Strateji’de birlik şartı

Cumhuriyet gazetesi, Strateji ilavesi, Sayfa 5, 08 Ekim 2007

Ortadoğuda ABD’nin yarattığı Ortaçağlar niteliğindeki insanlık dışı olaylar, gelişmiş (!) demokrasilerin ve insanoğlunun aldığı yönü sorgulamamıza neden oluyor.

 

Bazı hayvan gruplarının çalışmalarını, sosyal düzenlerinin başarısı ve birleşik çalışmalarının verimliliği olarak seyrediyoruz. Düşündüğünü planlı bir şekilde yürürlüğe koyabildiği için hayvanlardan daha üstün yaratık olarak bellirlenen insanoğlunun hemcinsine yaptıklarına baktığımızda, üstünlüğü sorgulamamız gerekiyor.

 

Karıncaların yuvalarını taşıdıklarını izlemiş olanlar, nekadar planlı ve düzenli olduklarını bilirler. Bal arıları büyük bir birlik içerisinde gurubun faydası, nesillerininin devamı için çalışırlar. Bu rafine örnekler, otokratik bir idare sistemi de olsa, ütopya boyutunda mükemmel, sosyalist bir düzenin başarısıdır.

Dört ayaklı hayvanlar içinde, Manda/Öküz’ün sözlük karşılığı, aptal, lagar, sarsak, sakar, salak …. gibi, aşağılamak için kullanılan kelimelerle donanmıştır. Bu hayvanların çok zaman sürü halinde şuursuz gibi koşuştukları izlenmiş, hiçbir zaman değerli bir yoruma nasip olmamışlardır. Bir topluma hakaret için ‘Öküz sürüsü’ denilmiştir. Hollywood senaryosu olmayan, Afrikada çekilmiş gerçek bir vidio ise, bize yepyeni bir Öküz tanıtıyor:

Bir su kenarındayız. Sahilde 5-6 Afrika mandası ve bir de buzağ yürüyor. Biraz ileride, rüzgar üstünde olmalı, beş aslan pusuda bekiliyor. Mandalar tehlikeden habersiz yaklaşıyorlar. Menzile girildiğinde aslanlar iki koldan ayni anda hücüm ederek, mandaları teke-tek kovalarken, birtanesi de buzağı su kenarında sıkıştırıp yakalıyor. Buzağ güçlü, iki aslan daha yardıma geliyor. Aslanların biri, ve buzağın yarısı suyun içinde. Buzağı zapt etmeye ve dışarı çekmeye çalışırken bir timsah su içindeki aslana saldırıyor. Aslan canını zor kurtarırken, bu sefer timsah buzağın bir bacağından yakalayıp suya çekmeye başlıyor. Tam başarılı olmak üzereyken, bütün aslanlar bir olup, buzağı karaya çıkarıyorlar, karada etkin olmayan timsah çekiliyor. Hayat mücadelesi buzağın ölümünü beklemeye dönüşürken, birden sol taraftan kara bir bulut gibi, sayıları yüzü aşan manda sürüsü beliriyor. Buzağın ailesi doslraıyla beraber yardım etmeye dönüyorlar. Mandalar aslanları timsah dolu su ile kendi safları aralasında, 4-5 metre açıkta bir yay şeklinde saf tutarak, sarıyorlar. Yayın bir ucu su ile saflar arasında aslanların kaçabilmesi için açık bırakılmış. Buzağ kıskaçta, aslanlar bekliyor. Bir tek manda en açıkta duran aslana hücüm ediyor. Aslan yanlız, yadımcısı yok. Kaçıyor. Sonra manda bir diğerini havaya fırlatıyor, o da perişen bir halde kaçıyor. Kalan üç aslan üzerine sürünün yayı daralıyor. Ve nihayet son hemle ile beraber ilerleyen birkaç manda aslanlardan buzağı alıp sürünün emniyeti arkasına götürüyorlar. Mandalar bekliyor, aslanların kaçmasına göz yumuluyor, buzağ kurtuluyor. Timsah yem bekliyor. (1)

 

Huşuğ (hayret/hayranlık) izlediğimiz bu gerçek olaydan alınacak çok dersler arasında öncelikle, hayvanın mı daha İnsan, insanın mı daha Hayvan olduğu! Bundan sonra öküze, Öküz dendiğinde ne anlama geleceği!

Vurgulanması gereken, izlediğimiz dramının, sedece karın doyurmak çabası ve sadece yaşamın devamı için olduğu. Ev, bark, oto, yat almak için, petrol kuyularını ele geçirmek için değil. Kürreselleşme örtüsünde, emperyalizm sömürüsü de değil.

Mehmet Akif’in yüzyıl önce, …. Medeniyet dediğin / Tek dişi kalmış canavar ….. deyimini hatırlaraken, o günden beri de zaten değişen birşey olmadığını görüyoruz. Acaba bir öküz, ayni olayları tekrar yaşmaya dayanabilirmiydi diye sormak gerekiyor.

 

ABD Irak’ı istila ettiği zaman karnı toktu, amma etti. Saddam’dan kurulduktan sonra, Irak’lılar bir manda sürüsü kadar olamadılar, bir araya gelip düşmana karşı duramadılar. Sömürü devam ederken sadece bibirlerini yıpratmakla uğraşıyorlar. İran (timsah) pay kapmaya çalışıyor, K. Irak Kürtleri (Çakallar) kenarda paylarını bekliyor. Birlik yok, beraberlik yok, kan gövdeyi götürüyor, aslanlar (ABD) da kana bulanmış, homurdanıyor. Akbabalar (Gelişmiş ülkeler), artıkları paylaşmak için, son darbeyi, ölümü bekliyorlar.

 

Cumhuriyetimizin tarihinde, birleşme yeteneğini gösteren iki grup görüldü:

Birincisi, istiklal savaşımızla aslan bozmalarını (Müttefikler), çakalları (Yunanlılar), ABD ve diğer batı ülkelerini (Akbabalar), vatan topraklarından atmayı başarmış Türk toplumu. Bugünki anlamda insan üstü bir tutumla, düşmanın İzmir’den kaçmasına müsade etmiş,  üstün bir iradeyle, bütün dünyaya uygarlık örneğini de vermiş, kahramanlar.

İkincisi de, avlarını daha yakalamadan paylaşma kavgasına düşen siyasi partiler arasında, doğru/yanlış, gaye veya çıkarları için, birleşik hareketle, seçilme başarısına erişen AKP’li, fırsatçılar.

 

Türkiye,1923 ile 1946 arasında kısa bir özgürlük devri, ve örnek bir kalkınma yaşadı. Hazır değilken, uygar (!) Batı’nın baskısı ile, yanlış ilişkiler, kişisel çıkarlar nedeniyle, evvela çok partili sisteme, sonra da borçla yaşama tuzağına, emperyalistlerin avucuna düşürüldü. Ondan beri de Cumhuriyetimiz dirayetsiz, ihtiraslı ellerde, yavaş yavaş parçalanmakta, yıpratılmakta, içten bölünmekte devam ediyor. Aydın seyrediyor, cahil sürükleniyor.

Bu süreçte, oyunun içteki aktörleri, daima karşı tarafı suçlayarak halkı kandırdılar. Memleketin soyulmasına, satılmasına, şerefinin iki para olmasına bile göz yumdular. Her muhalefet her iktidarı suçladı. Peki suçsuz olan varmıydı? Hayır yoktu. Hepsi sırılsıklam suçlu idiler. Emperyalistlerin bizi ikiye bölmelerine engel olmadılar. Onların işledikleri suçlar, bizi bugünlere getirdi ve fırsatlardan istifade edip, birleşmek yeteneğini gösteren AKP yönetimine, gümüş tepsi üstünde teslim etti. Ayni kişiler şimdi hiç utanmadan, bu milletin karşısında bağrıp çağırdıklarında, altmış yıldır yapıklarını unutturacaklarını sanıyorlar.

 

Laik, özgür, hukuka dayanan, başı dik, Atatürk ilkelerine bağlı Türk Cumhuriyeti,  gözlerimizin önünde, eriyip giderken, istiklal savaşında özgürlük kaygısında bir araya gelebilen toplumunun çocukları neredeler? Neden birleşemiyorlar? Buzağın emperyalistler tarafından parçalanmasını neden durdurmuyorlar? Herkez kalıntıları toplamak çabasında mı?

 

Bir manda sürüsü yeteneğini gösterememek, ve kendisini bir diktaya sınırlamış, idolojisini kaybetmiş CHP’ye bağlı kalmak, yüreğimizi yakıyor. Tek, tek içi yanan çok, amma birleşmeden güç  doğmuyor.

Birleşmiş azınlık, birleşemeyen çoğunluğa hükmediyor.

Bir hayvan kadar bile, bir araya gelmek yeteneğini gösteremezsek, olacakların suçunu başkasına yüklemekte ne yarar var?

 

Buzağ, sadece aslana can vermek için mi var oldu?

Bu soruya, Türkiyenin yüzde altmışı, ivedelikle cevap bulmak zorunda. Aksi, altmış yıllık bigâneliğin devamı, duyarsızlığın kanıtı, özgürlüğün yok olması ve dökülmüş kanların hebâsı olur. Oynan oyuna katkısı olanın da, olmayanın da, derin derin düşünmesi gerek.

 

Tek tek birbirimizin omuzunda ağlayarak biryere varamayız. Her satratejide ön koşullar:

  • Fikir üretimi,
  • Bilgi ile, birleşerek hareket,
  • Programlı uygulama’dır.

Şayet bunu başaramazsak, suçlamaya da, dövünmeye de hakkımız yok. Orman kanununun geçerli olduğu yerde, herkez başarasının meyvasını, istediği şekilde toplayacaktır.

 

Atalarımız, At binenin / Kılıç kuşananındır, boşuna demediler!

Biglilendirmek ve birleşmeyi sağlamak için, geniş kapsamlı bir iletişim ağı kurmak zorundayız.

 

Dip not: (1) İnternet bağlantısı olanlara, isterlerse vidio’yu gönderebilirim.

 

Turgut A. Karabekir

turgutk@gmail.com

 

 

 

About The Author