AB ve seçeneklerimiz

 

Kopenhagen zirvesi ardından, evvela kızgınlığımızı belirttik, sonra aklımız başımıza geldi, hiç yoktan iyidir misali, katılmamız hiç değilse bir yıl evvel dikkate alınacak diye sevindik ve bunu da bir başarı olarak yayınladık. Her önümüze çıkan fırsatta hakikatlerden nekadar uzak, hayal peşinde olduğumuzu el-âleme gösterdik. Hâlâ, devekuşu gibi, başımızı kuma gömerek, yaptığımız hataları kimse görmemiştir umudundayız.

ABD nezdinde yaptığımız, baskılar, yalvarmalar neticesi, Başkan Bush’un yersiz müdahalesi yüzünden, AB ile yatağa girmeye çabalarken, ABD nin koynundan, yalvardık. Hem ABD ye taviz verdik, hem de ABD nin üstünlüğünden nefret eden AB deki çevreleri kızdırdık.

Daha evvelce de belirttiğimiz gibi, nekadar hayal etsekde hakikatler değişemez ve hazır olmadığımız için AB bizi alamaz. Biz nezaman hazır olursak, ve onlar bizim eğer hazır olduğumuzu kabul ederlerse, bu da münakaşa götüren bir durum olacaktır, o zaman bizimle konuşmaya girerler ve bizi ileride ancak şartlı olarak almaları imkanı olabilir. Bu on yıl sonra olduğunda, bizim nufusumuz seksen milyona yaklaşacaktır. AB bukadar büyük, ve mevcut azalarına göre orantısız bir ortağı, hâlen belirlemiş oldukları din ve kültür farklarından, ekonomik dengesizliklerden ötürü, tam ortak olarak alamayacaktır. Bu çelişme, onların bizi istememelerine ilaveten, bizim kendimizi tanımamamızdan kaynaklanmaktadır.

Başka bir açıdan bakıldığında, AB’nin on yıl sonra ne olacağıda belli değildir. Yeni azalalığa girecek olan, yardıma mühtaç, eski kominist bloğu devletlerinin kabul edilmiş olmasının AB yi nereye kadar sarsacağını ancak zaman gösterecek. Bu tecrübenin neticesi AB yi nekadar zorlarsa, bizim kabul olmamız okadar daha fazla zor olacak. AB tek devlet hayaliyle kurulmuş bir toplumdur. Buradaki esas arzu ve gaye, bugüne kadar almış oldukları hayatî yardımlardan ötürü doğmuş olan aşağılık duygusu nedeniyle, ABD karşısında eşit bir güç haline gelmektir. AB sadece bir ticaret anlaşmaları birliği değil, milli birlik esasına göre, ABD modelini esas almış olan, yeni bir memlekettir. Bence bu birleşmenin çalışıp çalışmayacağına ciddi bir şüphe ile bakmak gerekir. Bu ışık altında, bir AB politikası belirleyip, AB’ye girip girmemeyi halkın oyuna sunmamış olan Turkiye’nin, öncelikle, hangi tarafta olması gerektiğine dikkatle karar vermesi yerinde olur.

Halen ABD ile komşuları, Kanada ve Meksika arasında 1994 yılında NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) kurulmuş ve bu nedenle bu ülkeler arasında bir serbest bölge oluşturulmuştur. Meksika bundan çok büyük istifadeler sağlamıştır.

Ayrıca Orta Doğuda, ABD ile İsrail ve Ürdün arasında da Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) yürürlüktedir. Türkiye için bu hazır pazarlarda yatırımlar yapıp, ABD pazarına girmek bir yol olabilir. Türkiye’ye yerleşim olarak yakın olan bu ülkelerin ABD nezdindeki avantajlı durumları bizim için çok mühim fırsatlar yaratmaya hazır gibi görünmektedir. Turkiye için, STA anlaşmasına girmek kısa vadedeki ilk hedef olmalıdır. Buna bir kadamede erişemesek bile, bu ülkelerde üretici olarak bulunmamız bize çok geniş fırsatlar sağlayacaktır.

AB halen bir Hiristiyan klübüdür, egemenlikleri birleştirmek gayesiyle kurulmaya çalışılan bir toplumdur. STA ise halen üç büyük dini kapsayan, sadece ticari gayesi olan bir ortaklıktır. AB ye girebilmemiz uzun vadede şartlı bir şekilde olabilecek bir evliliktir. STA ye katılabilmemiz ise, yakın zamanda gerçekleşebilecek, egemeliğimizde, ve sosyal yapımızda değişiklikler beklemeyecek, sadece bir ticaret anlaşmasıdır.

ABD ile ilişkilerimizin en kritik, ve bizim leyhimize yön aldığı bu dönemde, AB hayâli peşinde koşacağımıza, STA gerçeği üzerinde gücümüzü harcamamız kısa vadedeki çıkarımıza uygun düşmektedir. İçinde bulunduğumuz durumda uzun vadedeki bilinmeyen sonuçları beklemeye ne ekonomik durumumuzun nede halkımızın gücünün mevcut olmadığını da unutmamamız gerekir.

Uzun vadede ise, AB’nin tokadını yemeden, şerefimizi koruyarak, kendimizi düzeltmek olgunluğunu gösterebilirsek, şartlı da olsa, istediğimiz takdirde, zaten bizim kabul olmamıza bir engel kalmayacaktır. Bugün yapılması gerekeni yapmak, yarına hazırlanmamıza engel değildir.

ABD içerisindeki musevi gücü artık hiçbir şekilde azalamaz. Bu nedenle, İsrael ile ABD arasında yapılmış herhangi bir ticari anlaşmaya aynı şartlarla katılan bir ülke için de, ticari bakımdan, zararlı çıkmak mümkün olamaz.

AB sevdasında koşarken, egemenliğimizin herşeyden önce gelmesi gerektiğini ve körle yatanın şaşı kalkacağını unutmayalım.

 

About The Author