Halkımız

Remove the row

Column: 1

Halkımız

Kendisini tanımıyor.

Kendi gücünü bilmiyor.

Gösterilene bakmaya, verileni kabule, söyleneni yapmaya alıştırılmış.

Bu nedenle elinde olan gücü kullanmıyor, eziliyor ve sıkıntıda yaşıyor.

Yukarıdakilerin her birinin gerçek ve doğru olmadığını kanıtlayabilecek varsa duymak isterim.

Atatürk gelinceye kadar Anadolu halkı / köylümüz orduya asker üretmek için kullanılmış. Aynı zamanda da aşağılanmış! Atatürk’le beraber yerini tanımaya başlamış ve değer verildiğini görmüş. Atatürk’ten sonra gene kenara itildi ve çiftçiliğinin önemi bile zihinlerden ve varlığından silinme sürecine sokuldu. Sonraki yıllarda hiçbir zaman kendisinin ülkedeki önemli yeri ona anlatılmadı ve onu bilmedi. Hâlâ bilmiyor.

Köylerden şehirlere göçenlerin çoğu kayıp. Onlar ne şehirli ne köylü. Bence bu, ülkemizin maruz kaldığı en büyük kayıplardan ve en önemlilerinden.

Şehirlimizin bir kısmı Padişahların onlara çoban yaptıkları devrinden kalma alışkanlıklarla, sadece itaat edip, verileni kabullenenler.

Diğer bir kısmı bilgisiz okumuşlar. Ne yapmaları gerektiğini ve nasıl yapılacağını bilmiyorlar. Sessiz seyirciler.

Başka bir kısmı yüksek eğitimli, kimi dışarıda bulunmuş. Onlar ülkenin aydınları diye bilinmesi gerekenlerin üst dizeyi. Amma okumakla aydın olunmadığı gibi, ülkeye faydalı birey de olunmuyor. Birçoğu da zâten kendisini tanımadığından, aydın olmadığının farkında değil. O nedenle de ülkeye hiçbir katkısı yok. İlk fırsatta ülkeden kaçmak hevesinde. Aynen 60 yıl önce, maalesef benim yaptığım gibi.

Bu gurupların kendilerini tanımaları için öncelikle diğer gurupları da tanımaları gerek. Amma ne köylü aydının ne olduğunu biliyor ne de sözde aydın köylüsünü tanıyor. Zâten ona önem bile vermiyor. Önem verse şüphesiz bu yazılara gerek kalmazdı.

Halkın güçlü olması demek, yönetimlerin gücünün azalması demek. Yâni demokrasi hayâlinin gerçek olması demek. Hangi sömürücü yönetim bunu ister ki? En ileri ülkeler dâhil her birinin en korktuğu halktır. Halkın gücünün yıkılmaz, yenilmez olduğunu anlamışlardır. Onun için ağızlarına bir emzik (1) verilir ve sakinleştirilmeleri, kontrolleri sağlanır.

Toplumumuz yüzyıllardır bu şekilde eğitilmiş ve yönetilmiş. Bu nedenle de son zamanlarda padişah, Halk koyun sürüsü ben de onların çobanıyım” demek saygısızlığını gösterirken, bir gerçeği de ifade etmiş sayılır.

Kusur kimde?

Kusur tabii ki elinde bilgi ve güçlü olanda. Güç yönetime teslim edilmemişse, bilgili olanda. Yâni halkın aydın olması gereken kısmında. Diğerlerine öncü, önder ve örnek olmaları gerekenlerde.

Column: 2

Ancak bunu yapması için öncelikle aydın’ın (!) kendisini tanıması gerekir. Bizim sözde aydınımız, Atatürk’ten sonra onun yolundan ayrılmış, başkasına benzeme hatâsına düşmüş ve kendini bilmez olmuş. Bu olunca da dağılmış ve ülkesine olan sorumluluğunu, bağlılığını, hattâ sevgisi yetirmiş. Bu nedenle diğerlerine örnek olacak, yanlış yapanlara doğru yapmasını isteyecek, doğal sorumluluğunu kullanamıyor.

Hep başkasının yaptıklarından yakınmak ve başkasının düzeltmesini beklemekle yetiniyor.

Böyle olunca da diğer kısımlardaki halka doğru yolu gösterecek, öncü olacak kimse kalmıyor. Kalan da yeterli olamıyor.

Çözüm nedir?

Çözüm tabii ki yönetimde olamaz. Çünkü sorunu yaratmış olan zâten yönetimler. 80 yıldır gelen geçen ve sorunu kronik hâle getiren yönetimler!

Çözüm, bir avuç ta kalmış olsa, ülkenin gerçek aydınından gelmeli. Aydından basına, basından halka açılmak, bilgilendirmek: Halka; halkın değerini, gücünü, Köylüye; köylünün değerini, yerini, öğretmeli.

Şunu da unutmayalım ki; basının etkisiyle en kötü şeylerin olabildiği gibi, en iyi şeylerin de olduğu evrensel bir gerçek.

Basının devamlı katkısı ve konuları gündemde tutması olmadan da, hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığı korkunç bir gerçek.

Bu çağda henüz aynı çevrelere etkili olmasa da, yaygın olduğu sahada sosyal medyanın etkisini de ilave etmek gerekiyor. Sosyal medya gündeme gelmesine yardımcı olduğu kadar, gündemde kalmasında da etkili oluyor. Gençlerin elinde olan bu ortamın da bilgilendirilmesini yapacak, fikirleri yayacak gene ümit bağladığımız bir avuç aydın.

Ne yazık ki sorunumuz bir aspirinle tedâvi edilebilecek gibi değil. Uzun ve zahmetli, bilgili, bilinçli ve sebatlı bakım gerekiyor. Topluma yapılmış olan tahribat çok derin ve yaygın. Yılların hatâlarını temizlemek için bilgi ile yaklaşmak ve adım adım eğitmekten başka yol yok.

Ben bunu yapabilecek kadar gerçek aydınımızın olduğuna inanmak istiyorum. Onları uyandırırsak gâyeye erişebileceğimizi düşünüyorum. Dünyâda bunun çok örnekleri var. Bir tek kişiden bile mucizeler çıkabiliyor ve inanılmayacak başarılara erişle biliniyor. Bu ülkeyi Atatürk kurtardı. ABD’de MED örgütünü bir tek kadın kurdu ve yasaları değiştirdi. 70’li yıllara kadar ABD yargı sisteminde var olan utanç verici geriliği temizlemeyi, başlangıçta avukatlık bile yapmasına imkân verilmeyen bir tek kadın, Ruth Ginsburg başardı ve sonra Supreme Judge oldu.

Ya siz bizim aydınlarımız, neredesiniz?

Bu ülkenin size ihtiyâcı var!

Eğer biz ne yapabiliriz diye soruyorsanız, kendinize sorunuz –Ben bu yazıları kaç kişiye gönderdim diye!

  • Emzik=Pacifier=Yatıştırmak, kontrol altında tutmak.

Column: 3

 

 

About The Author