Ilımlı İslam ve gerçekler
Cumhuriyet gazetesi, Strateji ilavesi, Sayfa 14, 3 Eylül 2007
Lozan antlaşması sonunda, Lord Cruzon’un İsmet İnönü’ye: “Kartlar cebimde, sırası geldiğinde çıkacak” demesi, ellili yıllarda başlayan baskılar ve ABD’nin Büyük Ortadoğu Planı ile hayat buldu. Ilımlı İslam’ın yaratılmasıyla örtüştürülerek uygulama yoluna giren Sevr şartları, sonuca yaklaşıyor. Dünyaca tanılan saydam yazarlar yönlendirilerek veya yanıltıyla, gerici anlayışı, çağdaş yaklaşım ve domokrasinin kurtarıcısı olarak tanıtıyor, BOP’nın gayelerine hizmet ediyorlar. Bu karmaşa içine düşmüş Atatürk’çü gençlik, büyüklerinden yön boşuna mı bekliyor?
ABD’de halk arasında, dinlerin sınıflamasında sofular (dininin kural ve ilkelerine tutuculuk ve katılıkla bağlı kişi) için ortodoks hiristiyan, ortodoks Musevi denir. Tanrının varlığına inanalar için (believer) ‘inanan’dan başka sınıflama yapılmamıştır. Osmanlı’da Müslümanlık, Mısır, İran ve Arap ülkelerine nazaran, her devirde sofuluğa uzak durmuştur. Cumhuriyetle beraber laikliğin esas ilke olarak alınmasından sonra da, baskısız ve sofuluktan uzak din bağlılığı devam ettirmiştir. Türkiye Müslümanlığı, yakın zamana kadar kişi özgürlüğüne engel olmamış, siyasete bağlı kurallar koymamış, ayırımlar yaratacak uygulamalarda bulunmamıştır. Yurdumuzda Müslümanlık, seküler olarak kalmış, Cumhuriyetin kurulmasıyla da, din siyasetten ayrılarak, laiklik temel ilke olarak kabul edilmiştir. Seküler bir ülkede birden fazla din inancı olabileceğinden, Türkiye’ye, Müslüman ülkedir, yerine; Türkiye’de İslam dini daha yaygındır, denilmesi doğru olur.
Batı’da ılımlı Hiristiyan, ılımlı Musevi diye bir ayırma yok iken, ılımlı İslam’ın BOP ye parelel olarak Türkiye üzerinde yaratılmasının din anlayışı ile ilgisi yoktur, ABD tarafından yaratılan siyasi bir girişimin üstündeki örtüdür. Asırlardır, dini istediği derinlikte uygulamaya alışmış olan halkımızı bölmek için tasarlanmıştır. Sanki böyle birşey varmış gibi kabullenmek de, uygulanan pisikolojik propagandanın başarısıdır. Bu başarı, dinin bazı hurâfi kuralları ile, kişi özgürlüğüne kısıtlamalar getirmektedir.
Müslüman’ın sofusu vardır, sofu olmayanı vardır, son zamanda da emperyalistlerin ayırıcı tutumu nedeniyle dünyada radikal İslam doğmuştur. Radikal yaklaşımdan da emperyalist güçlere karşı terör örgütleri olagelmiştir. Ilımlı, ılımsız diye bir ayırmanın İslam içerisinde yeri yoktur. Buna, ayrılık yaratmak gayreti olarak bakmak gerekir. Liberal secularizm deyimini de, ayni çarpık düşüncenin meyvasıdır.
Türkiye ilişkilerinde önde gelen ABD bilginlerinden Dr. Henri Barkey, 22 Temmuz seçimleri hakkında: “Bu seçim Türk demokrasisini güclendiren büyük bir adım olurken, kendilerine secularist diyen fakat aslında antidemokratik olanların yenilgisi olmuştur ………” derken, Atatürk ilkelerinin koruyucusu olan toplumumuzun çoğunluğunu, antidemokratik olarak belirlemek cürretini gösteriyor.
Londra’da Chatham’de Türk ilişkileri uzmanı Fadi Hakura, hayret edilecek bir art düşünceyle, “Türkiyede secularizmin yüzde doksanlara varan bir kabul görmesi, İslamın liberal secularizm ile bağdaşmasıdır” derken, 86 yıldır laik olan ülkemizin, asırlardır seküler olduğunu bilmemiş görülüyor. “Yeni doğan Türk kimliği Kemalizmin tartışılmasına iyi bir ortam yaratmıştır” diyor. Çoğunluktaki gerçek Türk kimliğinin varlığını unutuyor.
Alınan sonuçlar Kemalizm’in yıkılma başarısı olarak yansıtılıyor. Bunu yaparken çoğunluğun hâlâ Atatürk ve Kemalizme bağlı olduğunu yok göstermeye çalışıyorlar. ABD’nin BOP’nın uygulaması sürecinde başvurmayacakları antidemokratik ve düşük yöntem, yok gibi.
Diğer yandan, Fadi Hakura: “…… Türk kimliğinin İslam, sekülarist ve çağdaş milliyetçi” olduğuna inandığını vurguluyor. İktidara gelecek herhangi bir partinin, halka, sosyal, politik ve demokratik çıkarlar sağladığında, halkın desteğini alarak başarılı olabilecğini, kendisiyle çelişkiye düşerek söylüyor. The New York Times yazısında: “Batı dinle siyaseti ayırmayı yüzyıllar süren mücadeleden sonra öğrendi, dünyanın geri kalanının, özellikle İslam dünyasının, aynı yolu izlemesini beklemek için pek bir neden yok” derken itirafta mı bulunuyor, yoksa kasıt mı güdüyor?
Dış basında BOP’nin şakşakçılarının yanında gerçekleri söyleyenler de var. ‘Amerikan Düşünürü’ adlı gazetenin yazarı James Lewis, ‘Irakta Türk çözümü’ adlı yazısında “……. Irakta muhteşem demokrasi için bir alternatif var. O da başka ülkelerde olumlu sonuçlar veren, Mustafa Kemal Atatürk’ün 1923’teki agresif reformları ile başlayan Türk Çözümü. Bu da ordunun seçilmiş hükümetlerin garantörü haline gelmesidir”’ demektedir. Amerikanın halkı ile yönetimi arasındaki çelişki, burada da kendini gösteriyor. ABD yönetimi ekonomik çıkarları için Kemalizmi yıkmaya çabalarken, yazar onu övüyor. Yönetimine, uygulaması gereken yöntemi, model olarak gösteriyor.
Bügün ABD, BOP’nın ülkemiz üzerindeki uygulamalarında geçici olarak başarılı görülmektedir. Fakat doksan yıl önce ülke istila edilmişken yoktan var olmayı başaran toplumumuz, gene kalkınacaktır. Sayın Erdal Atabek 20 Ağustosta çıkan makalesinde Öğrenilmiş Çaresizliğe teslim olmamalıyız derken “Görev şimdi başlıyor, Demek ki yeteri çalışmayı yapmadık, Yapmamız gereken budur. Demek ki sağlam bir örgütlenmeyi başaramadık, Yapmamız gereken budur. Demek ki daha iyi analiz yapmadık,Yapmamız gereken budur. Demek ki mücadelenin bugünden başladığını göremedik, Yapmamız gereken budur. Yıl 1919, Mücadele bugün başlıyor, Görev başına..”. diyerek gençliğe yön veriyor. Öğrenilmiş Çaresizliği bastırmak için, yeni ve olumlu düşünceleri bilinç altımıza yerleştirmemiz gerekiyor.
Yetmişli yıllarda doğan derin sağcılık, ve Batı’da bile olmayan açıklıkta serbestliğe dalıvermek, hazır olmayan Anadolu toplumunun sofuluğa yönelme tepkisini doğurdu. Bu tepki de Batı tarafından, din âlet edilerek kullanıldı. Yıllardır gereken ilgiyi göremeyen doğu illerimiz, artık tepki gösteriyorlar. Batı bu tepkiyi de bölücük yaratmakta kullanıyor.
Seçimlerin sonuçlarının, özellikle yön arayan gençliği umutsuzluğa düştüğünü izliyoruz. Halbuki, Atatürk ilkelerini öğrenmek ve öğretmek, gençlerimizin ivedelikle yapmaya başlamaları gereken sorumluluklarıdır. Onların bu duruma düşmelerine neden olmuş olan büyüklerinin de, bu sefer deneyimlerini doğru yolda kullanarak, yardımcı olmaları, geç kalınmış, kaçınılmaz gereksinimdir.
Çağdaş bir gençlik hareketi öncelikle ayrımcı olmamalı, her düşünüşe saygı göstermeli ve anlayışla karşılayabilmelidir. Mevcut guruplaşmaların değişmelerini, bağıra çağıra değil, güçle değil, karşıtlıkla değil, gerçekleri öğrenmelerine, çağdaşlaşmalarına, öncü ve örnek olarak, sağlamalıdırlar.
Gaye, sabırla, bilgiyle, azimle:
- Vatan hizmetinde, kişisel çıkarlardan arınmak,
- Bilgiyi,
- Kültürü,
- Yaygın bir iletişim ağı kurarak,
- Çağdaş düşünceyi, anlatabilmek, öğretebilmek, olmalıdır.
- Meclis salonunda oturulan yeri belirlemekten başka bir gerçek anlamı olmayan, sağ sol arayışından vaz geçerek,
- Üretim ve emek temelinde, Atatürk ilkelerine bağlı sosyal demokratlıkta odaklanmak,
- Dıştan gelen tehlikeler nedeniyle, bölünmek değil, birleşmek gerekir.
Bugün tıutumlarını kınadıklarımıza Atatürk’ün ilkelerine dönme fırsatları verilmektedir. Emperyalizme karşı savaşta, bu fırsatların vakit geçmeden değerlendirilmesi birçok sıkıntıları önler.
“…. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek ve o hedefe yürüyeceksin. Herkes senin aleyhinde bulunacaktır, seni yoldan çevirmeye çalışacaktır. İşte sen burada direneceksin. Önünde sonsuz engeller yığılacaktır. Kendini büyük değil, küçük, araçsız, hiç telakki edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri asacak, ondan sonra sana büyüksün derlerse bunu diyenlere güleceksin. – Mustafa Kemal ATATÜRK”
(Bu yazı Başbakan’ın söyleminden evvel hazırlanmıştı)
Turgut A. Karabekir
Son yorumlar