ABD’nin günahları
Cumhuriyet Gazetesi Starateji ilavesi, 13 Kasım 2006
Yeni yüzyılda, süpergüç ABD’nin kürreselleşme adı altında uygulamakta olduğu emperyalist gayelerine uyum sağlamayan, gelişmekte olan ülkelerin gerilerde kalacağı varsayımı yerinde midir? Uygulamalara boyun eğmek zorundamıdırlar?
ABD’nin gütmekte olduğu gayelerin Ortadoğu ve Hazer bölgesi petrol ve diğer kaynaklarına odaklanmış olduğu bellidir. Bütün telâşın bu kaynaklara daha yakın olan Rusya ve Çin’den evvel kullanılımını garantiye almak olduğunu biliniyor. Bunu gerçekleştirmek için de ABD, BOP’nı her ne pahasına olursa olsun uygulamak yolunu seçmiştir. Irakta karşılaştıkları zorluklara rağmen ABD uzun vadedeki çıkarlarını gerçekleştirmek için planın uygulamasını devam ettirmek zorundadır.
ABD’nin Avrupa’daki yatırımlarının da aynı öncelikleri gerektirdiğini bilen AB ülkeleri, yapılan uygulamaları kurnazca kenardan seyretmekteler. Bu yüzden ABD kendi seçtiği saldırgan politika ile Ortadoğu ülkelerini, tek başına, kedisine düşman yapmayı başarmıştır. İsrail’in çıkarlarını da, bölgenin gereksimlerine rağmen ön planda tutmuş olması, uygulamaların başından beri, Batı-karşı doğu, Müslüman-karşı Hıristiyan savaşına dönüşmesine neden olmuştur. Yıllardır çifte standart kullanmasıyla, sade ateş altında olan Ortadoğu ülkelerinin değil, ayni zamanda henüz dalaşmadığı Hazar bölgesi ülkelerininde de itimadı yetirmiştir. Artık bu ülkeler ABD’yi maskesi düşmüş olarak görmektedirler.
Diğer yandan, Afganistan’da dersini öğrenmiş görülen Rusya ve arenada yeni güç olarak beliren Çin, ayni gayelere erişmek için dostça yaklaşımlarda bulunuyorlar. Bugüne kadar olanlar, ABD’nin hatalarından alınan dersler üzerine kurulmuş yaklaşımlarla, daha kolay başarıya erişeceklerini vaat ediyor.
ABD’nin işlemiş ve işlemekte olduğu günahları şöyle sıralayabiliriz:
• Altmışlı yılların sonunda, ABD’de İsrail lobisinin güçlenmesinden sonra, Filistin’lilerin ihtiyaçlarını kâle almayan bir politika izlenmesi,
• Kırk yıldır devam eden bu tutumun bölgenin sorunlarının kangren olmasına neden olması,
• İsrail’in kuruluşunda yarattığı terör yöntemleri, bu sefer kedisine karşı uygulanmaya başlamasına karşı, İsrail’i anlaşma yoluna gitmeye teşvik edeceğine, terörle mücadele havasına girilmesi,
• Dolayısla Ortadoğuda terörün başlamasının Batı’nın İsrail Filistin çelişkisini yaratmış olmasını kâle almayarak, gayelerine karşıt olan herkezi terörist olarak ilân etmesi,
• Birtaraftan demokrasi ihracatçılığı taslarken, geyelerin, savunduğu idolojilerin üzerinde önem taşıdığı inancını kanıtlayan, Suudi ve diğer bazı körfez monarklarını kullanması,
• İranda Şah rejimini devirmenin, getireceği sonuçları hesaplamadan, gereken hazırlıklar yapılmadan yürülüğe konması,
• Hata anlaşıldıktan sonra Saddam gibi tanınan, bilinen, kanlı bir diktatör ile işbirliği yaparak, onu İran’a saldırmaya teşvik etmesi, ona yardımda bulunması,
• Körle yatan şaşı kalkar misâli, bu yardımdan cesaret alan Saddam’ın Kuvey’e saldırısına neden olması,
• Çöl harbi bittikten sonra, hazır zemin uygunken, İran’a karşı silah olarak saklamak istedikleri Saddam’ın, ABD kumandanlarının uyarılarına rağmen düşürül(me)mesi,
• Suudi rejimini değiştirmekte, büyük bir olasılıkla ABD aracılığı yüzünden başarılı olamayarak Afkanistana kaçan, sonradan El Kaida’nın doğmasına neden olacak Usema bin Laden’i, Ruslara karşı kullanmak için örgütlenmesine yardım etmesi,
• 11 Eyliül faciasının ardından kendini kaybeden yönetimin Irak, İran ve K. Kore’yi, üç şer ekseni olarak bildirmesi,
• Hernekadar Saddam’ın düşürülmesi bölgeye faydalı olacağı görüşü yaygın idiyse de, Irak harbinin ABD tarafından yalan nedenlere meşru gösterilmesi, 700,000 kişinin ölmesine varacak duruma girmesi,
• ABD Dişişleri bakanının Lübnan’a gelerek –Bölgenin haritasında değişiklikler olacaktır, mesajını vermesi,
• Lübnan harbinde kayıtsız şartsız İsrail’in arkasında olması, BM ateş kes kararını baskı ile geçiktirmesi, 220,000 sivlin ölmesine neden olması,
• Evvelce söylenenlerin hepsinin yalan olduğunu kanıtlayan, yeni Ortadoğu haritasının ortaya çıkartılması, görünüşde vahim hatalar olarak belirmektedir.
ABD bütün hareketlerinde bir damla bal’ın bir çanak sirkeden daha fazla sinek toplayacağını unutmuş görülüyor.
Ancak bütün bu hataların, hunhar olsada, daha büyük ve uzun vadeli bir planın, mübah addedilen kademeleri olması ihtimâlini de düşünmemezlik edemeyiz.
Her ne şekilde olursa olsun, hata olarak veya büyük planın uygulaması olarak, ABD gayelerinin bölge ülkelerinin yararına olmadığı besbellidir. Türkiye ve İran planın uygulamasında sorun yaratacak iki ülkedir. İran şer ülke olarak ilan edilmiş olsa da, henüz komploya kurban git(me)miştir. Türkiye ise, Marshal planından başlayarak, sistematik bir şekilde ABD’ye bağımlı, onun yardımı olmadan yaşayamaz bir duruma getirilmek sürecine sokulmuştur. Suriye ve İran baskılara karşı koyabilmişken, Türkiye kendini akıntıya kaptırmıştır. Bu bağımlılık günümüzde yeni Ortadoğu haritasının açıklanmasından sonra bile, hayret verecek bir hızla devam etmektedir.
ABD kürreselleşme adı altında sömürü politikasını Hazer bölgesi ülkelerine taşıdığında, tam bir başarısızlıkla karşılaşmış olduğu halde, hâlâ Türkiye’deki IMF kontrolü, bizi hergün daha zorluklara sürükleyen bir şekilde devam ediyor. ABD propagandasının en başarılı yönü, büyük bir çoğunluluğumuzun, kendi kendimize başarılı olamayacağımıza inandırılmış olmasıdır.
Politik veya maddi çıkarları nedeniyle satılmış gibi hereket etmekle, medya ve yetkililer, bu ikdidarsızlık hissini körüklemeye yardımcı oluyorlar. Halkın ABD’nin gerçek güç ve yüzünün görülmesine, anlaşılmasına mani oluyorlar. Kürreseleşmenin kaçınılmaz bir çağdaşlık olduğuna, kendileri inanmasa da, halkı inandırmakla, ABD gayelerine yardımcı olmaktalar.
Medyanın, politikacıların, Türk milletine, Atatürk ilkelerini tekrar edip, kendi irade ve güçleriyle başarılı olabailecekleri her gün tekrar edilmesi gerekirken, bunun tam tersini yapmaları, bütün günahlarına rağmen ABD planın hâlen Türkiye üzerinde etkili olmakta devam eden başarısıdır.
Planın son sahnesi Türkiye’nin parçalanarak tamamen Batı’sız yaşayamaz bir peyk haline getirilmesidir.
ABD’nin en büyük hatalarından birisi herşeyi güç ile başaracağını sanması olmuştur. Kore, Vietnam, Irak ve Lübnan başarısızlıklarının bu hatanın kanıtları olarak karşımızda olduğunu unutmamalıyız. ABD henüz güç ile idolojilerine bağlı ve egemen olmaya alışmış ülkelerin yenilemeyeceğini anlamış gözükmüyor. İşte bu noktada ABD bir hata daha yapmaktadır. Planın son safhası olan parçalanma sahnesinde başarıya erişmesi mümkün olmayacaktır.
Fakat Türkiye sergilemekte olduğu tutumuyla devam ederse son sahne oynanmaya başladığında bizim için önemli olan ABD’nin bir hata daha yapmış olması değildir. Türkiye’nin kendsini bütün tutmak için vereceği savaşta nekadar yıpranacağı ve kan döküleceğidir.
Bugün ABD gölgesinde statükolarını yürüten ve çıkarlarından mutlu olanlar, kaçınılmaz felaket geldiğinde nekadar zararda olacaklarını düşünmelidirler. Aklıselim bunu icap ettirir.
ABD günahlarını işlemekte devam ettiğinde Türkiye kolaylıkla bir Irak alanına dönüşebilir. Yaratılan etnik sorunlar PKK etkeni bizi bu duruma düşürmeye hazır ortamını yaratmıştır.
Halka öğretilmesi gereken gerçekler şunlar olmalıdır:
• ABD Türkiye’yi parçalamak için, gerek kendi gücü, gerek içimizdeki etnik ayrılıkları kullanarak, açacağı bir savaşı kazanamaz,
• Türkiye her ne pahasına olursa olsun bütünlüğünü koruyacaktır,
• Bu koruma esnasında çok büyük sıkıntılar yaşanacaktır,
• Türkiye’de AB taraftarları yüzde otuzikiye inmiştir. AB trenini durdurduğumuzda, telaşa düşecek olanlar onlardır. Trenin durdurulması demek bize empoze etmeye çalıştıkları çıkarlarının gerçekleşmemesi demektir, AB bunu istemez,
• Ortadoğuda ABD yanlızdır, Toz duman durulduğunda, İsrail ile, en olumlu şartlarda ise İsrail, yeni Kürdistan ve Ermenistan ile kalacaktır,
• Türkiye yanlız değildir. Ermenistan hariç, Türkiyenin bütün komşuları, Hazer bölgesi ülkeleri, Rusya, ve Çin ayni sahnenin ABD karşıtı oyuncularıdır.
• Türkiye terazisinin Doğu’ya eğilmesi evvela AB’nin çıkarlarına aykırı düşer ve zaten pamuk ipliğine bağlı olan AB’nin ABD ilişkileri lehimize döner,
• Türkiye bugünden kendi yağıyla kavrulmak için gereken sıkıntılara katlanmayı öğrenmelidir. Bu sıkıntıların olası bir felakete nazaran çok az olacağı, halka anlatılmalıdır,
Altmış yıldır maruz kaldığımız Batı propagandasının toplumumuzun büyük bir kısmında beyinleri başarıyşa yıkamış olduğunu halka anlatmak, hakikatleri, gelmekte olan felaketleri bütün çıplaklığıyla, tekrar tekrar halka hatırlatmanın, medyaya, yazarlara düşen vatani sorumluluk olduğu şüphe götürmez.
Türkiye’nin ABD’nin etkisinde yönetimlerle bu çıkmazdan kurtulacağı da beklenemez. Durumun vehameti ve erişmiş olduğu boyut, ölçüsüne orantılı bir değişiklik gerektiriyor. Partilerin hâlâ barajı aşma gayesinde küçük hesaplarla yetindiği bir ortam, bizim çok daha kötü durumlara doğru sürükleneceğimizin işareti olarak karşımızdadır. Basının buna seyirci kalması, halkı yönlendirmek için hala göbek bağlarına sadık kalması, ise affedilemeyecek hatadır.
Atatürk’ün seksen yıl evvel söylediklerini hatırlatalım: “Aciz ve korkak insanlar, herhangi bir felâket karşısında milletin hareketsiz kalmasına ve çekingen bir hale gelmesine yol açarlar. Beceriksizlik ve tereddütte okadar ileri giderler ki, âdeta kendi kendilerini küçük görürler. Derlerki biz adam olmayız! Kendi kendimize adam olmamıza imkan yoktur. Biz kayıtsız şartsız, mevcudiyetimizi bir yabancıya bırakalım. ………… memleketimizde külliyetli ecnebi parası ile birçok propagandalar cereyan ediyor. Bundaki gaye pek aşıkardır ki, milli hareketi neticesiz bırakmaki milli emelleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emellerini ve vatanın bazı mühim parçalarını işgal geyelerini kolaylaştırmaktadır. ………. Türkiye’yi böyle yanlış yollara batma ve yok olma vâdisine sevk edenlerin elinden kurtarmak lazımdır. ……… Türkiye’nin düşünen kafalarını büsbütün yeni bir imanla donatmak. Bütün millete taze bir mâneviyet vermek…..”
Görülüyorki seksen yıldr değişen birşey yok. Bugün gene aynı sorunlarla karşı karşıyayız. Bügün sorunun vehameti başımızda bir Atatürk olmamasıdır.
Medya göbek bağlarını kesmedikçe, onların altındaki yazarlar kazan kaldırmadıkça, bildikleri gerçekleri halka aktarmadıkça, bir balyoz ülkesi haline gelmemize seyirci kaldıkça, nasıl rahat uyuyabiliyorlar? Birgün gelir herşeyin hesabı sorulur. Soran çıkmazsa insanların kendi vicdanlarının yargısı, yargıların en ağırıdır.
Batı emperyalizmine kapılmayan ülkeler geri falan kalmayacak. Bilakis direnebilenler kendilerini kurtarmış olacak. Çünki niyetleri sömürmek olan Batı bu savaşta uzun vadede başarılı olamayacak.
Türkiye de düşüşünü durdurabilirse, bütünlüğünü koruyabilir. Bu düşüşü bugünki anlayışla durdurmak mümkün görülmüyor. Gereken; Atatürk ilkelerine sadık, diktasından kurtulmuş bir siyasi hareketin, halkın itimadını tekrar kazanarak kurtuluş yolunu açmasıdır.
Turgut A. Karabekir
turgutk@gmail.com
Son yorumlar