Jeopolitik avantajımız

 

 

Büyük güçlerin, ekonomik çıkarları için bütün kuralları iterek, kürreselleşme adı altında diğer ülkelerin pazarlarını, ve tabii kaynaklarını ele geçirme yarışı içerisindeyiz. Ülkelerin ufak parçalara ayrılarak güçsüzlendirilmesi, daha kolay kendilerine bağımlı, ve mühtaç hâle getirilmesinin, kürreselleşme  oyununun bir perdesi olduğu artık belli oldu. Örneklerini Asya ve uzantısı olan Avrupa üzerinde görmekteyiz.

Büyük güçler, ABD, Çin ve Rusya, uzun vadedeki çıkarları için yem ülkeleri kapmak yarışındalar. Oyunlar diplomasi ve tavizler ile, bunlar çalışmayınca da, silah gücüyle yapılmakta.

Doğu Avrupa, Balkanlar, Türkiye, Ortadoğu, Hazer bölgesi ve Orta Asya ülkeleri, şu anda kapılmaya çalışılan lokmalar. Bu ülkelerrin birçoğunun fazla seçeneği ve direnme şansı yok. Bir güce boyun eğmek zorundalar.

Türkiye ise jeopolitik konumu ve kaynakları nedeniyle, ve bilhassa petrol borularının topraklarımızdan geçirilmesi ile, kimseye boyun eğmek zorunda değil ve eğmeyebilir.

ABD’nin kendisinin ve yatırımlarından ötürü Avrupanın, gelecekteki eknomik çıkarlarını korumak gayesiyle yukarıdaki bölgelerin çoğunda yapmış olduğu girişimler, bunların bazılarının eriştiği kanlı boyutlar, istediğini elde etmemesi ihtimalinin nekadar vahim olarak alımsandığını kanıtlıyor. Yanlız Ortadoğu petrollerini diğer güçlere kaptırması halinde bile ekonomisinin büyük sıkıntılara düşeceğini, ve hatta bu yüzden büyüklüğünü kaybedeceği korkusunda olduğu şüphe götürmez. Tabiatiyle ABD’nin uzantısı haline gelen İsrail’in emniyet ve ekonomisinin yükünü taşıyor olması da durumunu daha zorlaştırıyor.

ABD ve AB, Türkiyenin doğal olarak elinde olan avantajlarına sahip değil.

Avrupadakiler ve Ermenistan hariç, yukarıda belirtilen diğer ülkelerin hemen hepsi ya Türkik kökenlidir veya Müslümandır. Türkiye bu ülkelerin hiçbirisiyle düşman olmamıştır. Hepsiyle çok iyi ilişkiler yürütmüştür. Doğu ile Batı arasında özel bir yerdedir.

Batı ise bütün Müslüman ülkeleri kendisine düşman yapmayı başarmıştır. BOP ve Emperyalist gayeler peşinde oldukça da bu ülkelerin dostluğunu ve uyumunu elde etmesi mümkün olmayacaktır.

Zamanımızın ön planda olan ekonomik gerekçesinin petrol olduğu, ve bütün oyunların kaynakları kontrol altında tutmak olduğu biliniyor.

ABD ve AB, Ortadoğu ve Hazer bölgesinin kaynaklarına mühtaçtır ve  istediklerini elde edemezlerse büyük sıkıntılara düşerler.

Bu gerçekleştiğinde de, ABD süper-güç olmaktan çıkacaktır. Büyük bir olasılıkla o zaman Çin Ortasya devletlerini kazanır, ve hatta Ortadoğuda söz sahibi olan, yeni süper-güç olur.

Türkiye bügün çok önemli (doğruları) ve (yanlışları) yapmakla karşı karşıya bulunuyor. Bugün kartlarımızı doğru oynamamız, bizim avantajlı durumda devam etmemizi sağlar.

Türkiye emperyalist damgasını yemiş olan ABD ve peykleri ile yatağa girmezse, onların korktuğu duruma düşmez. Lübnan’da İsrail’in korumasına katılmak ABD ile yatağa girmektir.

Türkiye benliğini ve taraftarsızlığını muhafaza ettikçe komşularından petrol almak hususunda hiçbir sıkıntısı olmaz. Ortadaoğu ve Hazer bölgesi pazarları daima ona açık olur. Taraf tutulmadığı takdirde ambargo sıkıntısına da düşmemiz olanaksızdır.

Süpergüç olan ABD bile Türkiyenin elinde olan bu avantaja sahip değildir.

Bu nedenle, Türkiye zaten bölgesinde etkendir, güçlüdür ve bu durumunu tekrar kazanması gerekçesi gibi saçma bir probemi yoktur. Zaten var olan birşeyi kazanma bahanesiyle Lübnan’a asker gönderilmesi mantık dışıdır. Var olan bütün avantajımızı yok etmektir.

Türkiyenin Lübnan’a asker göndererek kimseye yaranmaya ihtiyacı yoktur.

Türkiye’nin yapacağı en büyük hata BATI’nın, özellikle ABD’nin, içine düştüğü çıkmaza karışması, ve lekesiz değerini kaybetmesi olur.

Egemenlimizi tehlikeye düşürecek böyle bir kararın başka maksatlarla verilmesi de, affedilemeyecek sonuçlara ulaşır.

 

Kalıcılığı büyük bir sual işareti olan AB’ne üyeliğine en ufak bir taviz vermenin çıkarlarımıza aykırı olduğunu her vicdanı olan biliyor. Bu konunun şantaj unsuru olmasına aldırmamalıyız.

Unutulmaması gereken, BOP içinde ABD’nin çıkarlarına uygun olanın bizim çıkarlarımıza ters düştüğü olmalıdır.

Şayet bize karşı tehdit olarak kullanılırsa, IMF ile olan malî sorunlarımız, bütün Güney Amerika ülkelerinin yaptığı gibi, ertelenip bizim seçtiğimiz bir ödeme yoluna giderek halledilebilir. Böyle bir tutuma karşı ABD çaresiz kalıp, hiçbirşey yapamadığını göstermiştir.

Türkiye bu şantajlara karşı duracak kadar güçlüdür. Gereken, bu gücü her kişinin içinde hissetmesi, egemenliğimizi azimle ön plana almasıdır.

Ortadoğuda hiçbir ülke kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlülüğünü sergileyen, bir Türkiye ile dalaşmaya girmez.

Ancak o zaman bölgede faydalı olabiliriz, ABD’nin kirlenmiş kuyruğunda değil.

 

 

 

 

About The Author