IŞİD üzerine

 

Sayın Fehim Taştekin’in 28 Haziran târihli, Işid hakkındaki yazısını, bana gönderen Sayın Erol Çevikçe’nin dediği gibi, bu gerçekten arşive konması gerek değerli bir çalışma.

Bu kapsamlı analize ek olarak konudaki birkaç izlemimi, dile getirmek istiyorum.

 

Bin Laden’in yâni Al Qaida, Taliban, Işid’ın ve benzeri örgütlerin var oluşlarının temelinde yatan gerçekleri irdelersek, uzun vâde de ne yapacakları hakkındaki düşüncelerimizi de oluşturabiliriz.

Arap yarımadasının, yâni Müslüman topluluğunun ana vatanı sayılacak toprakların ve varlıklarının bir yüzyıldan fazla bir zamandır Batı tarafından sömürüldüğü saklı değil. Hristiyan- Müslüman çelişkisinin de yüzyıllardır sürdüğü kitaplar dolusu yazılmış. Arap yarımadasının üç semâvi dinlin doğduğu yer olmasının da bu çelişkide katkısı büyük.

Yukarıda ismi geçen örgütlerin de geçmişlerinde, Batı tarafından silah yardımıyla desteklendikleri, Batı istek ve gayelerine hizmet etmiş oldukları biliniyor. Bu tür ilişkide olanların beklenen görevleri tamamlandığında Batı tarafından terk edildikleri de artık gelenek hâline gelmiş bir olay.

Bütün bunlara ilâveten, Batı’nın tutumlarıyla ve yazılanlarla her fırsatta Müslümanları, küçük gördükleri, aşağıladıkları ve câhil olarak damgaladıkları duraksız devam ediyor. Buna rağmen, Terör örgütü olarak damgalanmış olsun olmasın, gerektiğinde Batı’nın herhangi biriyle beraber hareket ettiği de izleniyor.

Osama bin Laden’in ‘Dünyâ’ya Mesajlar’ isimli kitabında Batı’ya, dolayısıyla Müslüman olmayan ülkelere ve onlarla beraber hareket edenlere karşı, yılların sömürüsü altında ezilmiş hemcinsinin birikmiş, kin, nefret ve acıların açıkça dile getirmişti.

Kitapta yazılanların fanatizm tarafı bir kenara bırakılabilirse, bu nefret hikâyesinin içinde birçok gerçeğin olduğu görülür. Bu temelden hareket edince de, dogma ile düşünmeye ve harekete şartlandırılmış topluluklarda, hele onlar bir kavim boyutunu aşamamışlarsa, çağdaş Batı’nın yapmadığını onlardan beklemek abes olur. İlerlemiş ülkelerin artık insancıl ve âdil hareket etmelerini bekleyemezken, câhil diye isimlendirdikleri topluluklardan, kendi yapmadıklarını beklemesi inandırıcı değil.

Dünyanın karşılaşmış olduğu ve terör olarak adlandırdığımız kirli savaşın son zamanlarda artmasının nedeni de, bu örgütlerin geçmişte ellerinde olmayan imkânların, bugün var oluşudur. Batı’dan gelen silahların, bilginin ve taktiklerin artık kolayca onlarda da olmasıdır.

Batı sömürüsüne devam ettikçe ve geçmişte olanların bedelini inandırıcı bir tutumla, manevî tamir ve maddî tazmin etmedikçe, bu nefretin son bulmasını beklemek boşunadır.

Git gide daha köklü bir ideolojiye dönüşen bu nefret ve kinle, terör diye savaşmanın çözüm getirmediği, bilakis daha kızıştırdığı izleniyor.

Bahis konusu olan ideoloji doğru olsa bile, hâl çaresinin şiddet ile olması tabii ki kabul edilemez. Fakat bu câhilce yaklaşımın durdurulmasını onlardan beklemek, hiçbir nedenle mantığa sığmaz.

Şayet Batı çıkarlarını başka yollardan korumak yöntemlerini almaz ise, Işid ve benzeri örgütler daima gelip gidecek ve bu kanlı mücâdele devam edecektir.

Ortadoğu sorununun Osmanlı İmparatorluğu parçalandıktan ve Arap yarımadası Batı sömürüsüne mâruz kaldıktan sonra ortaya çıktığına göre, bu karmaşanın Batı tarafından barışçı bir yönteme geçilerek sonlandırılması beklenir.

Bu yarımadada İsrail’in varlığı, sorunların kalıcı barış yoluyla çözülmesini zorunlu kılmaktadır.

Ülkelerin sınırlarını etkileyen geçici ve zorlama çözümler, uzun vâdede çelişkinin daha büyümüş olarak geri dönmesinden başka hiçbir işe yaramaz.

About The Author