Ödül
Muğla Gazeteciler Cemiyeti, Yarımada gazetemizde katkıda bulunan on yazarımızı ödül almaya lâyik görmüş. Değerli arkadaşlar arasına beni de kattıkları ve benim bu şerefi hak ettiğimi düşündükleri için kendilerine minnettarım.
Dalımda birincilik ödülünü kazandığımı gazeteyi aldığım zaman gördüm ve benim için surpriz oldu. Etraftan tebrik edenler olunca da tabiiki hoşuma gitti. Yarımada gazetesini yönetenlere bana bu imkânı sağladıkları, okuyucularıma yazılarımla ilgilendikleri, Gazeteciler Cemiyetine de beni seçtikleri için, teşekkür ederim.
Bu olay bana cocukluğumu hatırlattı. Benim yaşıma yakın olanlar bilirler, vaktiyle Annemin çağında radyonun başlangıcında Pat ve Pataşon varmış, bizim zamanımızda da sinemanın başlagıcında, Lorel ve Hardy vardı. Değerli sanatçımız Ferdi Tayfur beyin şaheser dublajı sayesinde bu komikler aslı olan İngilizceden çok daha espirili ve etkili idiler.
Birgün Lorel ve Hardy dondurma satmaya karar verirler. Fakat kimse dondurmalarını almaz. Beklemekten sıkılan Lorel cebindeki yirmibeş kuruşu Hardy’ye vererek dondurma alır. Biraz sonra Hardy aynı yirmibeş kuruşu Lorel’e vererek ondan dondurma alır. Ve aralarında aynı paranın gidiş gelişiyle akşama kadar birbirlerine dondurma satarlar.
Nekadar mütevazi olursak olalım, ödül nereden gelirse gelsin, belirlenmek herzaman güzel bir his olmuştur. Amma gerçekleri de unutmamak gerekir. Ben bu yazıları hiçbir karşılık beklemeden Bodrum’a ve toplumumuza yararlı olabilmek, bir parçacık da olsa kalkınmamıza katkıda bulunabilmek için yazıyorum. Özellikle Bodrum yarımadasında yapılması gerekenlere, halkımızın sosyal yapısına katkıda bulunmaya gayret ediyorum.
Hepimizin Yardım etmeye çalıştığımız Yetkililerden ise hiçbirzaman, ne bir alâka, ne bir danışma, tabii ki ne de, bir teşekkür alırız. Herhalde bize kovamadıkları bir sivrisinek vızıltısı olarak bakarlar ve içine kapandıkları kabuktan kurtulamazlar.
Benim hakiki ödülüm, başımıza bizim işlerimizi görsünler diye seçtiğimiz, maaşlarını verdiğimiz, çeşitli düzeydeki yetkililerin, söylenenleri dayanışma olarak kabullenmek büyüklüğünü ve işbirliği arzusunu gösterebildikleri uygarlığa erişebildikleri zaman, verilmiş olacak.
Saygı, sevgi ve şükranlarımla, okuyucularıma da teşekkür ederim.
*********
Vahdettin.
Son birkaç gündür çok acı bir olaya şahit olmaktayız. Son Padişah Vahdettin vatan haini değilmiş! Bak sen şu işe, bu da nereden çıktı, hem de bu sıkıda?
Ben yaşım nedeniyle bir Cumhuriyet çocuğuyum. Ailem Osmanı İmparatorluğunun parçalanmasını gün be gün izlemiş, olayların içinde yaşamış kişiler, ben de olanları onlardan ilk el dinlemiş birisiyim.
Bu milletin başına zaten ne kötülük geldiyse yarım yamalak gelişmiş aydınlarımızdan gelmiştir. Sayın Ecevit’in yaşı itibariyle yaptıklarını mazur görmeye çalışsak da, bu zafiyeti fırsat bilip, öküz altında buza arayan, goygoyculuk yapmaya yeltenen, bilgisizliklerini sergileyen, sözümona aydınların, yapmakta olduklarını af etmek çok zor.
Ben kan bağlılığım ve sekizyüz yıllık imparatorluğa hayranlığım nedeniyle, Osmanlılara bağlıyım. Ancak bunların hiçbirisi benim hakikatleri görmeme engel değil.
Bu gelişmemiş aydınlara soruyorum, -Şayet Vahdettin vatan haini değildiyse neden:
O zaman subay olan amıcam Atatürkün başlattığı hareketlere katkıda bulunduğu için idama mahkum edilmiş, beyaz gömleği giydikten sonra, asılacağı gün arkadaşları tarafından kaçırılmış,
Babam Mustafa Kemal’den gelen bir telgrafla, İstanbuldan Anadoluya silah kaçırmakla vazifelendirilmiş, bir süre sonra vaziyet anlaşılınca idam kararı çıkmış ve son anda yürüyerek Bulgurlu üzerinden kaçmış,
Bu kararlar, şimdi sayın Ecevit’in ve şakşakcı bazı aydınların vatan haini olarak görmedeikleri ve Mustafa Kema’le yardımcı olmak arzusunda olduğunu söylemek cesaretini gösterdikleri, Vahdettin tarafından verilmişti!
Peki vatan haini değildi de neden onları idama mahkum etti?
Gençlerimize bu geçmiş günler ve olaylar eskilerde kalmış bir tarihten ibarettir, anlamını kavrayamazlar ve kolaylıkla yanlış etki altında kalabilirler.
Aydınların vazifesi onları aydınlatmak, doğruyu göstermektir. Akıllarını başlarına alsınlar.
Bu durumda basına düşen görev de artık Sayın Ecevite başka bir şekilde yaklaşmak, veya yaklaşmamak olmalıdır. Artık üstüne gitmeyelim, ayıp oluyor.
Gençlere söylediğim bir söz vardır: – Bilmemekten kormayın, bildiğinizin doğru olmamasından korkun.
Son yorumlar