Staratejik ortaklık
Cumhuriyet gazetesi, Starateji ilavesi, 25 Aralık 2006
Türkiye-ABD ilişkileri…Stratejik ortaklığın sorgulanması
Türkiye’nin ABD ile stratejik ortaklığı, savaşta ortaklık anlamına geliyor. ABD, Vietnam’da olduğu gibi Irak’ta da bataklığa saplanmış durumda. Stratejik ortaklık, ABD’nin bir şekilde çekilmesinin ardından savaş mirasının Türkiye’ye kalmasıdır.
Savaş kararını ABD halkı vermiyor, ama yöneticileri de bu halk içinden çıkıyor. Türk halkı da kendi yöneticilerini seçerken, ileride savaş yaratmayacak liderler çıkarabilmeli.
Daima barış içinde yaşamış Türkiyenin, saldırgan ABD ile staratejik ortaklığa girmesinin anlamı varmıdır? Ortaklığının taraflarını incelediğimizde cevap hayır’dır.
ABD’de ara seçimleri gücün Cumhuriyetçilerden –GOP-, Demokratlara –DP- geçmesini sağladı. Meclis 19, Senato bir oy farkla el değiştirdi. Bu olaylar geleneklerin bozulduğunu, tarafların ortaya yaklaştığını, ve seçmenlerin belirli programlar yerine, memnun olmadıklarından kurtulmak için oy vermeye başladıklarını gösteriyor. Bu seferki tepki Irak savaşı, ve kötü idareresinden kaynaklandı. GPO’nin Irak politikasına evvela onaylayan sonra şiddetle karşı çıkan DP, yeni tutulacak yol için şimdiye kadar hiçbir olumlu öneride bulunamadı.
Kampanyada savaşı tenkit ile yetindiler. Halk iktidara olan bıtkınlığından oyunu DP’ye verdi. Bu tür seçilme AKP için nekadar başarı idiyse, ABD Demokratları için de ondan fazla başarılı sayılmaz, derin düşünülmesi gereken politik bir çöküşün belirtisidir. Yapılan yorumlar, Demokratların yükü taşımaya örgütlü olmadıkları yolunda devam ediyor. Gerçek sorun, bugünki yönetimde ve iki yıl sonra gelecek genel seçimlerde,’ Lider Amerika’ gerekiminde, ne bir başkana, ne de ona yön verecek bir yönetime uygun kişiler bulunmadığıdır.
Aday değerlendirmesi
DP’de önde giden aday olarak, İsrail taraftarı Hillary Rodham Clinton (HRC) beliriyor. Clinton’lar arazi sakandalından yakayı zor sıyırmışlardı, ve HRC Beyaz Saraydayken üzerine aldığı sağlık programlarının yeniden yapılanmasını yüzüne gözüne bulaştırmıştı. Ondan, DP’ye ve ABD’ye hayır çıkacağı şüphelidir.
GOP de, tamamen çuvallamış, yönsüz kalmış durumda. Önde giden başkan adayı Senatör John McCain evvelden zaten başarılı olamamış ve büyük değişiklik yapacak nitekilde görülmüyor. Üstelik Irak savaşınından sıyrılmak için, %74 hayır derken o gücü arttırmakta ısrarlı.
Seçimden bir gün sonra işine son verilen Savunma Bakanı Ramsfeld’in yerine atanan CIA’in eski başkanlarından Robert M. Gates’i, eski bakanlardan George P. Shultz, CIA’deyken istihbaratı gayelerine uyacak şekilde değiştirmekle suçluyor. Gelenin gideni aratmayacağını düşünenler ise, şimdilik çoğunlukta. Hiçbir partinin, ne de yeni Savunma Bakanı Gates’in, iki yıl sonraki seçimlerin arifesinde İsrail sorununu ön plana çıkarmaları politik nedenlerden ötürü beklenemez. Halbuki herkez Filistin/İsrail sorunu ortadan kalmadan Ortadoğu problemine çare bulunamayacağını biliyor. Daha liberal temelde olan DP’nin Yahudi labisine karşı çıkabilmesi için daha çok kötü şeyler olması gerekebilir. Sorunun konuşulabilmesine, Jimmy Carter’ın ‘Palestine Peace, Not Apertheid’ adlı kitabı, ve Baker/Hamilton Irak raporonun önerileri ile gündemde ilk defa dile getirilrneye başlamasının nekadar devamlı ve yardımcı olacağı da henüz belli değil.
Diğer yandan, zaten cari açık tehlikeli boyutlara erişmişken, 400 Milyar Dolar harp masrafının da taşınması güç bir yük haline geldi. Çin’in bir trilyondan fazla dolar rezervi varken, ABD’nin açıklarını tahvillerle karşılamanın nereye kadar tehlikesiz gideceğine dikketle bakmak gerekir. Yönetiminin acizliği, yapılan hatalardan ABD’nin dünya kamu oyunda itibarını yetirmesi, Müslüman toplumunu kendine karşıt olarak yaratması, süpergüç’ün küçümsenmeyecek bir sarsıntı geçirmekte olduğunun gösteriyor.
Kısa görüşlü kararlar
- DS galip ülkelerinin politikacılarının aldığı yanlış kararlar, yirmi yıl gibi kısa bir süre sonra, 2. DS’nın doğmasına neden oldu. Savaşın sonunda gene galip ülkelerin politikacılarının aldığı yanlış kararlarla, otuzbeş yıl süren soğuk harp ortamı yaratıldı.
ABD’nin süper güç olduktan sonra başlatmış olduğu, Kore, Vietnam, Küba, Nikaragua, Afganistan, Çöl fırtınası, ve Irak savaşları, halkın oyu alınmadan politikacılar tarafından yaratıldı, ve bunların bir kismı tamamen başarızı oldu, bir kısmı da yetersiz sonuçlarda kaldı.
Kore savaşına, ABD’nin kendi gemisini bombalayarak kamu oyunu kandırıp bu savaşa burnunu soktuğu söylenmişti. Sonuçta hernekadar G. Kore korunmuşsa da, bugün hala K. Kore daha güçlü olarak var, ve ABD’ye meydan okuyor.
Vietnam savaşı ABD için tam bir hezimet, Vietkong için zafer oldu. Bügün Vietnam gelişmekte olan bir ülke. Güya korumaya gittikleri Güney’de, tarlalar zehirlendi, ormanlar ilaçla yakıldı, yüzbinlerce insan öldü, kalanlar atılan ilaçlardan hastalıklara bulandılar. ABD herşeyi geride bırakarak kaçtı.
ABD karşıtı sosyalizm
Küba, ABD’nin yıllarca desteklediği diktatörlerin elinde sömürülürken, iç darbe ile Fidel Castro kominist rejiminin eline geçmişti. ABD’nin Castro’yu devirme gayesiyle uyguladığı çıkartma akâmete uğradı, Castro daha da güçlendi. Bugün hâlâ ayni rejim Küba’yı idare ediyor. ABD kaybetti. Yurt içindeki bütün sefalete, yokluğa rağmen, kominizm dünyanın başka yerlerinde söndüğü halde, halkın emperyalizme karşı direnişi, Orta ve G. Amerika ülkelerine örnek olmaya başladı. ABD’nin karşısına şimdi Venezuella’nın Hugo Chavez’i, Ekvador’un Rafael Correa’sı, Bolivya’nın Evo Morales’i gibi, Küba ile işbirliği yapan, aşırı sosyalist yaklaşımla baş kaldıran liderler doğdu.
Nikaragua’da ABD diktatör Daniel Ortega’yı düşürdü. Yirmi yıl sonra halk tekrar Ortega’yı iktidara seçti. ABD burada da kaybetti. Güneyde ABD karşıtı sosyalizm her geçen gün artıyor.
SSCB’nin başarısızlığından sonra, ABD ayni gayelerle, bölgenin kaynaklarını başkasına kaptırmadan kontrolünde tutabilmek için, Taliban’ı devirmek bahanesiyle Afganistanı işgal etti. Taliban az zaiyattan sonra, birden halkın arasına karışarak ortadan yok oldu. Bugün yavaş yavaş daha örgütlü bir şekilde geri gelmeye çalışıyor. Gayeye erişilemedi, direniş gittikçe içinden çıkılması zor hâle geliyor. ABD kontrolü Nato’nun üstüne yıkmaya çalışıyor.
Çöl Fırtınası savaşı, İran sorunu nedeniyle Saddam’a yüz verilmesi neticesinde, onun Kuveyte saldırmasından sonra, ABD’nin bölgeye asker gönderebilmesini sağlayan ilk hareket olarak yapıldı. Sonunda zaten evvelce egemen olan Kuvey’in kurtuluşundan başka bir işe yaramadı. İran ise şer ülke olarak belirlendiği halde hiç aldırmadı,. Saddam’ın varlığı devam etti. Bu da dokuz yıl sonra Irak savaşını açmalarına neden oldu.
Irak savaşının kamu oyuna gösterilen nedenlerinin doğru olmadığı sonra meydana çıktı. Gayenin, zaten olmayan toplu imha silahlarının yok edilmesi, bölgeye demokrasi ve istikrar götürmek oldmadığını artık herkez biliyor. Esas gayenin ABD’nin ekonomik çıkarlarını garantiye almak için, bölgenin kaynaklarını Rusya ve Çin’den evvel kontrole almak olduğunun da inkar edilecek yeri kalmadı.
Bütün bu savaşlarda kararı ABD halkı değil, plitikaciları verdiler. Bazı zaman yanıldıklarından, bazı zaman ülkenin uzunvadedeki çıkarlarının gerekimi inancında olarak, bazen de çok-uluslu şirketler gibi belirli bir kesimin çıkarlarına uygun olduğu için, halkın gıyabında karar aldılar.
Politikacı karar verir halk ölür
Cepheye gidip savaşacak olanlar politikacılar kendileri değil, halkın evlatlarıdır. Karardan sonra onların hiçbir hakkı kalmaz. Emre itiraz, vatan hainliğine dönüşür. Evvelce kişiliği olan bir genç, karar verildikten sonra, satranç tahtasındaki piyondan farkı değildir. Kişiliği boynunda asılı isim zincirideki numaradan ibarettir. Çok zaman kaçtanesinin yok olması kabul edileceği, evvelden belirlenmiştir.
İşte içinde yaşadığımız çağ, bu çağdır. İşte uygar geçinen Batı ülkeleri, bukadar hunhar ve duygusuz olabiliyorlar:
Kore’de: 54,500 batı, 673,000 G.Kore, 2.5 milyon K.Kore, 300,000 sivil, Vietnam: 60,000 batı, 600,000 Vietkong, 1 milyon sivil, Afgannistan: 500 batı, 1500 Al Queda, 5,500 taliban, Irak: 2900 batı, 6,392 Saddam askerleri, 200,000 sivil, bugüne kadar politikacılar yüzünden 5,404,292 kişi hayatını kaybetti.
Kore, Vietnam, Kuveyt, Afganistan ve Irak’da gençlerin ölümüyle, Batı için hiçbir olumlu, belirli, kalıcı bir sonuca varılmadı. Alınan yanlış politik kararlar nedeniyle milyonlar canını verdi.
Hangi uygarlık böyle bir bencilliği doğrulayabilir, böyle bir vahşeti mâzur gösterebilir?
Halk politikacıların kurbanı olur
Sorulması gereken, suçun yanlız politikacılarda olup olmadığıdır. Mûnis, eşitliğe değer veren, çağdaş yaşayan Amerikan halkı olanlardan hiç memnun değil. Ancak; politikacılar uzaydan gelmediğine, halktan çıkmış, halk tarafından seçilmiş, halkın bir parçası okduklarına göre, suçu halkın da paylaşmasını kabul etmek gerekiyor. Yani neticede suçlu olan da, ezilen de halktır.
Toplumlar layik oldukları idareleri seçerler sözünü unutmamak gerekiyor. Kişisel çıkarlar için, hiçbir hayatî değer taşımayan partizanlık tutkuları için, doğru dürüst ne yapacakları belli olmadan başa getirilen politikaciların vebalî, halkındır.
İşte Türkiye iktidarlarının beraber yatağa girmeyi defaatle seçtikleri ABD bu durumdadır. Kör ile yatan/Şaşı kalkar misali, Türkiye uçurumun kenarına gelmiştir, ve alacağı kararlarla nereye gideceğini tayin etmekle karşı karlışıyadır.
OrtakTürkiye
Eski çağlardan beri, savaş kararlarını, krallar, diktatörler ve politikacılar vermiştir. Halkın bir savaş kararı verdiği nadir görülen bir olaydır. İstiklal savaşımız bu nadir olaylardan birisidir.
- DS Osmanlı İmparatorluğunun yıkılarak, Asya ve Avrupada haritaların yeniden çizilmesine neden oldu, başımıza bügün bütün dünyayı felakete sürükleyen Ortadoğu sorunu çıktı. 1. DS’ından doğan yegane olumlu sonuç Türkiye Cumhuriyetinin yaratılabilmiş olmasıdır.
Şerefle yaşamış bir imporatorluktan, şerefle doğmuş Türkiye Cumhuriyeti, seksenüç yıldan beri şerefle barış içinde yaşamıştır. Türk halkı Atatürk’ün Yurtta sulh/Cihanda sulh ilkesine daima sadık kalmış, hiçbir komşusuna kem gözle bile bakmamıştır. Bugün Türkiye ile hiçbir ülke ortak olmaktan çekinmeyecektir.
Ortaklık
Tarafların geçmişteki izleri böyle iken, ABD ile Staratejik Ortaklığı, diğer bir değişle, sözlük manasında, harp uygulamasına dayanan bir ortaklığı kabul etmemizi anlamak ise, kolay değildir. Türkiyenin harp ortaklığıyla ilgisi tamamen milli barış anlayışımıza aykırıdır. Atatürk Yurdu müdafaa için yapılmayan savaş cinayettir demişti. Bizim başkalarının gayelerine hizmet eden savaşlarda ne işimiz olabilir? Bu tutum bütün ilkelerimize, ve karekterimize aykırıdır.
Geçmiş olaylar bize ABD’ye bel bağlayarak yola çıkmış olanların nasıl arkada bırakıldığını kanıtladı. Bu gerçekleri –Bize olmaz, saflığıyla, veya kısa vadeli kişisel çıkarlar, yahut politik ihtiraslar nedeniyle, görmemezlikten gelmek gafletine düşmemeliyiz.
Bu gaflete düşmeye mani olacak tek güç halkımızın gücüdür. Şayet biz bu bilinci yaratamaz, bu gücü halkın kullanmasını sağlayamazsak, başımızda dolaşan felâketler, üzerimizi kaplayacaktır.
Türkiye yanlız bırakılır
Neresinden bakılırsa bakılsın, ABD birşekilde Iraktan paçayı kurtarmaya çalıştığında, bundan evvel olduğu gibi, kendisiyle beraber olanların durumu ona vız gelir.
Bugün Lübnan nedeniyle, İsrail’in korumasında, ABD yanında yer alanlar, Ortadoğuda ABD politikasına hâlâ bel bağlayıp çıkarlar peşinde taviz verenler, kendilerini yok yere düşman ettikleri ülkeler arasında bulacaklar. İşte o zaman bizde de, politikacılar bizim evlatlarımızın savaşmasına karar verecek, o evlatlar da vatan vazifesidir diye kanlarını dökmek zorunda kalacaklar. Bugün bağrımıza bastığımız evlatlarımız da, diğerleri gibi, politikacıların bir sayısından ibaret olacak.
Atatürk’ün ön gayesi vatını düşmandan kurtarmak, egemenliğimizi sağlamaktı. Bugünki zorluklardan kurtulmak için bir Atatürk bekleyemeyiz. Fakat onun verdiği yönde, onun ilkelriyle ilerleyebiliriz. Onun tutumunun, onun yolunun yegâne uygar, çağdaş ve olumlu yol olduğu kanıtlanmış bir gerçektir.
ABD yönetiminin ara seçimlerle geldiği nokta, önümüzde ders alınması gereken, idoloji noksanlığının kanıtı, sadece maddî çıkarların düşünülmesiyle varılmış, utanç verici bir devirdir.
Biraz aklımız varsa, biraz vatanınımızı düşünüyorsak, onun bir tekrarını yurdumuzda yaşamamalıyız.
Muhalefet’e düşen görev
Batı’ya hayran olanların, onların politikacılarının neler yaptıklarını hatırlamaları, belki kendi gerçeklerimizi görebilmelerini sağlar. Şayet halk bu gerçekleri anlamazsa, sonuç evlatlarımızın canlarını vermelerine oy vermekten farklı değildir.
Evladının da bir boyun zinciri üzerindeki numaraya dönüşmesini istemiyorsa, halk Milli İrade’yi eline almalıdır.
ABD yönetiminin bütün yanlış tutumuna rağmen, Amerikan toplumu kusurlarını öğrendiğinde, onların üstüne çıkabilecek kültür ve güçtedir.
Bizim sorunlarımız; kendi gücümüzü bilmemekten, kaderimizi başkalarına teslim etmekten, kişsel çıkarları miili çıkarların önüne almaktan kaynaklanıyor.
Muhalefet’e düşen sorumluluk hiçbir zaman bukadar önemli olmamıştı. İstiklal savaşında Atatürk, halkın inancına, egemenlik arzusuna dayanarak bu milleti kurtarmıştı. Bu politikacıların katılımını sağlamaktan daha kolaydı dersek pek de yanlış olmaz. Politikacılar için alışkanlıklardan kurtulmak zor olabilir. Ancak onlardan vazgeçememenin herşeyin kaybolması olduğu anlaşılırsa, belki değişim daha kolay gelir.
Gereken değişikliğin en etkin olacağı yer de, yeni bir yönetim altında, diktasından arınmış bir siyasi birliğin öncülük yaparak yolu arkadan gelenlere, yeni bir çığıra, açması olmalıdır. Benim arkama gelin çağrısı yanlıştır. Sağ sol diye ayırmak da yanlıştır.
Turgut A. Karabekir
Son yorumlar