Milli irade-3
1848 yazılıp dünyanın ençok okunan metinlerinden biri haline gelen kitapta şöyle diyor:
“Burjuvazi, sürekli genişleyen bir pazara duyduğu ihtiyaç nedeniyle yerkürenin en ücra köşesine kadar gider. Burjuvazi dünyanın her köşesinde yuvalanmak, yerleşmek, ilişki kurmak zorundadır. Burjuvazi dünya pazarını sömürmek amacıyla gittiği her ülkede üretime ve tüketime kozmopolit bir nitelik kazandırır. Buna karşı çıkan gericilerin tepkilerine aldırmadan ulusal senayinin üzerinde durduğu zemini yıkar ve ulusal senayiyi olduğu gibi yok eder. Yok olanların yerini alan yeni senayi kuruluşları artık yerli ham maddeleri değil, dünyanın en ücra köşelerinden ithal edilen hammaddeleri kullanarak üretim yapar. Ürünlerini yalnızca kendi iç pazarında değil dünyanın dört bir yanında pazarlar. Ülke içinde yapılan üretimle karşılanan talep ve isteklerin yerini, uzak diyarlardan ve iklimlerden ithal edilen ürünlere yönelik talep ve istekler alır. Yerel ve ulusal düzeyde kendine yeterlilikten vazgeçen uluslar karşılıklı bağımlılığı benimser……… Kısacası burjuvazi kendi imajına göre bir dünya yaratır.”
Bu paragraf yakın zamanda dünya ekonomisini araştıran bir yazıda da çıktı, kitabı ise kimin yazdığını da anlayanların bol olduğuna eminim. Benim vurgulamak istediğin ne ekonomi yönü, ne de ütopyadan ileri gidememiş olan idoloji yönü.
Yüzellisekiz yıl evvel yapılan bu tarifi bir kelimeyle ifade etmek istersek; karşımıza Batı’nın üstün güçlerinin diğer ülkelerde uyguladıkları ve kürreselleşme adını verdikleri ekonomik hegamonya çıkar. Yazarın tahminleri doğru çıkmış, insanoglu hırsının ve (daha) isteğinin herşeyden önde gelmesine, kapitalizmin büyük güçlerin küçükleri sömürmesi ölçüsüne erişmesine, neden olmuştur. Artık gerçekleri görmemezlikten gelemeyiz.
Yakın geçmişimizde başta Sayın Erol Manisalı olmak üzere, altmışa yakın öğretim üyesi bilim adamının bütün uyarılarına rağmen, AB Gümrük birliğine girmiş olmamızın verdiği olumsuz sonuçlar, olaylara nekadar hesapsız olarak bakıldığının kanıtı değilmidir?
Bügün AB’ye girme hayâli içerisinde verdiğimiz ve vermeye hazırlandığımız tavizlerin, bizi Papa’nın söylediklerinden çok daha fazla aşağıladığı bir gerçek değilmidir?
BOP’nin bölgenin kaynaklarını her ne bahasına olursa olsun kontrol altına almak olduğu, yayınlanmış gayesi içerisinde Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulması ve bunun yurdumuzun doğusunu içine alacak şekilde genişletileceği belirlenmiş iken, bizim hâlâ bu planın uygulanmasına katkıda bulunmamız nasıl kabul edilebilir?
ABD’nin BOP emperyalistik gayelerinin açıklanmasından sonra bile hâlâ ABD’nin kölesi gibi harekete devam etmemiz hayret verici değilmidir?
Demokratik kuralların, insan haklarının birkaç süper güç’ün çıkarları uğruna yok sayılmasına katkıda bulunmak nasıl bir zihniyetin mahsulüdür?
Demokratik kurallar çerçevesinde insancıl olarak çalışabilecek iken, kapitalizm’in bukadar yozlaştırılarak bir süper güçler hegamonyasına dönüştürülmesine seyirci kalanlar, hele hele ona katılanlar ne tür insanlardır?
Dönen bu dolaplar içerisinde Türkiye’nin iradesini yabancıların eline teslim etmiş olması suçunu sadece mevcut yönetime yüklemek ise, sorumluluktan kaçmaktır.
Sadece muhalefet yaparak yetinenleri ileride af etmenin mümkün olmayacağı bilinmelidir.
Aydınlarımızın, yazarlarımızın, ekonomistlerimizin çoğu daha yakın zamana kadar, ve bazıları hâlâ, AB hayalinde, ABD’nin emrinde, IMF’in avucunda, mutluluğa erişeceklerini düşünüyorlar.
TUSİAD bile çıkarları için AKP ateşini körüklemekten kaçınmadı, AB havucuna kandı, Gümrük birliğini destekledi, bütün veriler olduğu halde, çıkarlar ön plana geçti.
Atatürk’ün şu sözlerini hatırlayalım: “……… Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin palanlarıyla yükselebilsin?.. Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
Halk bazen çıkarları, bazen alakasızlıkları, çok zaman ise doğru bilgilendirilmediğinden, oynanan oyunlara seyirci kaldı.
Yazarların ise gazetelerinin statükolarının dışına çıkamaması yerine, halkı doğru bilgilendirmeleri, aydınlatmaları beklenirdi.
Artık şüphe götürmeyen gayelerle hareket ederek vatanın bütünlüğünü ve egemenliğimizi tehlikeye koyanlara karşı yegane yapılabilecek şey; partileri sorunlarımızın önemini çıkarlarının önüne almaya, uyuşma anlayışına, adaylarını en fazla iki parti altında seçime sokmaya, davet etmektir.
Bunu gerçekleştirmek, ancak ve ancak, kamu oyunun basını zorlaması, basının da partileri uyarması, kamu oyunu onlara aksettirmesi ile olabilir.
Vatanın geleceği tek kişi olarak bu yazıyı okuyan sizin elinizdedir.13 Eylülde başlattığım Milli irade kampanyasına katılacağınızı, başkalarını da davet edeceğinizi ümit ederim.
Son yorumlar