Yılmaz Dağdevirenin yazısına yanıtım

Sayın Dostlar,

 

Seçtiğim konular, yorumlarım din/müslümanlık ağırlıklı.  Ve sık sık yineliyorum, yineleme durumuna düşüyorum. Çünkü;

(Özel not: meyl listeme istek üzerine her hafta bir kaç kişi ekleniyor. 700 kişiyi buldu.)

 

  1. Türkiye, laikliği, TC devrimlerini, -siyasileri, tarikatları, cemaatları, dinci medyayı bir kenara bırakın, valileri tarafından bile saçmalık olduğu vurgulanan- çağdaşlığı yok sayan/yok eden bir karşı devrim, bir İslami rejime geçiş süreci içindedir.  HER GÜN/SÜREKLİ İslami devrim eylemleri yapılmakta  ve bunları sorosçular, 2. cumhuriyetçiler, ABD, AB, Araplar, komşularımız ve DÜŞMANLARIMIZ şiddetle, bıkmadan, usanmadan, utanmadan desteklemektedirler.

 

  1. Din imandır/inançtır/dogmadır, değişmez, değiştirilemez, tartışılamaz.

Bilim/felsefe aklın kullanımıdır, tartışmadır, değişimdir.

Dinin başladığı yerde bilim, bilimin başladığı yerde din biter.
Ve dinde “bilim insanı” olmaz, “bilen” olur. Dincilerin ruhban, ulema dedikleri değişmeyeni bilendir, aktarıcıdır. Onlar resul, halife, mürid, havari, haham, papaz, hoca, imam, imam-ı azam, şeyhülislamdırlar ama asla ulema/bilim adamı değillerdir.

 

Sadece Türkiye’de devlet memuru olan, devletten maaş alan ruhban ve sadece Türkiye’de  doçent/profesör! Unvanı alan dinbilenler, olaylara; inançlarına ve konumlarına uygun baktıkları için aktarmaları ve yorumları, bilimsel ve yansız değildir. Müritleri de  Kuran’ı bilmedikleri, dolayısıyla  Kuran’a değil ruhbana, ulemaya! inandıkları (belki de taptıkları demek daha doğru?!); politikacılar da dini araç olarak kullandıkları için İslamiyet üzerine  yalan yanlış görüşler bildirir, yazılar yazarlar.

Ve ruhban/ulemalar sadece karşı görüşlüleri değil birbirlerini de suçlarlar. Diğer ruhbanı/ulemayı yalanlayan her ruhban/ulema her konuda ve her seferinde de haklıdırlar. Birden çok ruhban tarafından suçlanmayan tek ruhban yoktur. Demek ki kendi söylediklerini kendileri yalanlıyor.

 

İslamiyet bu nedenle -ve Museviliği, Hıristiyanlığı da bozdukları için- ruhban sınıfını yasaklamıştır. Ama ne yazık ki en çok ruhban da müslümanlardadır. Mevlana’nın miri Şemsi Tebrizi ömrü sonunda; olgunlaştım, işte öğütlerim derken “yıldızlardan çok sahte hoca, hacı, şeyh, şıh var” demiştir. En çoğu da yüzbinlercesi hazineden geçinmeli olmak üzere  Türkiye’dedir. 

 

VE –İslamiyet gibi tartışmaya açılmayan- DİN, kulla tanrı arasından çıkıp, toplumsallaştığı anda çözümsüz bir biçimde, bilim/mantık ile iman/inanç/dogma  çatışmasına dönüşeceği için bilimle ve demokrasi ile de bağdaş(a)maz. 

 

Din A’dan Z’ye kişiseldir. Yapılan her iyilik ve kötülük sevabıyla günahıyla sadece yapana aittir. Egoizm tanımının bir numaralı örneğidir. 

 

Dinlerin tarihi olur ama dinin tarihi de olmaz. Örneğin İslam dini = Kuran’dır, tarihi olmaz. 1400 yıldır aynıdır, değişmez, söyledikleri emirdir, uyulur. Herkes için aynıdır. Oysa tarih herkes için farklıdır.  Müslümanlığın, müslümanların, musevilerin tarihi olur. Kuran’ın kitaplaşmasının, peygamberlerin,  getirdikleri dinlerin toplumsal yansımalarının, halifelerin, imamların, din bilenlerin, devletlerin, ırkların, kabilelerin, cemaatlerin, bilimin, sanatın, sporun tarihi olur. Ve bütün bunların tarihleri, yazan ulusa, yazan kişiye göre değişir.

 

  1. Hıristiyanlıkla İslamiyet arasında büyük/temel  farklar vardır. Hıristiyanlık uhrevidir, iktidara talip değildir –artık-. İslamiyet hem uhrevi hem dünyevidir. İktidarın ta kendisidir. Ekonomi, vergi -zekat-, ganimet paylaşımı, miras, seks, vs. vs pek çok dünya işleri dahil her şeye karışır. Anayasası, yasası Kuran’dır.

 

Hıristiyanlık/hıristiyanlar rönesansı/aydınlanmayı yaşamışlar ama İslamiyet/müslümanlar yaşamamışlardır. Avrupa’da dine bakışla İslam ülkelerinde dine bakış aynı biçimde değerlendirilemez. Oradaki hukuka, adalete, insan haklarına saygı ve onların kafa yapısı ile –azınlığa düşmüş laiklerimiz hariç- bizim kafa yapımız arasında da dağlar kadar fark vardır.

 

  1. Müslümanlık (İslamiyet değil. İslamiyet = Kurandır. Değişmez, dokunulmazdır) ve Müslümanlar  tarihlerinde ilk kez tüm dünyada ve Türkiye’de en yobaz,  agresif, cezacı, cihadcı,  İslamiyetten/Kuran’dan uzak  Hıristiyanlığın yaşadığı karanlık ortaçağını yaşıyor. nedeni de, AB destekli ABD’nin yeşil kuşak, ılımlı İslam gibi projeleri ile, Suudi Arabistan’ın, (umre, hac nedeniyle mali yönü de olan) Kuran Arapçadır, başka dile çevrilemez; Arapça esastır, necip=soylu, zengin dildir, Araplar da soylu millettir  gibi beyin yıkamalarla, ruhban ve siyasileri de kullanarak, başarılı bir kültür  emperyalizmi uygulamalarıdır.   

 

  1. 1400 yıl önceki Arabistan kültürü ve dili Arapça ile – ümmi de denen –

peygamberimizin aktardığı/söylediği cümlelerin anlaşılmayacak bir yönü olamaz.

 

Allah da Kuran’ında “anlayasınız diye Arapça indirdim”,  “kavimlere kendi dilinden konuşan resul gönderdim” demektedir. Bir işi, ne tanrı, ne de herhangi bir kişi anlamadan yapılmasını isteyebilir. (Kendilerine biat edilmesini isteyen ruhbanlar hariç.) 
Dinimizi çok yanlış biçimde kullanan cahil ruhban/ulema  oranı o kadar yüksek ki. İşte bu cehaletlerin sonuçlarından bazı örnekler:

–   Kuran’da gündüz namazları yoktur yani 5 vakit namaz yoktur, 3 vakittir.

–   Teravih namazı da yoktur.  Peygamber döneminde de yoktu.

–   Kuran’da cami, ezan sözcükleri geçmez.

   Resim, heykel yasağı yoktur. Tapılırsa yasaktır.

   Göğüslerinizi örtün emri vardır. Saçınızı örtün emri yoktur. Olamaz da. Çünkü tarihte ve halen hiçbir kadın göğsünü başörtüsü ile örtmemiştir,  örtmemektedir, örtemez de. Göğsünü örtmek için mutlaka başka bir örtü kullanır. Kuran’ın “göğsünüzü örtün” emri bu örtülerle yerine getirilmiştir. Çarşaf bütün giydiklerinin üstünü örter. Hele Kuran’ın “göğsünüzü örtün”  emrinin  “türban”la yerine getirildiğini düşünmek, ileri sürmek akıl/mantık dışıdır,  trajikomiktir.

 

        –   İçki,

NAHL suresi ayet 67 (çeviriler diyanetten): Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır. (YD: yasak yok, övme var. cennette de bu nedenle vadediliyor herhalde!))

BAKARA 219. Sana, şarap ve kumar hakkında soru sorarlar. De ki: Her ikisinde de günah ve bir takım yaralar vardır. Ancak her ikisinin de günahı yararından daha büyüktür. (YD: Yine yasak yok.)

NİSA 43: Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- … namaza yaklaşmayın. (YD: İçki içebilirsiniz, hatta ne söylediğinizi biliyorsanız namaz da kılabilirsiniz demekten başka ne anlamı olabilir?)

Bunlar yasaklamayan hatta övücü ayetlerdir.

 

Yasaklayan ayet;

MAİDE 90. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.

(YD: İlk üç ayette yasak olmadığı halde bu ayette yasak var. Ancak “faiz“, “domuz eti“, “dedikodu/gıybet“, “iftira” ayetlerinde büyük günah diyerek yasak sözcüğü ile kesin emirler varken burada “kurtuluşa eresiniz” diyerek nazik bir yasak var.)

Kumar ve fal için şarap gibi övücü, yararlı diyen ayet de yok. Daha sert bir yasağa tabiler. Ama maşallah dinciler, dindarlar, dindar geçinen politikacılar, memurlar, iş adamları  arasında faldan, totodan, lotodan, iddiadan, milli piyangodan geçilmiyor. Yasak olmayan türban ve içki için kıyameti koparanlar fal ve kumarı ağızlarına bile almıyorlar. Kadınların 1/3 miras alacakları kesin bir emirken, Kuran’ın emrini çiğneyerek ½ mirası ceplerine indirdikleri gibi. Belki de zamanı gelmedi.

 

Yazarlarımız, gazetecilerimiz, bilim adamlarımız, sanatçılarımız, insanlarımız,  “ben anlamam, ulema! bilir” gibi yanlış, tembel ve sorumsuz yaklaşımlarla,  ulemaların! -kullarıyla birlikte- zulümlerinden korkmayı,   tembelliği bir kenara bırakıp aklını ve sorumluluğunu kullanarak dinini, Kuran’ı bilmeli, konuşmalı ki -15 yıl içinde yapılan sonra, özellikle son yıllarda boğularak yok edilmeye çalışılan Atatürk devrimleri gibi- biz de aklımızı ve bilimi kullanalım, rönesansı yaşayıp aydınlığa kavuşalım.  

 

  1. Din ve erkler, bazı ruhban ve yöneticiler tarafından  en kötü biçimde kişisel, ailesel, bölgesel, partisel ve yandaş yararları için kullanılabiliyor. Kullanılırken de yasa,  din, insanlık dışı suçlar ve  günahlar işleniyor. Bunları yapanlar dünya tarihinin en büyük suçluları ve  günahkarlarıdır.  İnsanımıza ve ülkemize, her gün yüreklerimizi yakan büyük zararlar vermektedirler. (katillerin, ansal tepki, birikmiş kin, mağduriyet, -çok kötü ama toplumsal bir geleneğimiz olan- kan/namus davası,  intikam gibi; hırsızların, ihtiyaç gibi nedenleri ve/veya psikopati gibi hastalıkları  vardır. Ya bunların?)

 

  1. Bazıları derdi ki ‘ordu şeriata izin vermez’. ne yapabilir? Artık ihtilalin Türkiye’yi  çökerteceğini bil(e)mez mi?

        Bazıları der ki ‘türkiyeye şeriat gelmez’. 1.000 yıldır Selçuklu ve  Osmanlıda şeriat yok muydu?  Niye gelmesin? Üstelik;

–          Selçuklu ve Osmanlı yöneticileri şeriat adı altında akıllı, hoşgörülü, her dine, ırka saygılı, olduğunca laik ve de demokrattılar. Şeriat yönetime hakim olmaya başlayınca durakladılar, sonra da yok oldular.

–          Şimdiki yöneticiler laik, demokrat, hoşgörü, dine, ırka saygı adı altında çok daha hoşgörüsüz; kurtarıcısına, laik, muhalif insanına karşı acımasız, düşman  ve de şu veya bu biçimde sanki Sünni mezhebi şeriatçılarıdır. Mezheplerin en tutucusu, hoşgörüsüzü de sünniliktir.  

–          Anadolu’ya, balkanlara hiç bir zaman şeriat yerleşmemiştir. Tanrı korusun bir yerleşti mi Arabistan’dan, İran’dan hatta Afganistan, Sudan’dan daha beter oluruz mezhebimiz, karakterimiz ve Anadolu’nun yapısı gereği. Tüm düşmanlarımızın stratejisi de bu.

 

Çabamız, kaygımız, korkumuz, kahrımız da 5.000 yıllık Anadolu’nun, Türkün mahvolmaması içindir.

 

Diyorlar ki, bu iktidar da bazı güzel, doğru şeyler yapıyor. Doğrudur, tabii ki yapacak. Aksi halde ve hangi rejimde olurlarsa olsunlar kendileri de, iktidarları da ayakta kalabilir mi?

 

 

————————————-

NOT 1: Türkiyede 80.000’den fazla cami var. Her gün yeni bir cami yapılmaktadır. Toplam sayı ve kişi başına adet olarak, ikinci sıradaki ülkeyi katlayarak açık ara dünya birincisiyiz. (Kuran’da cami sözcüğü geçmez. Mescit vardır. Doğrusu mescittir. Mescit adedi de camiden çok daha fazladır. Kolay, pratik, ucuz.  İslami felsefeye uygun. Caminin arsa, yatırım, bakım, işletme giderleri çok yüksektir. ruhban, maddi, manevi yararları için camiyi “tanrının evi” mertebesine çıkarmaya çalışmış ve becermiştir. Allahın evi olmaz. cami allahın evi ol(a)maz. ama ruhbanın evi denebilir.)

 

Resmi 8 bin (kaçaklarla belki 30 bin) kuran kursu var. Tiyatro 15 ilimizde var.

80 milyonluk Almanyada 7.500 kilise var ve yenileri yapılmıyor. Kuran kursu vb eğitim! de yok. Her ilde birden çok fazla da tiyatro var.

 

NOT 2: Diyanetin 2009 yılı bütçesi, 2.5 milyar (2.5 katrilyon). AKP döneminde hep olduğu gibi, içişleri + dışişleri + bayındırlık ve iskan + ulaştırma + sanayi ve ticaret + enerji ve doğal kaynaklar + kültür + çevre ve orman bakanlıklarının toplam bütçesinden daha fazla.

 

NOT 3. kuranın türkçe okunmasını yasaklayarak müritlerinin kurana değil de kendilerine  inanmalarını isteyen ruhbanın atatürk düşmanlığı; bu konudaki nankörlüğü, münkirliği, müfteriliği, aydınlanmaya geçildiği ve maddi/manevi yararlarına halel geldiği içindir. Dindar ama cahil halkı da devrimleri yapan Atatürke karşı  A’dan Z’ye zehirlemişlerdir. Son 10 yıllardaki kadroların çoğunluğu da bu zehirlenenlerdendir.

özellikle bu yıl laik ama kuşatılmış medya dahil tüm gazete ve TV’ler, bir ay boyunca, kimsenin bir kelimesini bile anlamadığı arapça kuranla, dualarla, uydurma, yalan, yanlış, mantık dışı söylemlerle doluydu. dinimizde yasak, günah olduğu halde yatırlar, türbeler “ya medet” diyen insanlarla dolup taştı.

 

NOT 4: Kamu oyu araştırmalarına ve kişisel bilgi ve deneyimime göre dinci ve de pek çok cahil dindarda iman; daima bilim, hukuk, insan hakları, TC yasaları, ülke yararından, milliyetçilikten önde gelir. MHP’liler dahil %90’ı önce iman derler. (%10’u önce ülkem, vatanım, devletim, ulusum der. laiklerde bu oran terstir, %90’ı önce ülkem, vatanım, devletim, ulusum der.)

 

NOT 5. İş ilişkisi nedeniyle 1986’da tanıştığım Carl Fox adında bir ingiliz yönetici/mühendis, “Türkler hıristiyan olsalardı bugün bir Fransa, dinsiz olsalardı Amerika’dan da güçlü olurlardı” demişti. Bu, ABD, AB ve düşmanlarımızın niçin şeriata kaymamızı istediklerinin açık ifadesi değil mi?

 

—————————————-

—————————————————————————

işte gazetelere son birkaç ayda yansıyan olaylardan bazıları (yansımayanlar daha çoktur):

 

– taliban, afganistanda, seçimlerde oy kullanan -burkalı- kadınların parmağını kesti.

 

– taliban afganistanda kız okullarına saldırdı,  yaktı. (YD: onlar koyu müslüman ya! müslümanların kılıcı! onlara göre kızlar okuyamaz ya! kızların okullarda işi ne?)

 

– iranda, CB seçim sonuçlarını protesto eden mir h. musevi’nin 6 taraftarı idam edildi. protestolar kesildi. (YD: aynı din ve ırktan insanını, vatandaşını doğal bir seçim sonucu protestosu nedeniyle bile idam eden demokrat, seçilmiş, koyu müslüman bunlar. tarih boyunca ve halen hep aynılar. Hamas, El Beşir gibi iktidarımızın da en yakın dostları.)

 

– pantolon giyen/bira içen/.. kadın kırbaçlanacak.

 

– ürdünde kadınlara bazı haklar tanıyan hükümet “aileyi yok ediyorsunuz” diyen radikal islamcı (HAKİKİ MÜSLÜMAN!) grupları kızdırdı. (YD: kadına bazı da olsa hak tanınamaz bre kafirler!)

 

– islam tarihçileri ve ruhbanı der ki: islam öncesi arabistanda çocuk kız doğarsa çöle gömülürdü. islam onlara bir çok hak verdi. -biz de inanırdık.-  peki kızlar yok ediliyorsa; arabistanda çocukları  erkekler mi doğurmaya başladı. 3-4 kadınla evlilikler nasıl oluyordu?

 

– s. ateş: “bütün peygamberler islam dinini getirmiştir.” (YD: museviler, iseviler, vs’ler hep müslüman demek ki?! Ya da musa, isa zamanı müslümandılar, onları ruhban Musevi, Hıristiyan yaptı. Ruhbanın gücünü görüyor musunuz?)

 

eylül 2009 türkiyesinin saygın (dinci, müfteri, nankör olmayan) gazetelerinden birinde yine içlerinde en iyilerinden olan bir prof (ulema) diyor ki; “islamiyet kadınlara her türlü hakları tanıdı. isviçre kadınları bu haklara ancak 1973 yılında kavuştu.”

(YD: nisa suresinin 11 ve 176. ayetleri; “erkeğe kadının 2 katı miras düşer” der.  nisa 3: “2,3,4 kadınla evlenin” der. bakara 222/223 “… ay halinde olan kadınlardan uzak durun… Temizlendikleri vakit, Allah’ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın..  Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın..” der. bakara 233: “boşanmada çocuk  kocaya..” der. nisa 34 “… karınızı dövebilirsiniz.. ” der. “2 kadının tanıklığı 1 erkeğe eşdeğerdir” der. Tevratta da, incilde de “kocalarınıza, tanrıya itaat eder gibi itaat edin”

bunlar isviçre yasalarında da böyle mi?

Taliban ve benzerleri neyin davasında? koyu! hakiki! şeriatın değil mi? onlar afganistan, pakistan, iran, sudan, türkiye ve her yerde burka/çarşaf, kadına okuma, çalışma yasağı istemiyor mu? kocasından izin almadan sokağa çıkamaz kuralı yok mu? parmak kesmelerin, taşlamaların, kırbaçlamaların kaynağı ve nedeni nedir? Karar verici ve uygulayıcıları kimlerdir? Hepsi koyu müslüman geçinen ruhban ve kulları.)

 

– kuran’ın kehf suresi 29. ayeti “dileyen inansın, dileyen inanmasın” der. kafirun 6, bakara 92/206, kaf 34/45, gaşiyeh 21/22, ankebut 18, nur 54 ayetleri de. (YD: peki bunlarca baskı, öldürmeler, zulümler ne? nedeni gayet açık, ruhban ve kulları islamiyeti de insanlığı da mahvediyorlar.)

 

– gazeteler, radyo ve televizyonlar özellikle ramazanlarda “iyi olun”, “yalan söylemeyin”, “dürüst olun” gibi söylemlerle dolu. Bir çok insan da “a! Bak din ne iyi şeyler söylüyor” derler. Bu öğütler insanları peşinen kötü kabul etmek demek değil midir?. oysa bunlar insanların doğal, olması gereken özellikleridir.  kişi başkasını kendi gibi bilir. nitekim görüyor ve biliyoruz ki sözcüsüyle, gazetecisiyle, politikacısıyla laiklere, tesettürsüzlere, muhaliflere, her gün “iftira” atanlar, hedef gösterenler, yasaları ve elerindeki güçleri yasa,  din, insanlık dışı  kullananlar onlar. eminim ki 100 yalancımızın, müfterimizin 95’i onlardan.

 

– türkiye’deki HHP (hak ve hakikat partisi) başkanı:

bu memlekete 80 yıldır allah, millet için çalışan hiçbir yönetim gelmemiştir. (YD: ondan önce vardı..) biz herkesi hakikate davet ediyoruz. anayasayı değiştirerek adalete hükmedeceksin. (YD: adalete adalet değil dinciler, ulemalar ve siyasiler hükmedecek..) adaletin kılıcını masaya koyacağız. keseceğiz, asacağız. kesmeye, asmaya geliyoruz. (YD: ekonomi, ermeni, kürt, dış politika, … sorunları, kardeşlik, hoşgörü vb yaklaşımlar bu koyu müslümanların aklına bile gelmez.)

 

– dinciler, dinci medya, yöneticileri türkan saylanı kafir, başı kesilesi ilan ettiler.

saylan’ın burs verdiği öğrencilerini, orduya, bazı insanlara sundu diyerek 70 bin zavallı kız/erkek çocuğa fahişe, ibne damgası vuracak kadar iğrenç, müfteri, vicdansız, ahlaksız, insan düşmanı olanlar çıktı.

70 milyonun cumhurbaşkanı olması gereken a. Gül, 17 şehit haberinin hemen arkasından gelen -karısı türbanlı- E. Sağlam’ın Beşiktaş teknik direktörlüğünden ayrılma haberi üzerine, Sağlam’a telefon ederek (RTE de) ”arkandayız” derken, insanlığa, ülkesine bu kadar yararlı, özverili, saygın bir bilim adamının cenazesine çiçek bile göndermedi.

Cenazesini kıldıran imamı bile, saylan’ı akladı diye suçladılar. Saylan’ın namazını , kıldıran imam da “ben papaz mıyım ki aklayayayım? müslümanlıkta kulun kulu aklayamayacağını bile bilmiyorlar” dedi. oysa Saylan, suçlayanların TÜMÜNDEN çok daha ak, insan, ülkesever, dürüst…)

 

– YÖK ilim yayma vakfına faizsiz ekonomi eğitimi için üniversite kurma izni verdi. milli eğitim bakanlığı, ilim (bilim gibi güzel türkçesi dururken arapça) yayma (nedense neşir dememişler. ilkesizler ya) cemiyet’ine (derneğine)  imam hatip lisesi yapılmak üzere darüşşafaka lisesini tahsis etti. (YD: darüşşafaka, fakir çocuklar çağdaş eğitim  alsınlar diye osmanlının kurduğu bir okuldu. 2009’da din mektebi oldu. ve kuranın emri olan faizsiz bankacılık için üniversite kuruyoruz. hıristiyanlar, avrupa bunları 500 yıl önce kapatmıştı. türkiyeyi, türkleri batırmak için daha neler yapılacak ey liboş, 2. cumhuriyetçi vs vatandaşlar?)

 

–          türkiyede ilk kez, istanbulda itikâf için her semtte 3 cami belirlendi. (YD: itikaf: 24 saatini camide geçirme demekmiş.  -sadece türkiyede- devletten maaşlı olan dini personele,  milletin cebinden ek kadro, fazla mesailer gidecek yine. Yine günah işlemiş olacakalar..)

 

–  Konya eğitim ve araştırma hastanesindeki “kemik yoğunluğu ölçme cihazı” ve diğer bazıları  aylardır arızalı. Ama eski bina ile yeni bina arasında çok büyük bir cami yapıldı. (YD: cihazlar arızalı iken, hastanenin eksikleri varken, konyanın cami kapasitesi ihtiyacın 5-10 katı iken, kuranda cami lafı yokken, günde 5 vakit hasta ve doktorlar kulak dibindeki hoparlerden gelen ezan sesleri ile rahatsız olurken bu yapılan cami haramdır, günahtır.)

 

–          diyanet sen: müftüler nikah kıysın. orduda din subayı olsun. (YD: islami devrimde sınır yoktur. o da olur. orduda her subay da din subayı olur. savaşları ulemalar kazanıyor ya. bundan sonra türkiyeye ölüm yok! O ermişler Osmanlının yok olduğu savaşlarda nerelerdelerdi?)

 

–          ismailağa cemaati lideri mahmut ustaosmanoğlu’nu umre ziyaretine yolcu etmek isteyen 5 bin müridi atatürk havalimanında izdihama neden oldu. (YD: 1. bunlar sadece uğurlamak için gelenler. gerisini siz düşünün. 2. bunlar allaha, kurana değil galiba liderlerine tapıyorlar? 3. cemaat yasak, önemli değil!  Bunlar t. Saylan’a, f. Say’a, sol sanılanlara yapılsaydı ne kıyametler kopardı.)

 

– sınavlara giren çocukların, annelerinin çoğu türbeleri dolup taşırdı. çocuklar okunmuş şeker, parçalar, muskalarla donatıldı. (YD: bunlar, türbedekinden, eşyadan medet umduklarına göre bunların tanrıları onlar. oysa islamiyette, müslümanlıkta ilk reddedilen ve en büyük günah denen eylemlerdir bunlar. türkiye giderek islamiyetten  uzaklaşıyor, ama giderek müslümanlaşıyor!, karanlığa kavuşuyor?)

 

– dualı, yıldızlı takı kullanımında patlama.  (YD: yasa, vicdan ve insan haklarına aykırı biçimde paralar onlara transfer edildi ya. ayrıca dua dedikleri arapça yazıda, ne yazdığını/dediğini bilen türk, hatta ruhban/ulema  varsa beri gelsin.)

 

– ulemaya soru: evde yalnız radyodan kuran dinlerken tesettür şart mı? Yanıt: değil ama iyi olur. (YD: değil ama sen bilirsin diyeceğine iyi olur diyor. kime karşı örtünecek?)

 

– kendilerini hızır ve ilyas peygamber olarak tanıtan iki kişi, çorumda 5 kişiden 20 bin lira dolandırarak kaçtılar. (YD: ulemalar, cemaat reisleri, destekçisi politikacılar, iş adamlarımız sayesinde beyinlerin ne hale getirildiğini görüyor musunuz? bu buzdağının görüneni. bu gidişle bizim milletin yanında iran, pakistan, afganistan hiç kalabilir.)

 

– ulemalardan! milli eğitim müdürlerinden: “barbie’ler, okul çantalarındaki bazı bebek resimleri müstehcen. erkekleri tahrik ediyor.” (YD: sapıklıkta sınır yok. farkında mısınız kız çocuklarımız, toplum ne büyük tehlike içinde. ne gam! dinciler ve her yerdeki uzantıları mütecavizleri korur.)

 

– pisuar inançlarımıza ters diyerek yok eden müftü ve valilikler var. ve diyanet, içişleri bakanlığından açıklama yok, soruşturma yok, eylem yok, çıt yok.

işte AKP, kadroları, dinciler!

 

– istanbul sel felaketinde,  a. gül “tüm devlet kurumları görevlerini yaptılar, yapıyorlar”, tobbaş “suç halkta ve doğada -onlara göre takdiri ilahi yani suç allahta-” dediler. 16 yıldır iktidarlar. ve kaçak bir milyona yakın bina varken, sahipleri laik ve arada sırada muhalefet ediyorlar diye bir okulu bir gecede yerle bir ediyorlar. işte AKP, kadroları, dinciler!

 

– diyanet, hadisleri ayıklama çalışmasını ağır sözlerle eleştiren şevket eygi’ye, “.. ahirette hesaplaşırız…” yanıtı verdi. (YD: kuran’da, ahirette insanlar kendi aralarında hesaplaşırlar diye bir kavram yok.. yazan laik olsaydı diyanete, devlete hakaretten mahkemelerde süründürülürdü..)

 

– danıştay katliamcısı, ergenekon sanığı Arslan, son aylara kadar “bu eylemi dinim/imanım adına kafirleri yok etmek için bizzat, kendi irademle yaptım. ergenekon nerden çıktı?” demişti. şimdi ergenekon demeye başladı. babası da “oğlum dini, imanı için yaptı. başka yerlere çekmeyin” demişti. şimdi o da ergenekon demeye başladı.

danıştay katliamcısı osman yıldırım da ifadesini 5. kez değiştirdi.

(YD: yemin eden bunlara kimler baskı yapıp da ifadelerini değiştirtiyorlar?)

 

– narkotik polis uyuşturucu çetesine baskın yapıp 11 kişiyi gözaltına aldı. ele geçirilen uyuşturucu 2 milyar (katrilyon) lira değerinde. çete elemanlarından biri hayrına cami yaptırmış. (YD: haramı camiye de karıştırmışlar. ve bazı dindarların ne olduğunu, dini kullanmanın boyutlarını görüyor musunuz?)

 

– zaman yazarı ali bulaç: ırak ve afganistan’daki sivil katliamlarını eşcinseller yaptı. (YD: bunlar insanlık dışılık, yalan, iftira, utanmazlık, arlanmazlık yarışındalar mı?)

 

– kalıtsal hastalıkların anneden çocuğa geçmesi engellendi. (YD: ey kuran kursu, imam hatip mezunu, dincilerimiz! milyonda bir tane de siz insanlığa, ülkemize yararlı bir buluş, bir icraat yapın da dişlerimizi kıralım.)

 

– madımak’ın firari sanığına devlet 5 yıl maaş ödedi. (YD: bu maaşı kim ödedi? nereye ödedi? kim aldı? bunlar net ama en değerli aydınları linç eden -şeriatçı- katliamcı bulunamıyor!? devlette ne memurlarımız var; görevine, yasalara, insan haklarına  saygılı ve cin gibiler maşallah! hem de topu koyu müslüman!…)

 

– konyaaltı sitesine 6 metrelik direk dikip üzerine 3 hoparlör yerleştirildi. sürekli -okuyan dahil anlamadan- arapça kuran, -okuyan dahil anlamadan- arapça ilahi ve -anlamadan- arapça ezan  yayını yapılınca site sakinleri -isyan ederek- belediyeye şikayet etti.

(YD: bilimle, bilgiyle, mantıkla, ibadetle, insanlıkla, üretimle, kültürle, sanatla, sporla, … en ilgisiz şey nedir sorusunun yanıtı “anlamadan bir şey okumak, dinlemek, dinletmektir.” bu, kafasızlık, insanlara zulüm, insanları dinden nefret ettirmek, insanları beyinsiz hale getirmek, insanları birbirine düşman etmek dolayısıyla ülkeyi batırmak  değil de nedir?

not: ülkemizde yoktan bir laik – dinci ayrıştırması getirildi. Demek ki dincilerde, laiklere kafir/düşman gözüyle bakan çokmuş. şimdi nerdedeyse tümü o hale getirildi. laikler dincilere asla kötü bakmıyordu. Ama bu duygu tepkisel olarak laiklere de sıçramaya başladı ve ülke bölünmeye doğru gidiyor. YAZIK.)

 

–          pek çok ildeki cuma hutbelerinde 30 ağustos ve çanakkale zaferleri anlatılırken atatürkün adı anılmadan ve zaferi osmanlının, velilerin kazandığı söyleniyor. (YD: Osmanlı kazandı da sevr ne? Veliler diğer hezimetlerde nerelerdeydi? türk insanı bu kadar mı kafasız, cahil, münkir, kötü…? üstelik müftüler, imamlar maaşlarını bizden alan diyanete bağlı devlet memurları, ruhban, ulema değil mi bunları söyleyenler? Ne yazık ki bunlara dinciler de aynen inanıyorlar. Çünkü taptıkları söylüyor.)

 

–          kendisine “”islam mücahidi” adını veren bir türk 171 bin üyeli facebook grubunun sitesine girerek, üyelere, atatürke, laikliğe; iftiralar, küfürler, tehditler dolu mesajlar gönderiyor.

 

–          YARSAV’a da ölüm tehditleri yağıyor.

 

Hedef göstererek pek çok kişimiz öldürülmüştü. Durum şu veya bu biçimde artarak sürüyor.

Turgut A. Karabekir <turgutk@gmail.com>
9/19/09
to yılmaz

Selam Yılmaz bey:

Size katılıyorum. Durum vahim.

Bir ayrıntıyı dikkatinize getirmek isterim:

Bildiğim kadarıyla Kuran’da şeria yoktur. Şeria Hz. Muhammedin vefatından  (+-) 250 yıl sonra yozlaşan toplumu yola getirmek için öncelikle Muhammad ibn İsmail al- Bukhari ve Muslim ibn al-Hijjaj al-Quashayri ve bazı ulema tarafından, sözde Hz. Muhammedin öğütleri derlenerek bir kurallar kitabı yaratılmıştır. Allahın kelamıdır, değişemez anlayışı da yanlıştır. Bu bilgiye sahip olmadığım zaman bir makalemde ben de maalesef ayni hataya düşmüştüm.

Kuran sonradan Emeviler ve Abbasiler tarafından kendi çıkarlarına uygun olarak tahrif edilmemiş olsaydı bugün müslümanlık bambaşka olabilirdi.

Bu vesileyle Şeker Bayramınızı kutlarım.

 

About The Author