdaşlığa ve ilerlemeye götürüyor, geleceğe hazırlıyor.

Günlük hayatımız içinde önemsiz gibi alımsanan şeylerin, hiç değilse doğruyu ve yasal’ı yapmanın, daha az bilgili kişiler üzerinde nekadar faydalı etkiler yapabileceğini küçümsememeliyiz. Bunların bazılarını geçen üç yazımda irdeledim. Her düzeyde her birimizin bir diğerine yapabileceğimiz, örnek olabileceğimiz, bir katkısı olamaması, doğaya aykırı. Herkez bir diğerine birşeyler yaparak, söyleyerek, faydalı olabilir, olmalıdır. Bu çaba, bir insanlık görevi olmanın yanında, içinde olduğumuz durum nedeniyle, her birimize düşen bir sorumluluktur.

Büyük güçler, bireylerden oluşur. Bu da başka bir yazı konusu.

 

Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AIA                   

 turgutk@gmail.com

 

About The Author