Plansızlık, yağmur ve sel felaketi:

 

İş yerlerini su basan esnaf haksızlık ediyor, bu felakette belediyenin hiç kabahati olamaz. Burada iki sorunlu var, birisi yağmur yağmaması için duva etmesini bilmeyen esnaf, diğeri de Gökçeler Dağı. Dağ olunca tabii ki sel olacak, duva etmezsen tabii ki ya tren devrilecek, ya gemi batacak, muhakkak başına birşey gelecek. Onun için lütfen sesinizi kesin ve sizin yüzünüzden olan bu pislikleri kaldırmak lutfunu gösteren belediyeye teşekkür edin.

Bu işin şaka tarafı, şimdi gerçeklere gelelim. Kısa bir süre evvel yağmur mevsimi gelince bütün yaz dağlarda, yollarda, kanallarda toplanan pisliğin ilk sel ile denizlerimizi pisleteceği hakkında ben ve diğer arkadaşlarımız yazmıştık. Bu yıl korktuğumuz başımıza erken geldi ve denizlerimiz birçok yerde girilmeyecek kadar kirlendi, şehir çamura bulandı, şimdi de toz etrafı sardı. Üç yıl evvel bu konu hakkında uzun uzun yazmış, alınması gereken yöntemleri Belediyelerin dikkatine getirmiş ve yardıma hazır olduğumu belirmiştim. Tabiatiyle hiç bir ilgi gösterilmedi ve hiç bir yöntem alınmadı. Bu yazıdan sonra da bir değişiklik olacağını sanmıyorum. Amma gene de yaşadığım kente bir borç bilerek tekrarlamak zorundayım.

Dağların, tepelerin eteğinde kurulmuş bir yerleşime helbette sel gelebilir. Bilhassa Bodrum yarımadası gibi yoğun yağmurlar yağan bir ortamda bu olacaktır. Yerleşim eskiden olduğu gibi kırsal bir şekildeyse sel suları bahçeler arasından, azmaklardan denize gider ve kimseye belirli bir zararı olmaz. Çok zaman herhangi bir önlem alınması da gerekmez.

Fakat oturum yoğunlaşınca, yollar, oto park sahaları, binalar yapılması ile su geçirmeyen yüzeylerin niceliği artınca, sel de daha fazla etkili bir hale gelir, yani kalınlaşır ve tahrib gücü artar. Hele Bodrumda olduğu gibi eski azmaklara,  ev, dükkan, yol yapılıp da sel sularının akacağı yerler yok olursa, işte o zaman bu gibi felaketlere çanak tutulmuş olur. Bu olaylarda suçlu ne Allah’tır ne de Gökçeler Dağı, yalınız ve yalınız plansız, düşüncesiz hareket eden, bilgiye değer vermeyen yetkililerdir, yani Belediyelerdir.

Aniden oluşan sel sularını şehir içerisine girdikten sonra kontrol altına almak, hele yer altında, hemen hemen imkansızdır. İlk alınacak yöntem sırtlardan gelen sel yataklarının önüne bu aniden oluşan aşırı suları geçici olarak havuzlayacak basit su barajcıkları yapmak ve buralarda toplanacak suyun sağnak geçtikten sonra yavaş yavaş boşalmasını temin etmektir. Bu şekilde şehir kendi içinde oluşan suları yer altında kontrol etmek imkanını bulur ve su problemi sekize ona katlanmaz. Şehir içerisinde sokakların pisliğinin doğrudan denize gitmemesi, yani nitelik kontrolu için ayrıca yöntemler alınır. Bunun belirli çareleri vardır.

Problemi çözmeye işin kaynaklandığı yerden başlanmalıdır. Yapılması geren barajcıklar esasında kontrollü ufak toprak yığınlarıdır ve yerine göre tutması ihtimali olan su mikdarı hesaplanarak yapılır. Barajın üst seviyesinde ufak çapta bir boru konulur ve böylece gelen toprak ve pislikler baraj içerisinde kalır ve su yavaş yavaş kontrollü olarak, daha temiz bir şekilde aşağıya bırakılır. Bu havuzlar tamamen kuru ve ya kısmen su tutan şekillerde yapılabilir.

Denize dökülen azmaklarda ise bu havuzlar yer yer tekrarlanır ve sel sularının hem nicelik hem de nitelik olarak kontrol edilmesi sağlanır. Bu şekilde Belediye sel bastıktan sonra her seferinde yaptığı masrafı evvelden barajcıklara yaparsa hem halkımız rahatsız olmaz hem de boşuna para harcamamış oluruz, ve en önemlisi denizlerimiz temiz kalır.

Son yağmurda bütün yaz birikmiş olan pislik, taşan lağım suları dahil denizlerimize aktı ve çok önem verdiğimizi idda ettiğimiz turistlerimiz duruma baka kaldı. Bu durumun uygun olduğunu söyleyen varsa onunla tanışmak isterim. Yoksa o zaman soruyorum, – imkanı olan yöntemleri neden almıyorsunuz?

 

Diğer bir cehaletimiz de meyil nedir bilmememizdir. Bizim memleketimizde denize on metre yakın en az denizden iki metre yüksek, yolları, evleri, dükkanları ve hatta yokuş üstünde olan yerleri su basar. Çünki biz yol ve meydan yaparız meyil veremeyiz. Kazara meyil vermeyi düşünsek de ters tarafa veririz. Yol yaparız altından geçecek suyun niceliğini hesap etmeyiz, su yolun üstünden akar ve yolu parçalar. Veya Bodrum çöplüğünün altında olduğu gibi yol boyunca bütün çöpler cadde yanına dolarak kepaze bir durum yaratır. Yolların ortasına ızgaralar koyarız amma yoldan yüksektedirler hiçbir işe yaramazlar.

 

Bodrum’un can damarları denizidir. Biz denizimizi temiz tutmasını öğrenmezsek üstünde oturduğumuz dalı kesmekte oluruz. Çok önem verdiğimiz turizmi birden kaybolmuş olarak görüveririz. Bu gibi felaketler ben geliyorum diye bağırmaz, geldiğini görmek için biraz akıl kafidir. Amma şayet bukadar akıl da yoksa zaten yapacak bir şey kalmaz. Hâlen bizler bu yolun yolcusuyuz.

 

Ümit ediyorum ki yollarda biriken kamyonlar dolusu toprak ve pisliği yavaş yavaş ciğerlerine doldurup temizleyecek olan halkımız uyanır ve ARTIK YETER diye bağırmak uygarlığını gösterir.

 

Yarımadamızın Sayın Belediye başkanları, biz bu olaylardan bıktık usandık, endişe de ediyoruz ve utanıyoruz, ya siz? Neden imkan dahilinde olan bu işleri yaptırmıyorsunuz? Biz sizleri vazifeniz olan bu işleri yaptırasınız diye seçmedik mi, size bu işler için bir ücret ödemiyormuyuz? Bu işler politikaya sığmaz, bir vatan borcudur, bize olan sorumluluğunuzdur.

Uyarıyorum bıçak kemiğe dayandı.

About The Author