ABD Komisyon raporunun ardından ilk on saat

 

Mart ayından beri, beşi demoktalardan beşi de Cumhuriyetçilerden oluşan komisyon tarafından hazırlanmakta olan rapor nihayet Beyaz Saraya sunuldu. Birçoğumuzun beklediği gibi rapor yeni hiçbirşey getirmedi. Yürürlükte olan Bush’un Irak politikasının geçersiz olduğu belirtildi. Komisyon başkanı James Baker’in ifadesine göre, şayet önerilerin uygulaması gerçekleşirse, sonunda Irak’da asayişi yaratmak imkânı ‘doğacak’.

Doğrusu bukadar ümit verici bir sonuca varılmasına sevinmek mi, yoksa ağlamak mı gerekli kestirmek biraz zor.

Washington raporun açıklandığı öğlen saatinden beri bütün kanallar türlü yorumlarla, daha raporun tamamnı okumamış olan politikacıların hiçbirşey ifade etmeyen düşüncelerini tartışmakla dolu. (Yüz sayfalık rapor CNN.com’da tümüyle yayınlandı) Carter zamanında Tahran büyük elçiliğinin ablukaya uğramasından beri, Amerikayı bukadar âciz gösteren herhalde başka bir süre olmamıştı. Bugünki durum âcizlikle beraber komikliğe kadar da gidiyor.

Rapordaki 79 önerinin ana hatları;

ABD güçlerinin kayırsız şartsız çekilmeyeceği,

ABD askerlerinin Irak ordusunu yetiştirmeye ve yönlendirmeye daha fazla ağırlık vereceği,

Irak hükümetinin suniler ve şiiler arasında uyuşmaya varması için daha etkin katkıda bulunması gerektiği,

Irak hükümetinin başarılı olmamasının bedelinin, ABD ordusnun 2008 baharında çekilmesiyle karşılaşılacak zorluklarla ödeneceğinin bilinmesi,

Irak’ın komşularından sorunlara yardımcı olamaları isteneceğini,

Israil ve Filistin sorununun olumlu yola sokulması gerektiği, bildirilmekte.

Durumun ciddiyetini, sorunların nedenlerini hâlâ anlayamamış olmlarının kanıtı ise, bazı kişilerin, -İsrail-Filistin konusunun Irak ile ne alakası var gibi sözler edebilmeleri. Bu da sorunun, ağlanacak gülünç tarafı.

ABD hâlâa ağaçlardan ormanı görmemek havasında. Ortadoğu probleminin temelinde İsrail-Filistin ilişkilerinin yattığını ve sorunun ABD’nin çift standart kullanarak kayıtsız şartsız İsraili koruduğunu söylemeye kimsenin cesareti yok. Hâlâ bu keşmekeşe sokulmuş Müslüman ülkelerin bu gerçeği bilmediklerini varsaymak inanılacak bir tutum değil.

Rapor açıklandığı sıralarda Irak’ta on Amerikan askerinin daha öldüğü haberi de melo-drama üzerine kan döktü.

Vazifesi senato tarıfından dün onaylanan yeni savunma bakanı Roberts M. Gates- Bu savaş bitinceye kadar Irak’tan askerin çekilmesi söz konusu değildir derken, rapor ise 2008 baharında çekilmeyi koşul olarak getirdi.

Diğer yandan bugün yayınlanan bir yazıda, Irak’taki Amerikan kuvvetlerinin baş sözcüsü General William Caldwell IV, tamamen başka veriler ortaya koydu. Ona göre; Irakta bir iç savaş durumu yok. Yapılan yoklamalara göre Irak halkının %89’u sunni ve şii karışımı bir hükümeti destekliyor. Problemleri yaratanlar her ülkede olduğu gibi, bir darbeden sonra ortaya çıkan boşluktan istifade etmeye çalışan fırsatçıların yasa dışı hareketlerinden ibaret. Irak ordusunun ve emniyet güçlerinin yavaş yavaş gelişmesiyle sorunların kontrola alınacağı, ve Al-Quada’nın burada büyük etkisi olmadığı. Değer verilmesi geren bu verilere yansı yok.

Bu aşamada düşman kim diye sormak gerekmez mi? Eğer düşmanlık sunnilerle şiiler arasındaysa, Amerikalılar neden öldürülüyor? Yoksa düşman ABD mi? Yoksa düşman İsrail mi? Bu suallerin cevabı çözümün parçası değil mi?

İran ABD’nin nufuzunu yöreden çıkartmak için bütün kozlarını başarılı olarak kullanırken, buna karşı ABD’nin yapabileceği hiçbirşey yok. Raporun önerdiği askerleri çekmeye tarih belirleme koşulunu İran yörede yardımcı olabilmek için ön garanti olarak istemiş olduğu halde, ABD bunu kâle almamıştı. ABD’nin bunu yapması gerek.

Suudi Arabistan sunnilerin ezilmesini istemekle beraber, şiilerin de güçlenerek İran ile beraber hareket ederek bölgenin gücü haline gelmesi riskini, kenarda tedbirle gözlüyor. Müdahele etmesi olasılığı gittikçe artmakta. Böyle bir dış müdahele yeni bir düşman yarabilir mi sorusunu akla getiriyor.

Suriye henüz çıkarlarının nerede olduğuna karar vermiş değil, üç tarafı birden oynamakta.

Kürtler zaten devletlerinin bütün gereksilerini hazırlamış, ayrılmak için çan atarak bekliyorlar, ilk karışıklıkta bağımsızlıklarını ilana hazırlar.

Türkiye bölgedeki bütün çıkarlarına rağmen, ABD emri olmadan kenarda beklemek zafiyeti içinde sessiz.

Bu keşmekeşte ABD hâlâ hiçbir işe yaramayacak bir rapor peşinde kanadı kesilmiş tavuk gibi ortalıkta çırpınıp evrensel alanda bütün kredilerini yetirmekle meşgul. Hakikatleri kabul etmeyip geçen her gün ile, geri dönülebilmek imkanını zorlaştırıyor.

Çin’in İran olası anlaşmasına parelel olarak Fransa ve Almanya’nın İran’a yaklaşarak ABD’yi tamamen yanlız bırakacağına da hiç şüphe yok.

Yapılması gerekenin imkansz hâle gelmeden; ABD’nin kendine yakışacak büyüklüğü göstererek, yapılan hataları kabullenmesi ve Batı karştı Müslüman, Müslüman eşittir terorist tutumundan vazgeçmesi. İran’ın üçüncü şer ekseni ilan edilmesini unutturacak, onun bölgede etkin bir güç olduğu gerçeğini kabul edip, muhatap yapması. Kesinlikle İsrail’in Filistini tanıyarak, işgal ettiği bölgelerden çıkmasını sağlaması. Çift standart kullanmaya son vermesi. Orada asyişi temin için ABD güçlerinin bir kısmını çalışan bir Filistin hükümeti kuruluncaya kadar, ve ona gereken yardımlar yapılıp işlemeye başlayıncaya kadar, bölge emniyetini ve huzurunu garantilemesi.

Belki o zaman Müslümanlara karşı yaratılmış olan luzumsuz tavır, çektirilen acılar, tedavi sürecine girebilir. Papa ile sözbirliği yapıp dinler arasındaki uçurumu derinleştireceğine, çıkarları peşinde fırsatçı teröristlerle, dinlerine inanaları ayrı tuttuklarını, her fırsatta kanıtlamaları, yardımcı olabilir.

Olumlu sonuca varmak için olumlu yaklaşım hiçbirzaman zayıftan gelmemiştir. Şayet ABD ve AB yarattıkları bu keşmekeşi düzeltmek istiyorlarsa, ilk hamleyi yapmalıdırlar. Demokrasi getriyoruz palavralarını birtarafa bırakmak, sadece hakikatleri konuşmaya başlamak, ilk atılacak adım olmalıdır.

Bu raporla ile, ne Ortadoğu uyutulabilir, ne de Amerikan halkı. Daha on saat geçmeden raporun nekadar boş olduğu tartışılmaya başladı. Bütün bunlar ABD’ye yakışmıyor, ve dahası Amerikan halkı bu aşağılayıcı durumda olmaya lâyik değil.

Rapor ile Bush yönetimi sonuçta başarısız olsa da, bir suç keçisi bulmuş olamaktan şimdilik memnun gibi. Aynı zamanda da Irak’tan çekilmeyi Irak’lıların başarılarına bağlamakla, onları suçlu olarak göstererek çekilmek yolunu sağlamayı yeğlemekte.

Bu tutum da ABD gibi bür süpergüce yakışmıyor.

About The Author