Saygı
Saygı, kişinin varlığının, niteliğinin, yeteneğinin, özelliğinin, itibârının farkında olunması, haklarının tanınması ve korunmasıdır.
Saygı, hayvanların yaşam haklarının, tanınması ve var oluşlarının korunmasıdır.
Saygı, toprağın değerinin, yaşamımızdaki öneminin, kırılganlığının, tanınması ve korunmasıdır.
Saygı, bitkilerin varlıklarının, yaşamımıza önemlerinin, güzelliklerinin, tanınması ve korunmasıdır.
Saygı, örf, âdet ve gelenekler gibi, çevreden ve âileden gelmesi doğal olduğu kadar, sonradan da öğrenilmesi beklenen, uygar kişiliğin olmaz olamazıdır.
Biliyoruz ki kişinin göstermesi gereken bu saygılar, kendi varlığına ve varlığının nedenlerine saygılı olmayandan, zaten beklenemez.
Bazı ülkelerin halkları uygarlaşırken, saygılı hareket etmeyi de öğrendiler. Bazı ülkelerin halkları da, saygılı hareketi uygarlığa geçme çabasında yetirdiler.
Kapitalizme alet edilmiş 20. Yüzyıl’ın demekrasisi, hazır olmayan toplumumuza girinceye kadar, biz birbirimize saygılı hareket eden bir toplumduk. Demokrasi ve uygarlık yolunda başarısız çabalarken, diğer birçok özelliğimiz gibi, saygıyı da yozlaştırdık. Özellikle, okumuşunda ve şehirlisinde, gösterilmesi hemen hemen yok olan saygı, câhil damgasını vurmaya hazır olduğumuz köylümüzde bir mikdar hâlâ var.
Bu yazıda saygı’nın bütün yönlerini analize yer olmadığından, geçen dört yazımın kapsamında, yöre’ye ve doğa’ya karşı olması gereken saygı’ya değinelim.
Kendisine saygısı olmayan, canını, malını ve çocuklarını bile tehlikeye atabilen kişiden, yöre’ye ve doğa’ya saygılı olmasını beklemek akılcıl olmuyor. Amma, ısrarla üzerinde durmamız gereken bir kaçınılmazımız. Çünki içinde yaşadığımız yöre’yi, içinde yaşanamaz hâle getirmeye, yok etmeye devam ettikçe, varlığımızı yok etmekte olduğumuzu vurgulamamız gerekiyor.
İçinde yaşadığı doğa’yı, insanoğlu kadar yok etme çabasında olan başka hayvan yok! İnsanoğlu her hayvandan daha tahribkâr! Yaşam şartları değiştiğinde hayvanlar başka bölgelere göç ediyorlar. İnsanlar ise, harab ettikleri yörelerinin ve doğanın içinde yaşamaya, felâket çukuruna düşünceye kadar devam eden körler.
Her olumun, bireyin varlığından ve yaptığından olageldiğini ve özyönetimin esas olduğunu savunuruz. Ancak, bireyin kendi yaşamını ve varlığını koruyamaması hâlinde, yaptırımların yukarıdan gelmesinin kaçınılmaz olacağını göz ardı edemeyiz.
Uygar olması beklenen birçok ülkede bile, doğa’ya saygı göstermeyen çok. Yaşam koşullarımızdan ötürü her geçen gün daha derin yaralar alan çevremizin, en ilerlemiş olan ülkelerde bile var olduğu bir çağda yaşıyoruz. Durum böyleyken, bir gün gelip insanların kendiliklerinden yörelerini ve doğayı koruyacaklarını beklemek, ütopya peşinde koşmaya dönüştü.
Yaptırma ile hayatımızı, varlığımızı, geleceğimizi korumaktan ve garantiye almaktan başka bir yol olsaydı, zaten bu günlere gelmemiş olurduk!
Doğal kaynaklarımızı yok etmekte devam edersek, başka ülkeler bizim doğanın dengesini bozarak varlıkları yok etmemize göz yumsalar bile, biz bu ülkede özerk ve özgür bir hayatı devam ettiremeyiz.
Gereken bütün önlemleri ivedelikle alarak:
Doğal kaynaklardan yenilenebilir enerji üretmeyi hızlandırmalıyız, (3 Eylül târihli yazım)
Sulak alanlarımızın, nehirlerimizin pislenmesine ve kurumasına engel olmalıyız, tarım alanlarımızı kurumaktan kurtarmalıyız, (10 Eylül târihli yazım)
Hayvancılığımızı geliştirmeliyiz, Çiftçimizin kalkınması için gereken bütün yardıma, öncelik vermeliyiz, (17 Eylül târihli yazım)
Çiftçinin yetiştirdiği ürünün, aracılar tarafından sömürülmesine engel olmalıyız. Tarım’ın, aracıları değil, öncelikle çiftçiyi kalkındırmasını sağlamalıyız.
Çiftçiye çağdaş eğitim verip, makinalaşmasını ve az emekle çok kazanmasını sağlamalıyız,
Çiftçinin kooparatiflerle bağlantısını kurarak, daha verimli çalışabilmelerini sağlamalıyız.
Bunlar yaşamımızın ve özgürlüğümüzün devâmı için yapılması kaçınılmaz olan şeyler. Nasıl yapıldığını öğrenmek için de, tarım alanı fakiri Hollanda’nın yaptıklarına bakmak bile yeterli. Hiç olmazsa, CNN’de Cem Seymen’in her Pazar yayınlanan Para Dedektifi programını dinleyip uyanalım, hem de başkalarını uyandırralım.
Başarıya erişmek için, gerçekten kalkınmayı ve özgürlüğümüzü istiyor olmalıyız!
Şayet istemiyorsak, evlatlarımıza bırakacağımız mîras, içinde yaşanamayacak bir vîrâne olacak.
Son yorumlar