Doğma’dan Bilim’e

“Biz daima gerçeği arayan ve
onu buldukça,
bulduğumuza inandıkça,
ifade etmeye cesaret eden adamlar
olmalıyız.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Önsöz

 

Her ülkenin geleceği, gençlerinin bilinçli yetiştirilip yetiştirilememesine bağlı. Kendi ülkesinin tarihini, diğer ülkelerle olan geçmişini bilmeden yetişen gençlik, geleçeğini kontrolden, hatta belirlemekten yoksul olacak. Nasıl bilgi bankası boş olan, fikir üretemez ise, geçmişi bilmeyen geleceği düşünemez. Her ülke, zaman zaman huzur ve zorluk dönemleriniden geçer. Zorluk dönemlerinde halkının, özellikle gençlerinin bilinçli olması felaketler olagelmeden önleyebilmelerini sağlar.

Türkiye bugün büyük sıkıntılar, ve aşılması güç zorluklarla karşı karşıya. Gençliğimizin bu yükün altından kalkacak yetenekte yetiştiriip yetiştirilmediği büyük bir sorgu işareti. 30’lu, 40’lı yıllarda biz gençken, birinci Meşrutiyetin önemi bizlere nekadar uzak ve etkisiz geliyorduysa, onlara da İstiklâl savaşımızın önemi, Atatürk’ün gerçek anlamı, okadar uzak geliyor. Çoğu tarihimizi bilmiyor. Esaret içinde yaşayan bir millet olmamıza yakın gelmemizden henüz bir yüzyıl bile geçmemiş olmasını, göremiyorlar. İçine düşülmekte olan zorlukların derinliğini kavramakta zorlanıyorlar.

Bizim, zorlukla kurtulduğumuz sıkıntılardan sonra eğitime en büyük önemi vermemiz gerekirdi. Başarılı olamadık. Bütünlüğümüze karşı hızla gelişmekte olan olaylar başaramadığımız eğitimi tamamlamamız için bize yetrli zaman vermiyor.

Yeteneği olan her kişinin kendisine düşen aydınlatma seferberliğine katkıda bulunmasından başka da çaremiz yok. Büyük sıkıntılara savaşabilmeye hazırlıklı olmak için olağanüstü bir gayretle bilinçlenmemiz gerekiyor. Bunu bugüne kadar başarılı olamamış devletten beklemekte de yarar yok. Her kişi’nin elinden geldiği kadar bir diğerini bilgilendirmesi, aydınlatması olumlu bir yaklaşım olur. Bu kapsamda Sayın Turgut Özakman’ın, Çılgın Türkler ve Çanakkale kitaplarının her okulda sorunlu okunması da çok yerinde olacaktır.

 

Babam Atatürk kuşağından 1886 doğumlu, annem de 1901 doğumlu idi. Onlar hem Osmanlı İmparatorluğunun son yıllarını yaşadılar hem de Cumhuriyetin kuruluşuna katıldılar. İstanbulun düşman çizmeleri altında ezilmesi,  yurdumuzun hemen hemen her köşesinin işgâli, onların gözlerinin önünde oldu. Bu acıları yürekleri yanarak çektiler. Sultanların yetersizliğini, son padişah Vahdetti’in düşmanlara sığınmasını, Padişahlardan dâima nemalanmış olanların vatanı sattıklarını, ihânetlerini, göz yaşlarıyla seyrettiler.

Babam, genç bir subay olarak evvela Balkan harbinde, sonra İstiklâl Savaşında çarpıştı. Annem savaşa, evvela okulunda yaralılarımıza sargı bezi hazırlayarak başladı. Babam son İstanbul hükümeti tarafından Anadolu kuvvetlerine silah kaçırmak suçuyla idama mahkum olup Anadoluya yayan kaçtı. Annem, Mustafa Kemal’in ikmâl yolu İnebolu’nun karlı, yolsuz dağları üzerinden kucağında bir bebek Ankara’ya çephane taşıyan kağnıların yanında geldi.

Bir dayım aklı kıt, ihtirası bol Enver Paşanın ordusunda Kafkas dağlarında hastalıktan açlıktan yarı ölü durumda zorla canını kurtarabildi. Diğer dayım Fizan’nın çöllerinde neredeyse genç yaşta ölüp kalacaktı. Her ikisi de eğitimlerini yarıda bırakarak sözde vatan korumasına, yok yere perişan oldular. Hayatları boyunca unutamadıkları yaralar açıldı.

O zaman muazzaf bir subay olan amıcam, Mustafa Kemal yanlısı olduğu anlaşılınca idama mahkum oldu ve asılmak üzere beyaz gömlek giydirilmişken, Topkapı sarayının hapishanesinin arka penceresinden, hayatının son saatlerinde, kaçırılarak Anadoluda oluşmaya başlayan kuvvetlere katıldı.

Onlar, gençliklerini çökmekte olan ve utanç duydukları bir idarenin, itibar ve şerefini yetirmiş bir milletin vatandaşı olarak geçirdiler. Açlık ve hastalık yaşadılar. Düşmandan hakaret gördüler. Malları gasp edildi. Gururları düşman çizmesi altında ezildi. O düşman, aynı düşman bugün değişik bir çizmeyle yürüyüşe geçmiş geliyor.

Ben ve kardeşlerim, taptaze bir Cumhuriyet’in çocukları olarak, özgür bir milletin evladı, özerk ve şerfli bir idarenin vatandaşları olaral doğduk. Çocukluğumuz da, gençliğimiz de, özgür ve şerefli bir milletin vatandaşı olarak geçti. Atatürk’ün dehası sayesinde ve ona yardımcı olan bu milletin fedakâr evlatlarının, hiç çekinmeden kanlarını, canlarını bizim özgürlüğe kavuşmamız için vermeleri sayesinde, Türklüğümüzden şeref duyarak büyüdük. Tek aylı, tek yıldızlı kırmızı bayrak bizim için şeref ve helecan kaynağı idi. Hiçbir dış gücün bizi alt edemeyeceğine inanmış olarak olgunluk çağımıza eriştik.

Çocukluğumuzda, bize doğuşumuzdan 20-30 yıl önceki eskilerden bahsettikleri zaman anlatılanlar bize çok uzaklarda kalmış hikayeler gibi gelirdi. Onların çektikleri acıların derinliğini biz hiçbirzaman gereği gibi değerlendiremedik. Çünki o zaman güven ve huzur içinde yaşamaktaydık. Bunları ancak olgunlaştıktan sonra düşünebildik.

Bizim yaşadıklarımız şimdiki gençlik için seksen yıl geride kaldı. Onların bu ülkenin ne zorluklarla kurulduğunu hissetmeleri mümkün değil. Anlamaları ise ancak özel araştırmadan sonra mümkün. Yaşlılarla günümüzün sıkıntıları konuşulduğunda bezgin ve usanmış olarak bakıyorlar, bildikleri şeyleri duymaktan sıkılmış görülüyorlar. Gençler ise tamamen habersiz boş boş bakıyorlar. Çoğunun, geçmişle ne ilgisi var ne de öğrenmek hevesleri. Günün sıkıtıları onlara yetiyor.

Nereden geldiklerini bilmedikleri gibi, nereye gitmekte olduğumuzu da idrak edecek tarihî bilgileri yok. Genellikle dünyaları yalan yanlış gazete ve TV haberlerine kısıtlı kalıyor. Halbuki şimdi Türkiye’de hiçbir zaman olmadığı kadar bol kitap yayımlanıyor. Edinmek isteyene, kaynaklar kolayca erişilecek yerde hazır bekliyor. Buna rağmen biz milletçe en az okuyan toplumlardan birisiyiz. Okuma yazma bilenlerin sayısı benim çocukluğumda yüzde onlarda iken şimdi yüzde seksenlerde. Amma okuma yazma bilmek eğitimli olmak değil. Okumak, bilgi edinebilmek değil. Nasılki birçok insan bakar da görmez se, birçokğu da okuyabilir, amma bimez. Târihini bilmeyen, târih bilmeyen, başka ülkelerin de târihini bilmeyen, hiçbir zaman geleceğini planlayamaz. Yâni kendi geleceğini hazırkamaktan yoksundur.

Böyle olanlara, başkaları onların geleceklerini hazırlarlar ve özgürlük adı altında kul’luk yaşatırlar. Kul hâline düşenler de hayal aleminde yeniden bir Atatürk gelsin diye bekleyip dururlar. Yahutta, sonunda esareti kabul etmek zorunda kalırlar.

Onlar sanki bu hiçbir zaman olamazmış gibi düşünüyorlar. Bilmiyorlar ki, benim babam da çocukluğunda Osmalı İmparatorluğunun yirmi yıl içinde düşmana teslim olacağını aklına getiremezdi. Amma oldu. Gene de olabilir. Onların bunu anlaması lazım. Bu anlatmak, öğretmek, bizim görevimiz. Onlara karşı olan sorumluluğumuz. Vatan borcumuz.

 

Yeni gençliğin nekadar yanlış temel bilgilerle karşı karşıya olduğu beni korkutuyor. Gençliğin içine düşürülmüş olduğu durum zaten onların eskiyi deşmelerine, anlamaya çalışmalarına ortam yaratmıyor. Yarım yüzyıldır halk güdümlü bir dış propaganda ile, yanlış bilgilerle dolduruluyor. Eksik bilgi, yanlış bigilendirme, kasitli ters haber vermek ve bu yöntemleri basın ve TV ile kullanmak, halkın eğitiminin yerini almışa benziyor. Çok kişi kulaktan dolma bilgilerle, olayların temelni bilmeden konuşuyor, daha kötüsü inanca varıyor.

Yanlış inançla da, yanlış kararı almak doğallaşıyor. Yaratılan sanal ortam gerçek ortamın yerini alıyor. Gerçek dünya sanal dünyaya dönüşüyor.

Çoğu benim gibi yaşlı olan yazarlarımız, Lorel ve Hardy’nin aynı 25 kuruşla akşama kadar birbirlerine dondurma satması gibi, kendi anlayacakları konuları kendi çevrelerine kısıtlı kalan bir dille tekrarlayıp duruyorlar. Olayları tek yönlü görüşle aktararak, verilen bilgilerin arkasında var olan karşıt gerçekleri saklamış oluyorlar. Okurlarına düşünce ve seçme şansı vereceklerine, kendi tutkularını aşılamaya çalışıyorlar. Çok zaman günlük ayrıntılar içerisinde, temel sorunlar dile getirilmiyor, hatta unutuluyor, unuttutruluyor.

 

Bu kitapta, ayni şeyleri duymaktan bıtkınlık getirmiş olanlara değil, gerçeği görmek için yaşamları olmamış, araştırmaya vakti olmayan, bizden genç olanlara sesleniyorum.

Onlara, zararlı olmayacak kadar özetlenmiş bir halde, bizi ençok etkileyen konularda bilgi vermek istiyorum. Yaptığım bu özetleme içerisindeki temel bilgilerin onların ilgisini uyandıracağını ve konular üzerinde araştırmak, öğrenmek, daha etraflı bilgilere erişmek isteğini doğuracağını ümit ve arzu ediyorum.

 

Turgut A. Karabekir