Batı uygarlığının kör tutumu ve Terör

 

İyilik iyilikten, kötülük kötülükten doğar”.Buda

 

Müslüman topluluklarının, Batı diye isimlendirdiğimiz ülkelerin Rönesans devrimlerinin gerisinde kaldığı, devamlı yazılan ve konuşularının yanında, açıklanmayan çok yönleri olan bir konu.

Batı’nın, özellikle emperyalizmin, ekonomik çıkarlarını elde etmek için yaptığı bencil atılımlarından ötürü evrende yaratılan ikilik, dökülen kan, artık gizli bir konu değil. Gündemi dolduran terorist konusuna diğer yönüyle de bakmak, gerçeklere ışık ve anlam getirebilir. Ne yazık ki konuları her yönden irdeleyenlerin de, konuşanların da sayısı, tek elin parmaklarından az.

Her din, teröre karşıdır. Terör’ün hiçbir şekli, hiç bir nedenle, bir hakkı savunması doğru da olsa, kabûl edillemez. Terör, insanlığa, uygarlığa, yaşama, sevgiye, hem cinsinin hakkını tanımaya, karşıdır. Terör vahşidir, yapıcı değil yıkıcıdır. Hakkını aramanın uygar yolunun bilinci düzeyine erişmemiş olmanın, kanıtıdır. Dogma ile düşünen kişilerin yetişmiş olmasının, sonucudur. Yüzyıllardır kolay yönetmek gayesiyle yetiştirilen, dogma ile düşünen toplulukların verebildiği zehirli meyvadır. Bu konunun bir yanı.

Konunun diğer yanı ise, terör’ün neden var olduğu sorusu. Batının akıl tutulmasında yatan soru.

Paris olaylarından ardından, ABD, Fransa ve Türkiye’de, medyada yüzlerce saat yayını, onlarca uzmanın konuşmaları izledik. Bütün haberler ve konuşmalar yapılan vahşete odaklandı. Hiçbir tanesi de bu vahşetin neden yapıldığını, neden bu vahşete, yanlış da olsa, gerek görüldüğünü eleştirmedi. Bu kör görüş, uygar bir düşünce düzeyinin sonucu olabilir mi? Eğer öyleyse, insanlığın sonuna yaklaşmış olmalıyız.

Özgür düşünce, mantıklı analiz, tarafsız yorum, yapıcı tutum, ancak uygar kişiden beklenir. Cahil kalmış topluluklardan beklenemez. Cahil topluluklar reaksiyon verme zayıflığı içindedir. Cahil toplumdan medet ummak, cehaletin ta kendisidir.

Geniş anlamıyla terör, yirminci yüzyılda doğdu. Ortadoğu’da radikal İslam’ın üremesiyle, Mezapotamya’da medeniyetlerin doğduğu topkraklar, teröre beşik oldu. Osmanlı İmparatorluğunun Batı tarafından parçalanmasıyla, Ortadoğuda etnik ayrılıklar içererek kurgulanan ülkelerin yaratılmasıyla, sonra Arap dünyası içinde İsrail’in kurulmasıyla, bu ülkeler arasındaki anlaşmamazlıkların doğdurulmasıyla, terörün eş-zamanlı olmasına, raslantı denilemez. Batı bunun nedenini sormak istemiyor mu, yoksa sormak işine mi gelmiyor? Sormadıkça, kimsenin gerçek nedenleri bilmeyeceğini mi sanıyor?

Batı cahil ile aptal’ı karıştırıyor olmalı! Ortadoğu’nun cahil kalmış halkının aptal olduğunu düşünmek ve gerçekleri göremediklerini sanmak, akılcıl değil.

Bu satırlar yazıldığı sırada Paris’te Birileşiklik Yürüyüşü yapılıyor. Bu gösteri cahil topluluklarda Müslümanlığa karşı birleşmek olarak alımsandığında, reaksiyon ne olacak? Uygarlık görünümü örtüsünde, daha fazla bölünmeye neden oluyor diye de korkmak gerekmez mi? Ortadoğunun acı gerçeklerini bilmeyen binlerce masum halk birleşti diye, terörün bitmeyeceği sanki bilinmiyor mu?

Ayrılımcılıktan bugüne kadar hiçbir fayda görülmedi, ileride de görülemez. Uygar (!!!) Batı Ortadoğu’da sömürüyü devam ettirdikçe, Filistin huzur ve özgürlüğüne kavuşmadıkça, etnik ayrılıkları kullanarak böl ve yönet uygulamasından vaz geçmedikçe, daha birçok facialar yaşamak zorunda kalacağız. Bu gidişle, 2050 yılında Avrupanın yarısı Müslüman olacakmış. Birleşik olmayan bu toplumun biri diğerine, dost mu düşman mı olacak? Düşünülmesi gerekir. Titreyerek sormak gereken bir soru daha var: Batı ne ekiyor, ne biçecek?

Uygar toplumlaradaki aydınlara düşen sorumluluk hiçbir zaman bukadar önemli boyuta erişmemişti. Tarafsız düşünmek, kouşmak ve yazmak zamanı geldi ve geçiyor. Olayları halka duyurmayı reportörlere bırakmalı, yazarlar ve bilginler, ayrıntılardan arınıp, olayların temelinde yatan sorunları ve önlemlerini, ne olursa olsun, doğrulukla, okuyucuya açıklamalı.

Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AIA

turgutk@gmail.com

About The Author