Din bölücü mü?

Remove the row

Column: 1

 

Cumhuriyetin kuruluşu ile dinî bir yönetimden kurtulan toplumumuz, dini tahrif edip çıkarları için kullananlar tarafından bölündü. Bu bölünme yobazlar ve bilgisizler tarafından halka kasten Atatürk düşmanlığı olarak yansıdı ve halk ikili aldanmış oldu.

Günümüzdeki karmaşa, bölünme ve sıkıntılarımızın sosyal bakımdan nedeni de, halkımızın Atatürk sevenler ve onun ismini bile telaffuz etmek istemeyecek kadar karşıtlar olarak, ikiye ayrılmış olmasıdır.

Yanlış olan her şeyi düzeltsek te, bu bölünmeyi yok edip bütünleşmiş bir toplum olmazsak, içinde olduğumuz fecî durum büyür ve yok olmamıza gider. O nedenle diğer yanlışların düzelmesini beklemenin anlamı yoktur. Yıllardır düzeltilmiş olması gereken bu bölünmüşlüğü daha fazla çöküş olmadan düzeltmek için,  her kesimde gereken bütün gayreti göstermeliyiz.

Bu yazımda düzelme yolunu, nefret ettikleri kişinin kendi sözleriyle başlayarak, çıkış yolu örneği vereceğim.

İşte Atatürk’ün bu konuda büyük açıklıkla, bilinçle söylemiş olduklarından aydınlatıcı birkaç örnek:

“Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldatmışlardır. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, … Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden harap eden kötülükler hep din perdesi altındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar.”

Halkın anlamadığı dilde okuduklarını, başkalarından doğruluğunu bilmedikleri sözlerini dinleyerek hareket ettikleri ve uydurma kurallara inandıkları için de:

“Kur’an’ı Kerim dinliyorsunuz, onun peşinden gidiyorsunuz, ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Bir insan inandığı, peşinden gittiği bir şeyi anlamaz mı?”

 “…. Biz Kur’an’ı duvara asmışız, ancak tören olarak okuyoruz. Vaazlarda da din derslerinde de, mukabelelerde de, ölülerin ruhları için de onu hep musiki ile duygulanmak için okuyoruz. Aklımızla da anlayıp davranış geliştirmek için ise, başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz.”

“Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” darken Atatürk yalnız başka ülkelere bağımlılık nedeniyle özgürlüğü kaybetmiş olmayı kast etmedi. Çünkü yanlış inanç bağımlılığının, ruh esâreti ve insanın kişiliğini yok eden karanlık olduğunu söylüyor:

“Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”  

“Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır.”

“Türk Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat onun ne olduğunu anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.”

Column: 2

 

“Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir. Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir. Türkiye Cumhuriyetinde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinî merasimi de serbesttir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, terakkinin ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalmamış şark kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz”

“Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası vardır ki din, Allah ile kul arasındaki kutsal bir bağlılıktır. Dinden maddî çıkar sağlayanlar alçak kişilerdir. İşte biz bu duruma karşıyız. Buna izin vermiyoruz.”

“Milletimizin içinde hakiki ulema, ulemamız içinde, milletimizin haklı olarak iftihar edebileceği âlimlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil ilmî kisve altında ilmî hakikatlerden uzak, lüzumu kadar gelişmemiş, ilim yolunda hakkıyla ilerleyememiş, hoca kıyafetli câhiller de vardır.”

Değerli okurlarım, dini toplumunun önemli temel bağlayıcı öğesi olan bir toplum, bu kadar derin bir ayrılığı oldukça kalkınamaz ve parçalanmış olmaktan ötürü her zaman başkalarına yem olmaya mahkûm olur.

1950’den beri hortlayan ve her yıl artan bu bölünmüşlük, dinin yanlış bilinmesi ve Atatürk’ün kasten yanlış tanıtılması nedeniyle olageldi.

Buna karşı bu güne kadar bilinçli olarak, doğruyu anlatan ve dogmayla yaşayan insanların doğruya gelmesini sabırla bekleyen kapsamlı bir çalışma ve kampanya yapılmamış olmasını hayretle karşılıyorum. 72 yıl geç kalmanın bedelini biz şimdi ödüyoruz!

Umarım ki değerli yazarlarımız, tarihçilerimiz ve muhalefet bu konuyu milli bir sorumluluk olarak ele alırlar ve halkımızı bilgilendirirler. Yapılması gereken, Atatürk’ün bu konuda bütün söylediklerini içeren ufak bir kitap bastırılması ve halka bedelsiz dağıtılmasıdır.

Her zaman olduğu gibi halkımızı bilgilendirmeyi basının katkısı olmadan yapamayız. Atatürk’ün sözünü bininci kere de olsa basına hatırlatmak zorundayım: “Basın ulusun ortak sesidir. Bir güç, bir okul, bir yol göstericidirdiye uyardığı ve yol gösterdiği unutmamalı.

Yapılacak kampanya ile toplumun bölünmüşlüğünü azaltmakta başarılı olacağımıza ve huzurlu bir ülke olmak yoluna gireceğimize hiç şüphem yok.

Din bölücü değil. Bölücü olan, neden bölünme olduğunun yeteri kadar anlaşılmamış, anlatılmamış ve düzeltmek için yeteri gayret yapılmamış olmasıdır.

Kaynak: Atatürk’ün söylev ve demeçleri/Harika Yamak.

Column: 3

 

 

 

Cumhuriyetin kuruluşu ile dinî bir yönetimden kurtulan toplumumuz, dini tahrif edip çıkarları için kullananlar tarafından bölündü. Bu bölünme yobazlar ve bilgisizler tarafından halka kasten Atatürk düşmanlığı olarak yansıdı ve halk ikili aldanmış oldu.

Günümüzdeki karmaşa, bölünme ve sıkıntılarımızın sosyal bakımdan nedeni de, halkımızın Atatürk sevenler ve onun ismini bile telaffuz etmek istemeyecek kadar karşıtlar olarak, ikiye ayrılmış olmasıdır.

Yanlış olan her şeyi düzeltsek te, bu bölünmeyi yok edip bütünleşmiş bir toplum olmazsak, içinde olduğumuz fecî durum büyür ve yok olmamıza gider. O nedenle diğer yanlışların düzelmesini beklemenin anlamı yoktur. Yıllardır düzeltilmiş olması gereken bu bölünmüşlüğü daha fazla çöküş olmadan düzeltmek için,  her kesimde gereken bütün gayreti göstermeliyiz.

Bu yazımda düzelme yolunu, nefret ettikleri kişinin kendi sözleriyle başlayarak, çıkış yolu örneği vereceğim.

İşte Atatürk’ün bu konuda büyük açıklıkla, bilinçle söylemiş olduklarından aydınlatıcı birkaç örnek:

“Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldatmışlardır. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, … Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden harap eden kötülükler hep din perdesi altındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar.”

Halkın anlamadığı dilde okuduklarını, başkalarından doğruluğunu bilmedikleri sözlerini dinleyerek hareket ettikleri ve uydurma kurallara inandıkları için de:

“Kur’an’ı Kerim dinliyorsunuz, onun peşinden gidiyorsunuz, ama ne dediğini anlamıyorsunuz. Bir insan inandığı, peşinden gittiği bir şeyi anlamaz mı?”

 “…. Biz Kur’an’ı duvara asmışız, ancak tören olarak okuyoruz. Vaazlarda da din derslerinde de, mukabelelerde de, ölülerin ruhları için de onu hep musiki ile duygulanmak için okuyoruz. Aklımızla da anlayıp davranış geliştirmek için ise, başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz.”

“Bağımsızlık ve özgürlük benim karakterimdir” darken Atatürk yalnız başka ülkelere bağımlılık nedeniyle özgürlüğü kaybetmiş olmayı kast etmedi. Çünkü yanlış inanç bağımlılığının, ruh esâreti ve insanın kişiliğini yok eden karanlık olduğunu söylüyor:

“Vicdan hürriyeti mutlak ve taarruz edilmez, ferdin tabii haklarının en mühimlerinden tanınmalıdır.”  

“Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır.”

“Türk Kur’an’ın arkasından koşuyor; fakat onun ne olduğunu anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın.”

About The Author