Gelsin de,
Türk’ün aklı sonradan gelir, sözünü hatırlayıp, içinde olduğumuz durumda, o günün gelmesini beklememek kâbil mi? Acaba gelecek akıl varmı diye kaygılanmamak mümkün mü?
29 Ekim 02, 24 Aralık 02, 18 Ekim 04, 24 Aralık 04, 8 Niasan 05 tarihlerinde bu gazetede yayınlanan yazılarımda, yurdumuzdaki parmakla sayılacak kadar sayısı az olan diğer bazı yazarlarla birlikde, geleceği henüz belli olmayan AB’ye katılmamızın bir hayal olduğunu savunmuştum.
Benliğimiz, şanımız, şerefimiz, onurumuz, uluslararası areneda yerimiz, ayaklar altına düştükten sonra, nihayet DANK dedi, ve şimdi o çok bilen, gerçekleri görmek istemeyen kişiler, birer birer, yanılmışız diye sıraya dizilmeye başladılar.
Zaten bu tutum bizim çilemizdir, seksen yılda dörde katlanan nufusumuza aydınların olumsuz katkısı, bizleri bugünki hâle düşürmüştür. Kominizm, faşizm, Turancılık, aşırı sağ, aşırı sol, lüksünü salonlarda oynayan aydınlarımızın, yetişmekte olan Anadolu halkına hiçibir olumlu katkısı olmadığı gibi, onlara kötü örnek olmuşlar, ilerleme şanslarını yok etmişlerdir.
Bugün başımıza örülmüş olan çoraplar, batının kötülüğü olarak anımsandıkça da, bu çukurdan çıkmamız kabil değildir. Ancak kendi suç ve zafiyetimizi kabullendiğimiz zaman, aşağılık kompleksimizden kurtulup, adam seviyesine girmeyi başarabiliriz.
Henüz rüştünü kanıtlamamış AB’nin sevdasında, hiçbirzaman güvenilmemesi gereken Avrupalılara, her türlü tavize hazır olanların, ABD’yi dostumuz diye kabullenenlerin, bugün seslerinin kesildiğini izliyoruz. Yarın nerede olacaklar onu merak etmek gerekir. Milletler arasında dostluk olmadığını ve yalınız menfaatlerin rol oynadığını unutanların da, daha görecekleri çok acı şeyler olabilir.
AB düzelmemiz için lâzım, AB yegâne ekonomik çıkar yolumuz, AB’siz bu iş yürümez diyerek, olmazı gerçek kabul eden hayalperestler, her türlü tavize ses çıkarmadan oturdular. Yıllarca evvel uyardığımız konular, Ermeni soykırımı iddası, Kıbrısın kaybı, Kürt sorunu, Azınlıklar ayrılığı, Ruhban okulları, Ege sorunu, vb., hâlen meyvalarını verebilecek duruma getirildi.
Gerek AB’nin, gerek ABD’nin, onsekizinci asırdan beri olagelen, bizi bölme planlamaları, son tutumlarımızla nihayet gerçekleşmek fırsatını da buldu. Bıçak kemiğe dayandığında, hayır demek bize çoook pahalıya mal olcak.
Bugün aklımızla yapabileceklerimizi, sıkıştığımız zaman, ekonomik çöküntü, ve belki hatta, kan dökerek durdurmaya çabalayacağız. O zaman “Kendi düşen ağlamaz“ demek neye yarar ki? Ne mutlu Türküm diyene kapsamını unutturup, bizi parçalamaya çalıştıkları kesindir. Bunu görememek gene başka bir hayal aleminde yaşamak, başımızı kuma gömmektir.
Amma Türkiye’nin bütünlüğünü bozmak isteyenler ve buna mani olamayanlar, yanılıyorlar. Asırların sahipliği, vatandaşlarımızın kanı ile egemenliğine kavuşmuş olan bu toprakların bir karışı bile, diplomatik hatalar nedeniyle, kimseye verilemez, verilmeyecektir. Daima hayal peşinde olanlar, dış etkilere şahsi çıkarları için kapılanlar olabilir, amma bu gibi hareketlerin sonu gelmez. Sadece milletimize büyük sıkıntılar yaşatır. Vermekte olduğumuz tavizlerle katlanacağımız sıkıntıların boyutu da gün geçtikçe büyümektedir.
Atatürk ileride olabilecekleri görebildiği için, inaçla kurduğu cumhuriyet sistemini, vatanın bütünlüğünü ve geleceğini, ordumuza emanet etmiştir. Ordumuz hiçbirzaman bu emanete ihanet etmez ve daima hazırdır. Bu arzu edilmeyen olaya gerek bırakmamak, hâlâ bizim elimizdedir.
Hep beraberce, paradan puldan, sandalyeden, koltuktan, maldan, mülkden, türbandan, herşeyden evvel, Türk olduğumuzu umutmamamız, ve dış kışkırtmalara alet olmamamız akıllıca bir tutum olur. Bügünki tutumumuz ise ancak hüsran ile sonuçlanır.
Evet sayın okuyucularım, akıl gelsin de, nezaman gelirse gelsin diyelim. İşin kötüsü, ya gelmezse! İşte o zaman, Halimiz duman.
Çıkar yol, kişilğinizi, vatandaşlığınızı, vatanıınızı, unutmamak, uyuşukluktan silkinmek, ve sesinizi çıkarmaktır. Çıkarmazsanız sonra sade kınamaya değil, ağlamaya bile hakkınız kalmaz.
Son yorumlar