Türkiye Yol Haritası
Cumhuriyet gazetesi, Starateji ilavesi, 19 Şubat 2007
22 Şubat’ta KanalTürk’de Gerçekler programında E. Orgeneral Kemal Yavuz tarafından tamamı okunmuştur.
Roman harflerle gösterilen başlıklar ve ara başlıklar Cumhuriyet gazetsi tarafından ilave edilmiştir.
Büyük güçlerin hedefinde, parçalanmak isteniyor…
Türkiye ‘esaret senaryosunu’bozmalı
İçinde bulunduğumuz yüzyılda bütün kavgaların enerji üzerinden yapılacağı belli oldu. Türkiye, enerjinin bulunduğu Ortadoğu ve Hazar bölgesinde küresel güçlerin çıkarlarıyla çatışıyor, bu nedenle hedefe giriyor.
Türkiye, Irak’ın kuzeyinde kendine kurulan tuzağa kanmamalı. Kırmızı çizgi yalanlarından kurtulan, AB yaklaşımını gerçek zemine oturtan, sıcak para tehdidini önleyerek halkını yanına alan bir Türkiye, kendisine biçilen esaret senaryosunu engelleyebilir.
Türkiye, sorunlarını kendisi yarattığını anlamadıkça, Batı’nın etkisinden kurtulmak gücünü gösteremez. Kişisel çıkarlar, partiler arası çekişmeler ve maddi kazanç fırsatçılarının eline terk edilmiş bir vatanda, hele kendisine yöneltilmiş tehditler altında, bütünlük korunamaz.
Dış ve iç politikasını başkalarının arzularına göre düzenleyen hiçbir ülke kendi geleceğini belirleyemez.
Bu tutuma seyirci olanlar ise, kendi çıkarlarını gözeten dış güçleri suçlayarak hiçbir yere varamazlar.
Yapılan baskılara boyun eğmekte suçun kendimizde olduğunu görmek, içine sürüklendiğimiz girdaptan çıkabilmenin ilk adımı olacaktır.
İKİ YÜZLÜLÜK VE AYRIMCILIK
Dört aydır çıkan yazılarımızda, sözde startejik ortağımız ABD’nin ve AB’nin geçmişlerini anımsatarak, kendi çıkarlarımızı koruyabilmemiz için önlemler alınması gerektiği dile getirildi. Sözde yardımcı görülenlerin geçmişleri incelendiğinde ne kadar ikiyüzlü oldukları, kendileriyle birlik olanları bile nasıl arkada bırakıp kaçtıkları, veya taraf değiştirdikleri belirtildi. İştahları tükenmeyen emperyalist güçlerin gayelerine erişmek için nasıl sanal düşmanlarını yaratıp, sonra savaşı meşru gösterdikleri anlatıldı. Batı karşıtı doğu, Hıristiyan karşıtı Müslüman ayrımı yaratılarak, var olmayan bir düşman ortaya çıkarıldığı gösterildi. Bütün bunlar olurken de, uygarlık ve demokrasi uğruna yapıldığı palavrası sıkıldığı kanıtlanmaya çalışıldı. Hakları için çabalayan bazı toplulukların da terörist olarak damgalandığı, ve uluslararası ilişkilere ya biz ya onlar yönü verildiği gösterildi. ABD’nin kendi düşmanını kendisi yarattığını, radikal İslam’ın güçlenmesine neden olduğunu unutanların anımsaması için birçok örnekler verildi. Türk ulusunun kendi ayakları üzerinde durma güç ve imkanına sahip olduğu, gereken doğal kaynaklarının ve jeopolitik oturumunun avantajları belirtildi. Neden başkalarına bağlanmaması gerektiği açıklanmış oldu.
Maalesef Türkiye ABD ve AB ile olan gereksiz tutkularını hâlâ sürdürüyor. Kendi irademizi kullanmayarak geçirilen her gün, milli güvelik ve bütünlüğümüzü korumayı zorlaştırıyor. Türkiye elindeki olanakları kullanmak yerine hala Batı’nın akıntısına kapılmış sürükleniyor. Küresel güçlere karşı koyabilmenin onlar ile bulaşmamak olduğunu anlayamıyor.
PETROL, ORTADOĞU, HAZAR
- Yüzyılın en önde gelen sorunu enerji kaynaklarının kontrolü olacak. Bu nedenle şimdiden büyük güçler çatışmaya başladılar. Çatışmanın odak noktası da Ortadoğu ve Hazar bölgesi ülkeleridir. Türkiye de bu bölgeler içinde etkin oturumda olması nedeniyle, büyük güçlerin gayelerinin önünde engel durumundadır. Kendi ayakları üzerinde duramazken, bu güçlerin biriyle yatağa giren Türkiye, peyk olmaya mahkum olur ve bu büyük oyundan kârlı çıkamaz. Çıkamadığı gibi, egemenliğini de kaybeder.
Türkiye Hazar bölgesi ülkeleri ile en çok din birliği ve yakın kültürü olan ülkedir. Aynı zamanda da; yakın tarihte hepsinden eski bir egemenliğe sahip olmuş, aynı kökenden gelen model Müslüman ülke olarak, en doğal işbirliği yapılacak, etnik ayrılım gözetmeyen, geçmişi temiz bir toplumdur. Bu durum aynı bölgede çıkarlarını pekiştirmeye çalışan AB, ABD, Rusya ve Çin için endişe oluşturuyor. Gerek bu nedenle, gerek Türkiye’nin Batı için cazip bir pazar yeri olması, gücünün zayıflatılmasını, AB ve ABD’nin ön gayesi yapmıştır.
Rusya Türkiye’nin doğalgaz musluğunu elinde tuttuğundan, Türkiye’yi istediği zaman dize getirebileceğini düşündüğü için, henüz saldırganlığa gerek duymuyor. Çin aynı bölgede barış yoluyla etkisini artırmakta olduğundan, Hazar bölgesi ülkeleriyle yaptığı anlaşmalarda kendisine rakip gördüğü Türkiye’yi dışlıyor. Her geçen gün Türkiye’nin bölgeden istifade etme olasılığı azalıyor. Türkiye doğu ile batı arasında enerji köprüsü olma fırsatını da kaçırıyor.
ÇİN’İN TAVRI
Atatürk’ün önerilerinde yer aldığı halde, bugün önemi şüphe götürmeyecek kadar belli olduğu halde, Türkiye Hazar bölgesi komşularıyla fazlasını yapması gerekirken, hâlâ gerekeni bile yapmıyor. Çin, sosyal, ekonomik ilişkiler başta olma üzere her konuda bu ülkelerle yüzlerce anlaşma yaparken, Türkiye seyirci kalmaktadır. Biz onlara kucak açacak, benzer kültürlerimizi ilerletecek yöntemler uygulayacak, okullarımızı onların gelmesini kolaylaştıracak iken, Çin’de hâlen, yalınız Kazakistan’dan getirilmiş bin beş yüz öğrenci okutuluyor. Çin Hazar bölgesinde etkisini dostluk kisvesi altında arttırıyor, ve orada kalıcı olacak.
Ortadoğu ve Hazar bölgesinde Türkiye’nin etkin olması olasılığı, AB ve ABD’nin de çıkarlarına aykırıdır. Bu nedenle Türkiye’nin zayıflatılması, hatta parçalanması planlanmış ve plan uygulama sürecine girmiştir.
IRAK’IN KUZEYİNDEKİ TUZAK
Uzun süredir uygulanan planın ekonomik yönü, gerek borçlandırma, gerek tarım yetersizliği yaratılarak bağımlı ülke durumuna düşürülmemiz olmuştur. Planın yöntemleri içimizde etnik ayrılıkların yaratılmasını ve yurdun parçalanmasını içeriyor. 1 Mart tezkeresinin ABD’ye verdiği mesajdan sonra, zaten evvelden planlanmakta olan yeni Ortadoğu haritasına uygun olarak, Irak’ta kurulan Kürdistan devletinin Doğu Anadolu’ya uzatılması da sürece girdi. ABD’nin Irak’ta karşılaştığı sıkıntılar beklenmedik gibi görünse bile, Kuzey Irak’taki Kürt oluşumu yakında resmileşecek. Topraklarımıza uzanmasını da, şimdilik ABD’nin ön sorunu olmaktan çıkmış sanmak yanlıştır. Türkiye’nin dış kışkırtmalara kanarak, Kerkük Türkmenlerinin hakkını korumak veya Kerkük petrolleri üzerinde hak talep etmek amacıyla savaşa sokulma arzusunun kasıtlı olduğunu unutmamalıyız. Böyle bir keşmekeşe katılmamız büyük bir olasılıkla Doğu Anadolu’nun Kürdistana ilhâkıyla başlayıp, bütün Batı isteklerinin gerçekleşmesine neden olacaktır. Saddam’a Kuveyt’i işgal için nasıl yeşil ışık yakılıp, sonra dayak atıldığını ve Irak’ın işgal edildiğini, unutmamamız gerekir.
Türkiye, şayet kendini korumak için bir direnimde olursa, Rusya/Çin kartını ve dünya kamuoyunu kullanabileceğinden, toprak kaybetmeden savunmada durabilir. Fakat kışkırtmalara kanıp saldırgan olursa, böyle bir şansı olamaz. Gerçekleştirilemeyen Kırmızı çizgi boş lafları, yeşil ışık anlamına gelmekle kalmıştır. Türkiye’nin ön hedefi sınır çıkarlarını korumak olmalıdır.
Kasıtlı olarak yaratılmış olan PKK sorununa akıllıca yaklaşılması, PKK’nın neden mevcut olduğunun açıklanması ve onu yaratan nedenlerin ortadan kaldırılması gerekir. PKK’nın ortadan kaldırılması, onun varlığını sağlayan AB ve ABD’ye mani olmadan mümkün olmayacaktır. Türlü ödül ve vaatlerle aklı çelinmiş olan Kürt kökenli vatandaşlarımıza askeri bir harekat yapmadan önce, onları kandıran güçlere siyasi çıkartmada bulunmalı ve bütün ağırlığımız kullanmalıyız. Bu siyasi savaşta Türkiye yaralar alabilir, fakat yaralar almak, parçalanmaktan çok daha kolay katlanabileceğimiz sıkıntılardır. Bu sıkıntıları göze almayan bir yönetim, aynı sıkıntılara katlanmaktan çekinen bir toplum, egemenliğini ve bütünlüğünü de kaybedebilir.
PKK FAKTÖRÜ
Bugün PKK’nın tekrar kızışmış olması, verilen ödünlerden, gösterilen kararsızlıklardan kaynaklandı. İdam mahkumu Öcalan’a gösterilen hoşgörü, resimlerinin sokaklarda teşhirine göz yumma, devlet erkanının teröristlerin cenazelerine katılmaları gibi acayip tutumlar, “Kürt sorunu” diye adlandırmalar, PKK’ya yanlış mesaj verdi. Çerkez, Boşnak, Laz, Yörük, Süryani, Alevi, Gürcü vb. sorunu olmadığı gibi, Kürt sorunu da yoktur, PKK sorunu vardır. Kürtler de bizim kardeşimizdir. Kendi hatalarımızdan doğan sonuçlar için başkalarını suçlamaktan vazgeçmeliyiz.
ABD Irak’ta sıkıntılı devrini yaşıyor. Her ne kadar yeni hareket planı Bush tarafından açıklanmış ise de, hâlâ ne Senato, ne de halk savaşın Irak’ta devamını istemiyor. Buna rağmen hemen çekilmesini de istemiyor. Bu sıkıntılı dönem, Türkiye’nin PKK konusunda gerekenleri yapması için bulunmaz bir fırsat oluşturmaktadır.
Hayal olan AB’ye katılımımızın artık yakın gelecekte gerçekleşmeyeceğini kör kadı bile gördü. Bu yüzden yersiz yere oluşmuş korkuları bırakarak, AB nezdindeki bütün PKK örgütlerinin kapatılmasını, benzeri yenilerinin değişik isim altında açılmamasını ve onlara para yardımı yapılmamasını talep etmemiz, hatta bunu BM’ye götürmemiz, bizim doğal hakkımızdır. Ümit yok olursa, PKK eylemlerine katılan da azalır.
ABD’nin amacı zaten Ortadoğu’ya yerleşmek olduğundan, ne olursa olsun Irak’tan tamamen çıkmayacaktır. En kötü şartlarda Kürdistanda yerleşecektir. ABD’nin Kürt bölgesinde on iki köyün boşaltılmasını istemesi haberi medyada üzerinde durulmadan geçildiyse de, ABD’nin kendine kalıcı bir bölge hazırlamaya başlayacağını gösteriyor. BOP’un diğer bir sayfası da, ABD’nin içine yarleşeceği Kürdistanın hakları bahanesiyle, Doğu Anadolu’yu alarak Karadeniz’e uzanmasıdır. Etrafında kurulan tuzakları görmemezlikten gelen bir Türkiye çok büyük sıkıntılara düşebilir.
Uzakdoğu ve Batı ülkeleri binlerce kilometre uzaklardan gelerek Ortadoğu ve Hazar bölgesi kaynaklarına hakim olmaya çalışıyorlar. Bunun için kan dökmeye râzılar ve döküyorlar. Türkiye ise yıllardır önünde hazır bekleyen, ona kucak açan Hazar bölgesine bigane kalıyor. Tarihte bir daha önüne çıkmayacak fırsatları kaçırıyor. Bu iktidarsızlıktan ötürü de başkalarına muhtaç yaşamaya mecbur kalabilir.
* Türkiye bir tek güce bağlanmış olmadan, büyük güçlerin herhangi biriyle işbirliği yapma olasılığını daima dış gözler ününde tutmalıdır. (Hayatî çıkarları ABD’ye bağlı İsrail bile Çin kartını oynuyor)
* Her ne pahasına olursa olsun, Türkiye kendi enerji kaynaklarını kullanarak dışarıya olan bağımlılığını kaldırmalıdır. Aksi, bir gün esaret olur.
* Her ne pahasına olursa olsun, Türkiye gene kendisini besler bir ülke olmak için gerekenleri yapmalıdır. Aksi, bir gün esaret olur.
* Her ne pahasına olursa olsun, Türkiye gereken silahları kendisi üretmelidir. Aksi, bir gün esaret olur.
SICAK PARA SORUNU
Dışarıda daha ucuzsa, kendimiz üretmektense onlardan alırız diyenler, önümüzdeki kritik yıllarda bir ambargo uygulandığında doğacak sorunları düşünmüyorlar. Sıcak para dışarıya kaçıverip sıkıntılı günler geldiğinde gerekenleri ambargo dışında almanın kaça mal olacağını hesaplamıyorlar. Bunlar için ne ödünler vermemiz gerekeceğini dikkate almıyorlar. Ekonomistlerin bir kısmı çok ince hesaplarla yola çıkıyorlar, çok zaman da yanıldıkları yıllardır izleniyor.
Sıcak parayla ayakta tutulmaya çalışılan ekonomimiz, vatanın üzerinde Demokles’in kılıcı gibi bekliyor. Başkalarının tutumundan kaynaklanmadan, kendi seçtiğimiz şekil ve zamanda, en yakın gelecekte, bu bağımlılıktan kurtulmalıyız. Bütün milletçe zaten katlanacağımız zorluklara, kendi irademizle, düzenimizle, göğüs germeli, sonra feraha kovuşmalıyız. İzlenen yol gelecek felaketi ertelemekten başka hiçbir anlam taşımıyor. Saatli bomba tıklıyor. Onu ancak biz istersek fedakarlık yaparak durdurabiliriz, başımızı kuma gömerek, -Olursa o zaman düşünürüz, diyerek değil.
Önümüzdeki seçimler Türkiye’nin 21. yüzyıldaki geleceğini betimleyecektir. Yurtta birleşilen tek nokta budur. Artık herkes; ya şeriata bağlanmış bir Arap ülkesi haline geleceğimizi veya milli iradeyi ele alarak, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurtarmamız gerekeceğini biliyor. Buna rağmen önlem almak durumunda olanlar gerekeni yapmıyor. Ateş bacayı sararken içeride hâlâ parti sürtüşmeleri, kişisel çıkarlar, maddi kazançlar, sandalye ihtirası, vatan sorunlarının önünde yer alıyor.
Üzerinde yaşadığımız topraklar jeografik yerleşimi nedeniyle birçok uygarlıkların, etnik toplumların, Tarihçi Arnold Toynbee’nin değişiyle, Batı Medeniyetinin Beşiği, oldu. İçinde yaşayan bizler de, bu çeşitli medeniyetlerin, ırkların özelliklerini, karma olarak sahiplendik. Bu özel geçmişimiz bizi diğer ülkelerden ayrı bir yapıya ulaştırdı. Bu nedenle onlar bizim çeşitli etnik kökenden gelenlere karşı olan aşırı hoşgörümüzü anlayamıyorlar. Doğal olarak uyguladığımız hoşgörü, bizi dış olaylara da çabuk tepki göstermez yaptı. Çok zaman ancak iş işten geçtikten sonra uyanıyoruz. Atalarımızın dediği gibi,- Ayranımız geç kabarıyor.
ÇEMBER DARALIYOR
(PRG)
Ana muhalefetlerin birleşme yoluna gitmeleri, bu vatanının geleceğini düşünebilenler tarafından aylardır öneriliyor. Yarın felaket geldiğinde bunu herkes anlayacak ve birleşmeye engel olanlar hiçbir zaman affedilmeyecektir. Muhalefetlerin liderlerinin bu büyük sorumluluğu anlamış olmaları gerekir. Kendilerinden beklenen; kişisel çıkar ve hırslarını bir yana bırakmaları ve sadece vatanı düşünmeleridir.
Bu satırlar yazıldığı dakikalarda ABD’de binlerce kişi yönetime karşı meclis binası önünde Irak harbine karşı eylem yapmaktalar. Geç de olsa, Vietnam harbinde olduğu gibi, Amerikan halkı benliğini ve evlatlarını korumak için bir araya gelmiş, sesini duyuruyor. Amerikan halkının yurdunun emniyeti ve egemenliğinin yok olması yönünde bir endişesi olmadığı halde, sadece milli değerini kaybetmemek için müdahale ediyor.
Türkiye ise, hem benliğini hem de egemenliğini kaybetmek yoluna sokulmuşken, halk, evinde, kahvelerde, toplantılarda, kınamayla vakit öldürüyor. Eğer halk uyanarak milli iradeye sahip olduğunu göstermezse, başkalarından medet ummak, ümitlenmek, boşunadır. Kendi sınırları içerisindeki teröre müdahale için başkasından izin alırken, egemenlik beklemek ise, hem gülünçtür, hem de acıdır.
Muhalefetlerin başına yerleşmiş birkaç kişi, Türkiye’nin kaderiyle, ve ateşle oynadıklarının farkındalar mı? Onlara seyirci kalan üyeleri ne bekliyorlar?
Turgut A. Karabekir
Son yorumlar