Putin katkısıyla Ortadoğu

 

20’ci Yüzyılın en şanslı toplumu Türklerdi. Haritalardan silinmekten Atatürk’ün dehası ile kurtularak, özgür bir ülkeye sahip oldular. Ülke öyle bir feyiz ile yaratılmıştı ki, 1939’dan beri Batı dıştan, biz içten uğraştığımız halde, hâlâ tamamen yıkılmadı.

Yüzyılın en şanssız ülkesi de Rusya idi. Çarlık sisteminin ezgisinden kurtulup sosyalist bir idareye kavuşmanın sevincini yaşayamadan, Stalin’in kanlı kominizminin eline düştü. Yüzyılın sonlarına doğru şans Rusya’ya tekrar güldü. Gorbachev Rusya’yı, Mao sonrası Çin benzeri bir devrime sokmaya girişti. Amma çok geçmeden emperyalistlerin yardımıyla, beyni vodka ile sulanmış Yeltsin’in gelişi palanları alt üst etmeye yetti. Onun yüzünden yavaş geçişi tamamlayamamış olan Rusya, emperyalistlerin kurbanı oldu. Artık küresel bir güç değildi.

21’inci Yüzyılda şans Rusya’ya gene güldü. Putin’in başa gelmesiyle Rusya 14 yılda adım adım toparlanarak, kaderini kendisi belirleyen etkin bir bölgesel güç olmayı başardı.

Ortadoğunun yavaş yavaş parçalanmasına seyirci oldukları halde, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinde başarısız olduğunu düşünenler, şimdi de Suriye konusunda da aynı körlükle ABD’nin Suriye’de kaybettiğini söyliyorlar. Suriye’nin Kuzey sınırının Peşmelge tarafından işgâl edilmiş olduğunu, gerek dinci gerek satın alınmış ve de kışkırtılmış aşırı grupların,  ülkenin yarısını kana buladığını, ABD tarafından istenenin, yâni Suriye’nin parçalanmasının başlangıcının, zaten bu olduğunu görmüyorlar.

Bunlar Rusya’nın bölgedeki çıkarlarını, Akdeniz’deki yerleşmiş varlığının önemini kâle almadılar. ABD’nin oynak kırmızı çizgilerine karşılık, Rusya’nın da değişmez kırmızı çizgileri olabileceğini hesaba katmadılar. İsrail tehlike altındayken Suriye’nin bombalanamayacağını da düşünmeden, savaş davulu çalanlar bile oldu.

Rusya, İran ve Çin üçlüsü varken, özellikle Rusya’nın vazgeçilemez çıkarları verken, Suriye’nin yıkılması zaten olanaksızdı. ABD beklentisi zaten Irak benzeri bir karmaşa yaratarak Kürdistan, sonra da Büyük İsrail kuruluşuna doğru adım adım ilerlemekti.

Avrupada antisemetizm’in ölmüş olduğu söylenemez ve Ortadoğu’da büyük İsrail’in kurulmasına sıcak bakmayacağı düşünülebilir. Daha önemlisi, Büyük İsrail oluşumu zaten Rusya’nın çıkarlarına ters düşer ve ne Rusya ne İran ne de Çin büyük İsrail’in varlığını istemezler.

Bu nedenle, hemen oluyormuş gibi beklenmiş olanlar tamamen boş bir ‘vizyon’   idi. Kimyasal Silahlar krizinde herkez kartlarını ortaya döküp, dönülmez yola girdikten sonra, Rusya’nın sihirli değneğiyle ortaya çıkıp sorunu hâlledivermesi herşeyi değiştirdi.

Rusya bu fırsatı en olgun ve etkin bir şekilde kullanarak bölgesel değil, tekrar küresel bir güç olduğunu kanıtladı. ABD Rusya’ya bu fırsatı vererek, bu bakımdan büyük ölçüde kaybetti.

Ortadoğuda Emperyalistleri körü körüne takip edenler, ümit edilir ki, Rusya’yı daima karşılarında bulacaklarını öğrenmiş olsunlar.

Rusya tarihsel bir başarıya erişti. Türkiye bölgesel güç olmak şansını şimdilik yetirdi. Aynı zamanda da Ortadoğu ülkeleri ve özellikle Türkiye, Rusyanın sayesinde büyük bir felâketin işiğinden dönmüş oldular.

Bu kazançlar bize ABD’nin BOP kapsamındaki sınır değişiklikleri beklentilerinin büyük bir olasılıkla, hiçdeğilse yakın zamanda, planlanan ölçüde olagelmeyeceğini gösteriyor.

Bu gelişmede, Ortadoğu ülkeleri hudutlarının değişmesinin hiç de kolay olmayacağı bakımından, en kârlı çıkmış olan ülke Türkiye olacaktır. Biz uzun zamandır Rusya’nın bu hamlesinin beklentisi içerisinde yaşarken, gerçekleşmiş olmasının sevincini Putın’e borçluyuz.

Türkiye jeopolitik konumunu tanımalı, hiçbir kimseye biyat etmeye mecbur olmadığını bilmeli, ABD, Rusya, İran ve Çin kutuplarını her zaman bir top cambazı gibi çıkarlarımıza uygun olarak kullanabilecğimizi unutmamalı. Ancak böyle bir tutum Türkiye’yi güçlü yapar, bir kutba biyat değil. Ders alınacak çok şey var, anlatmakla bitmez, kargadan da kılavuz olmaz.

Ah Putin ah, iyiki varsın!, olmasaydın yanmıştık vallahi.

 

About The Author