Lisânımız neden yozlaşıyor?
Benden daha bilgili ve yetkili kişilerin bu konuda yazmasını beklemekten bıktım ve yazıyorum.
Bir topluluğun ülke olarak var olabilmesi için öncelikle konuştuğu birleşik bir lisânı olması, onun olmaz olmazıdır. Lisan, ülkenin kültürünün ve varlığının kilit taşıdır. Birleşik lisânı olmayan bir toplum, ülke olamaz. Kendi lisânını konuşamayan bir ülke, benliğini ve kültürünü reddetmiş olur.
Ülkemiz jeografik konumundan ötürü, yüzyıllardır toprakları üzerinde çeşitli kavimlerin yaşaması nedeniyle, çeşitli kültürlerin de mirâsını içerir. Bu çeşitli miras kültürümüzü zenginleştirmiş olmanın yanında, lisânımıza da katkılarda bulundu ve zenginleştirdi. Temel lisânımızda olmayan bazı kelimeler, kabûl gördü ve lisânımıza yerleşti.
Bu yazının konusu lisânımızda kabûl görmüş olan yabancı kelimeleri ve yeni yaratılmış kelimeleri eleştirmek değil, konuşulmakta olan kelimelerin yanlış söyleyiş (telaffuz) edilmesi savıdır.
Eski yazı zamanından beri süregelen söyleyiş, yıllar önce İstanbul Türkçesinde düşünülmeden doğru olarak uygulanırdı. Doğru olarak okunması ve söylenmesi için de, doğru olarak yazılırdı.
Ne akla hizmet ise, yıllar önce lisânımızı doğru söyleyebilmek için şart olan şapka ve düzeltme/uzatma işaretleri kaldırıldı. O işaretler olmadan doğru okunamayacağı düşünülmedi! Kelimeleri evvelden doğru söylemesini bilenler, şapka olmamasına rağmen, yazılarda görmedikleri şapkaları, sanki varmışlar gibi doğru okuyarak, doğru söylemeye devam ettiler.
Sonradan yetişenler, özellikle İstanbul dışından olanlar, gördükleri gibi okumaya başladılar. Bu söyleyiş anlamları değiştirmekle kalmadı, sesçilliğini (fonetiğini) de bozdu. Aynen Kral İngilizcesinin bazı yerlerde Cockney İngilizcesine dönüşmesi gibi.
Şapka işaretlerini kâle almadan konuşanların, lisânımızı sonradan öğrenmeye çalışıp da beceremeyen, bazen de dilleri doğru söylemeye dönmeyen, yabancılardan farkı kalmadı.
Örneğin yukarıdaki (kâle) kelimesi şapkasız okunduğunda (kale) olur ve anlamı tamamen başkadır. Aynı zaman da tümcenin sesçilliği de bozulur. Yâni, Türkeçemiz bozulur.
Son tümcedeki yâni, yani olarak yazılıp, aynen okunursa, ki bugün çok kişi öyle yazıyor ve okuyor, lisânımız kepaze bir hâl alır. Gene örneğin hal derseniz, o sebzelerin toptan satıldığı yer olur ve anlam bozulur.
Artık şapkaları kullanmak yasak değil. Bazı kişiler bu şapkaların bilgisayarlarda var olmadığı için kullanmadıklarını bahâne ediyorlar. Tamamen yanlış!
Klavyenin alt bandında, soldaki (Alt) tuşunu basarken, aynı zamanda klavyenin sağ tarafındaki numaralar bölümünden 131 sayı girilirse ( â ) harfi çıkar. 140 ( î ) harfini ve 150 ( û ) harfini verir. Zaten bu üç harf de sorunu çözmek için yeterlidir.
Yapılan yanlış söyleyiş, kişilere kısıtlı değil. TV kanallarında izlediğimiz yazıların çoğu yanlış yazılıyor. Örneğin (yağmur hala gelmedi). Türkçede bu Yağmur isimli halanızın henüz gelmemiş olmasını ifâde eder. Halbuki söylemek istenen (yağmur hâlâ gelmedi) dir.
Lisânımız maalesef artık berbat bir şekilde konuşuluyor. Üstelik bir de (süreç) kelimesi türedi. Bu kelimeyi yerli yersiz kullanmadan konuşabilen kalmadı. Hattâ geçenlerde bir Bakan (…. prosedür süreci başlamadan …. ) dedi. Ve bu altyazı olarak TV de aynen yayınlandı!!! Utanç verici! Sayın İlber Ortaylı hocamız duymuş olsaydı muhakkak bir serzenişte bulunurdu. Süreç zaten Prosedür/Process/ameliye anlamında kullanılıyor ve iki defa tekrarı yanlış.
Süre ise bir zaman ölçüsüdür. Çok zaman süreç kelimesi yanlış olarak, süre yerine kullanılıyor. Bu nasıl bir gaflettir? Bu gaflete karşı neden suskun kalınıyor?
Lisanımız daha kepâze bir hâle gelmeden,uzmanların bu konu üzerinde durmaları gerekir.
Özellikle TV’de görülen yazıların doğru yazılmasını sağlayarak, kötü örnek olmayı durdurmak lâzım. Aksi hâlde yakında doğru söyleyebilen, söylemek istediğini konuşabilen, yâni Türkçe konuşabilen kalmayacak.
Yıktığımız pek çok başka temel gibi, kültürümüzün temelini de yıkmış olacağız.
Lisânımız da kayboluyor, uyanın!!!
Note: Bu işin uzmanlarının bütün şapka ve uzatma gereken kelimeleri içeren bir kitapçık oluştuturmaları iyi olacak. Ben bazı çok kullanılan kelimeleri sıralıyorum.
adet (sayı) âdet (gelenek) adem (yokluk) âdem (insan)
akit (sözleşme) âdet (sözleşme yapan) ala (renk karışımı) âlâ (pekiyi)
alem (bayrak) âlem (evren) Ali (kişi adı) âli (yüce)
alim (her şeyi bilici) âlim (bilgin) ama (fakat) âmâ (kör)
amin (kimya terimi) âmin (dua sözü) aşık (ay.bileği kemiği) âşık (tutkun)
ayan (belli) âyan (ileri gelen) batın (karın) bâtın (iç, gizli)
dahi (bile) dâhi (yaratıcı) dahil (karışma) dâhil (içeri)
dar (ensiz) dâr (mekân) fani (ışık şiddeti) fâni (gelip geçici)
hadis (peygamberin sözü) hâdis (meydana gelen) hak (doğruluk) hâk (toprak)
hakim (hikmet sahibi) hâkim (yargıç) hal (pazar yeri) hâl (durum)
hala (baba kız kardeşi) hâlâ (henüz) hasıl (ekin) hâsıl (ortaya çıkan)
haşa (kalan kumaş) hâşâ (asla) havas (nitelikler) havâs (duygular)
haya (er bezi) hayâ (utanma duygusu) kar (yağış) kâr (temettü)
mani (ruh hastalığı) mâni (şiir türü, engel) milli (toprak türü) millî (yurtsel)
nakil (taşıma) nâkil (taşıyan) nar (bir meyva türü) nâr (ateş)
nazım (manzume) nâzım (düzenleyen) rahim (döl yatağı) rahîm (koruyan)
sadır (göğüs) sâdır (görünen) sarı (bir tür giyisi) sâri (bulaşıcı)
şahıs (kişi) şâhıs (sısrık) şura (şu yer) şûra (danışma kurulu)
tabi (elbette) tâbi (bağımlı) vakıf (para, mülk) vâkıf (bileni vakf eden)
varis (damar hastalığı) vâris (mirasçı) vasi (miras yöneten) vâsi (geniş, engin)
yad (yabancı) yâd (anma) yar (uçurum) yâr (sevgili)
Yani (bir rum ismi) yanî (şu ki) zâti (zaten) zatî (kendine özgü).
Uzatma gereği şapkalı bazı kelimeler:
ahlâksız âniden âmiller bahâne coğrafî dergâh emsâli
fâtih dâhil dükkân gâvur Hakkâri hattâ hâlde
hâline hatâlı hayâtî hâle hikâye ihmâl iktisadî
îmân îtibaren kâfir kâğıt karargâh Kur’an kabûl
kazâ inkılâb islâm itâat lâkap mahkûm merkezî
mûsevî resmî sâdece sâhip siyasî şiî safevî
sükûn sükût sünnî suryânî tabiî tezgâh usûlü
vâdeli yadigâr zekâ
Son yorumlar