Enerji esaretimiz ve Prof. Dr. Engin Arık

Cumhuriyet gazetesi, Strateji ilavesi, Sayfa 19 , 21 Ocak 2008

 

BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, makâlesinde; “Bilim adamları görevlerini yaptılar. Şimdi iş  plotikacılara kaldı. Bali (toplantısı) onların liderliklerinin deneyi olacaktır”, diyerek global ısınmanın önüne geçmenin kimin sorumluluğunda olduğunu şüphe götürmeyecek şekilde bildirdi(1).

Sayın Ki-moon, şayet hemen önlem alınmazsa kutup buz örtüsünün ve buzulların eriyeceğini, denizlerin yükseleceğini, bitki ve hayvanların cinslerinin yozlaşacağını, Afrika ve Orta Asya’da açlık başlayacağını dile getiriyor. Ayanı zamanda da, hâlâa kurtulmak ümidi olduğunu, bugün bile var olan teknoloji ile alternatif yakıtların ve yenilenebilir enerjinin kullanılmasıyla, geri dönüş olabileceğini ilâve ediyor. Bali toplatısında, ivedelikle ve temel ilkeleriyle, bir yol haritası çizilmesini ve 2009 yılına kadar sonuç alınacak tarih belirlenmesini istiyor. Geçen yüzyılda Endüstiri, Teknoloji, ve Kürreselleşme olarak, üç devrim geçirdiğimizi hatırlatırken, şim di de, Yeşil Ekonomi devrimi yapılmasını öneriyor.

Verilere göre: Çin, ayda üç tane kömür ile çalışan jeneratör ilave ediyor. Ortam kirliliğinin yüzde ellisine sebep olan ABD’yi geçmek üzereyken, ayni zamanda yenilenebilen enerji araştırmaları için bu yıl on milyar Dolar harcayacak. Arkasını, dünyada yenilebilir enerji çalışma ve uygulamalarında lider Almanya takip ediyor. AB 2020 yılına kadar kirli gazları yüzde 20 azaltacağına söz veriyor. Sadece mevcut teknolojileri uygulayarak enerji gereksiniminin yarıya indirilebileceği söyleniyor.

Californiya Berkeley Üniversitesinde yapılan araştırmaya göre, şayet gereken elektriğin sadece yüzde yirmisi yenilebilir kaynaklardan üretilirse, ABD’de üçyüzbin yeni iş yaratılabileceği hesaplanmış. Ayni şartlarda Almanya’da yöre-teknolojisinde gelecek on yıl içinde oto indüstrisinden daha fazla işçi çalıştırılacağı bekleniyor. BM çevre programcıları bu yatırımların 2020’de 1.9 trilyon dolara erişeceğini hesaplıyorlar.

Hâlen Brazil enejisinin %44’ünü yenilebilir kaynaklardan alıyor. Dünya ortalaması hâlâ %13, AB ortalaması %6.1. Bulutlu gökyüzü ile bilinen Almanya’da, bütün dünyada güneş enerjisinden üretilen elektriğin yarısı elde ediliyor. Dünyadaki en büyük 20 güneş enerjisi panelleri üreten fabrikadan 15’i Almanyada. Almanya 2020 yılında bütün nükleer santrallerini kapatıp, enerjisinin %25’ini yenilenebilir kaynaklardan üretmeyi hedeflemiş (2).

Önlem almamış olan Türkiye’de, 2007 yılında 184 milyar kWh üretim ve 183 milyar kWh tüketim olacağı tahmin edilmişti (3). Üretimin %75.9 termik, %23.9’u hidrolik, %.0.2’si de jeotermal (rüzgar) kaynaklardan elde edilmesi hedefleniyordu. Bunun %44.1’i doğalgaza bağlıydı. Toplam üretimin %45.3’ü yerli, %54.7’si diş kaynaklardan elde ediliyor. Kuraklıktan ötürü hidrolik üretim azaldığından, termik üretim, dolayısıyla doğalgaz/dışa bağımlılık fazlalaştı. Türkiye’nin üretiminin önümüzdeki yıllarda süratle artan tüketimini karşılayamacağı biliniyor. Şimdiden kesintilere başvuruluyor. Geliştirilmiş uzun vadeli çağdaş bir enerji politikasının da olmadığı görülüyor.

Türkiye şuursuz bir şekilde dışarıya bağımlılığını arttırmakta devam ediyor. En bol güneşi ve rüzgarı olan ülkelerden birisi olmamıza rağmen, yenilenebilir kaynaklardan yararlanmayı ön plana almyoruz. Isınmamız, senayimiz, aydınlanmamız yabancıların elinde. Özgürlüğümüz elden gidiyor.

 

Kısa bir süre önce ASELSAN da çalışan üç değerli bilim adamlarımızı şüpheli bir şekilde kaybettikten sonra, şimdi de Isparta uçak kazasında 5 değerli fizikçimizi bilinmeyen bir nedenle yetirdik. Dünyaca tanınmış Prof. Dr. Engin Arık,Türkiyenin geleceği için hudutsuz önemi olan Toryum üzerinde çalışmaktaydı. Bu konuda değerli yazar Özdemir İnce’nin 2002 de yayımlanan söyleşisi ile komuya sunulan bilgilerin hiç bir ilgi görmemesi, çıkarlarımızın önemsenmediğinin bir kanıtıdır (4).  Prof. Engin Arık’tan, Özdemir ince kalemiyle, özet olarak, şunları öğrenmiştik:

  • Dünya’daki Toryum rezervlerinin yarıdan fazlası Batı Anadolu’dadır,
  • Toryum reactörü kesinlikle Çernobil benzeri bir felaket veya patlama tehlikesi yaratmaz,
  • Reaktörün fişini çektiğinizde bütün işlem durur,
  • Çok az radyoaktif kalıntı nötronlarla yok edilebilir,
  • Doğa kirletmez,
  • 21. yüzyılın en stratejik maddesi olması beklenmektedir,
  • Yeni tip enerji santralleri devreye girince, Toryum bir numaralı eleman olacak,
  • Elektirik enerjisi üretlince trilyonlarca varil petrole eş değerde bir enerji kaynağı doğacak.
  • Bizim elimizdeki Toryum sonsuza kadar yetecek niceliktedir.

 

Aralarında Yunanistan’ın da bulunduğu, 12 Avrupa ülkesinin Cenevre’deki (European Center for Nuclear Research) CERN laboratuarı 1954 yılında kuruldu. Türkiye en çok kaynağa sahip olduğu halde, para ayırmadığı için dahil değil.

Mevcut reaktörlerin sorunlarını çözümleyecek, Avrupa’nın ilk prototip Toryum’lu nükleer santrali yakında tamamlanınca, seri üretimin 2010 yılından önce başlaması bekleniyor.

Prof. Arık’ın 2002 yakınmasını özetliyelim:

Hızlandırıcı üzerinde çalışan bir tek araştırma grubumuz var. Hızlandırıcı tıp ve savunma sanayinde kullanılıyor. Fakat araştırmayla ilgili hızlandırıcımız yok.

Türkiye’de, deneysel yüksek enerji fiziği ve nükleer fizik konularında çalışan sadece 80 kişi var, 2010 yılında hızlandırıcının ve 1200 bilim adamının çalışıyor olması gerek. Hükümet, TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisinin, özel teşebbüsün, ve sanayi kesiminin de katkıda bulunması gerekir. En önemlisi eleman yetiştirmek. Dünyadaki araştırmalara bilimadamlarımızın katılması gerekiyor.

Hızlandırıcı alanında çalışanların sayısı onu bile bulmaz. Amma başka ülkelerde yaşayan Türk bilim adamları davet edilebilir. Türkiye önümüzdeki 12 ay içinde mutlaka CERN’e üye olmalı ve Toryum Prototip Reaktörünü üreten devletlerin arasında yer almalı. Bu da yetmez, Türkiye, ABD, Hindistan ve Japonya ile ilişki kurup toryum reaktörü alanında çalışma yapan gruplara bilim adamları göndermeli.

Türkiye’nin elektirik üretmek için dışarıdan petrol ve doğal gaz almadığını, ısıtmada kullanılan doğal gazın yerini Toryum’dan üretilen elektiriğin aldığını düşündüğümüzde, başımıza büyük bir devlet kuşunun konduğunu anlarız. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde Türkiye’nin talihi iyiye dönebilir.

Önümüzü açabilecek büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz.

Özdemir İnce ilave ediyor: “Uranyuma dayalı nükleer enerji üretimine, hidrolik enerji için baraj yapılmasına, termik santrallere karşı çıkan, ancak Türkiye’nin enerji gereksinimi için olumlu öneride bulunamayan çevreci örgütlere, doğaseverlere, sivil toplum örgütlerine ve ‘harabesevelere’ de müjde! Yürüyüş, açlık grevi yapmalarına artık gerek kalmayabilir.”

 

Uygar bir ülkede deprem yaratması beklenen bu söyleşiden beri beş yıl geçmiş. Türk yetkilileri hiçbir girişimde bulunmamışlar. Bütün çabalarına rağmen hiçbir destek görmeyen, üye olmadığımız halde CERN’e davet edilmekte olan bir değerde, dünya çapında fizikçimiz Prof. Engin Arık’ı da, birikiminin meyvalarını toplayamadan yetirmiş bulunuyoruz. Acımız sonsuz.

Sormak gerekiyor:

  • Birzamanlar Boryum’u yabancı ellere verdik, şimdi de Toryum’u vermek için mi ilgilenmiyoruz?
  • Bütün varlıklarımızı yabancılara dağıtmamız, daha nekadar devam edecek?
  • Bağımlılıktan bizi kurtaracak fırsatları kullanmayı, ne zaman öğreneceğiz?
  • Başkalarına güvenerek eseratten başka biryere varamayacağımızı, hala öğrenmedik mi?
  • Bizi bu gafletten kurtaracak olanlar ne bekliyorlar?

 

Türkiye çağdaşlığa ve gelişmelere seyirci kalamaz. Kalırsa, Yeşil ekonomi devrinde esir ülke olur. Gidişimiz de bu yöndedir. Bu böyle biline.

 

Dip notlar:

(1) The Washington Post, 03 Aralık 07.

(2) Craig Whitlock ve Shonnon Smiley,T WP. 5 Mayıs 07..

(3) Strateji eki, 22 Ocak 07.

.           (4) Hürriyet gazetesi, 27 Temmuz 02.

Ali Turgut (Turgut A. Karabekir)

turgutk@gmail.com

 

About The Author