Temel Eğitim

Cumhuriyet gazetesi Bilim ve Teknoloji eki sayfa 19, 18 Eylül 20015

 

Sorunlarına bugün odaklanmayan bir toplum, geleceğine hazırlık yapamaz, hazırlık yapmayan bir toplum da, özgürlüğünü koruyamaz.

 

Yazılan yazıların, Televizyonda konuşulanların, günlük ayrıntılarla uğraşması, ülkenin geleceği için hayâtî önemi olan konulara yer vermemesi, siyasetle, politikayla ve dinle olan eğilimlerden ötürü değil. Temel sorunlara odaklanamamak eksikliğimizden.

Şüphesiz, Bilim ve Teknoloji eki en çok ilgi çeken dergilerden biri. Uzun zamandır dergiyi yöneten Sayın Orhan Bursalı ve ekibine teşekkür borçluyuz. Ümit ederim ki son zamanlarda yayınlanan uygarlık üzerindeki irdelemeler geniş bir kitle tarafından izleniyordur. 23 Ocak, 20 Şubat ve 3 Nisan 2015 sayılarında çıkmış olan uygarlık hakkındaki yazılarımdan sonra, Sayın Orhan Bursalı’nın uygarlık lafından bıtkınlığını ifade eden yazısına rağmen, hâlâ bu konunun işlenmesine yer vermiş olmasını çok yerinde buluyorum. Zira halkımızın, sözde var olan uygar ülkelerin gerçek yüzlerini bilmeleri faydalı. Sayın Doğan Kuban’ın yıllardır değişik yönlerinden derinliğine inen yazıları sâde aydınlatıcı değil, aynı zamanda öğreticidir ve  önemle üzerinde durulmalıdır. (Bu yazımı değerlendirebilmek için, okuyucularımın yukarıda belirttiğim yazılarımı ve Sayın Kuban’ın yazılarını okumuş olmalarını ümit ederim. Yayımlanmadı)

7 Ağustos 2015 de çıkan sayıda bu konu tekrar ele alındı. Sayın Kuban ve Bozkurt Güven ayrıntılı bilgiler verdiler. Hâlî-pürmelâlimizin bazı nedenlerine ışık tuttular. Dikkatimize getirilen ayrıntılara katılmamak olanaksız. Ancak Sayın Güven’in Dünya devletleri, barışı korumak için savaşı bile göze alıyor….. sözüne katılmak imkânsız. Dünya devletlerinin, bu kapsamda emperyalist güçlerin, önde gelen gâyesi barış değil, her türlü yönteme baş vurarak kendi refah ve üstünlüklerini korumaktır. Bugüne kadar yapılan vahşet, kuşkusuz açık kanıttır. Ne demokrasi ne insan hakları ne de barış, onların umurunda değildir. Yaptıkları kötülüğün yüzlerce örneğini sıralamaya sayfalar yetmez.

Uygar olmama sorununun sadece iyi yetiştirilmemiş kişilerden kaynaklandığını da esas olarak alırsak,  yanılgıya düşeriz. İkinci Dünya savaşı sırasında Atom bombasını oluşturmaya çalışan Fizikçi Ernest Lawrence ve Robert Oppenheimer, bu bomba atıldığında dünyanın tümünün yok olabileceği korkusunda olduklarını bildirdiler. Sonra, korkularını milyonda 3 tehlike sınırına indirdiler. Bu tehlikeyi kabul edilebilir gördüler!. Onlar bunu çıkarları için yapmadılar, câhil de değillerdi, başarı girdabına yakalanmış bilim insanlarıydı. (Başarı arzuları, insanlıklarından üstün geldi ve az da olsa dünyanın yok olması ihtimâlini kabul ettiler!.Yayımlanmadı)

6 Ağustos 1945 de Hiroshima’ya atom bombası atıldığında Japonya teslim olmaya hazırdı ve bombanın atılmasına gerek yoktu. Bombanın atılmasına karar verenler ve daha sonra Rusya’ya atmaya birkaç dakikalık bir zaman kalana kadar yaklaşanlar, Castro’ya karşı atılmasını önerenler, Vietnam’da kullanılmasında ısrar edenler, câhil değildiler, sulh peşinde de değillerdi. Gayeleri: Rusya’ya göz dağı vermek, 2. Dünya savaşı sonunda Avrupa’da ve İndochina’da komünizmin fazla yer kapmasına engel olmak, yâni maddi çıkarlarını korumaktı. O günden beri hiç bir anlayış değişmedi, imkânlar artıkça istekler de arttı ve emperyalistlerin uygulamaktan hiç çekinmedikleri vahşet, daha da akıl almaz boyutlara erişti.

Platon, “ ……Demokrasinin esas prensibi, halkın egemenliğidir. Amma, milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır……..”demiş. Doğrudur, ancak eğitimli insan yetiştirmek yeterli olmamaktadır. Yetiştirilenlerin daha çocukluk yaşlarında; insancıl, vicdanlı, sevecen, ne hayvana nede hemcinsine zarar gelmesini istemeyen, hürmet saygı ve anane nedir bilen bireyler olarak, ana ocağında öğrenmiş ve ilk okulda şekillendirilmiş olarak yetişmiş olması gerekir. Aksi halde hiçbir şey bugünkünden farklı olamaz ve herkesi allâme yapsanız da, vahşetin önüne geçilemez.

Adam gibi adam yetiştirmek beşikten, hattâ ana karnından başlar.

İnsanlar, sadece çıkarları veya hırsları için her türlü kötülüğü yapanlardan oluşmuyor. Kötülerin yanında hâlâ iyileri de var. İnsanların başkalarının haklarını çiğneyerek üste çıkmaya çalışmalarını, daha fazlayı elde etmek için her türlü kötülüğe baş vurmalarını, din ile sömürmelerini, emperyalizm ile sömürmelerini, güç ile sömürmelerini, Homo- sapien’lerin dünyayı istila etmiş olmasına bağlamak, yeterli bir özür değil.

Aklı-selim sahibi bir kişinin önde gelen özelliği, hatasını görmesi ve kabul etmesidir. Bir diğeriyle bilgi ve fikir alışverişini, gocunmadan, kavga etmeden, komplekslere düşmeden yapabilmesidir. Beraber çalışabilmek terbiyesidir. Başkasının bilgisine saygıdır. Bizde eksik olan bu özellikler, gerçekleri kulak arkasına atmakla bir yere varamayacağımızı görmemize engel oluyor.

Artık bu aşamada sorulması gereken içine düşmüş olduğumuz duruma nasıl geldiğimiz değil, neden gelmiş olduğumuzdur. Geçmişteki hatâları sorgulamadan, bugünküleri sorgulamak gerçekçi değildir. Geçmişteki hatâlarımızı kabul etmeden, yarın olası hatâları önleyemeyiz. Geçmişten ders almadan yeni bir geleceği kuramayız. O zaman tarih tekerrür eder!

Ne yapmak gerekir? Çin ata-sözünü hatırlayalım: Bir yıl için plan yapıyorsanız, pirinç ekiniz, On yıl için plan yapıyorsanız, ağaç ekiniz, Uzun yaşam süresi için plan yapıyorsanız, insan eğitiniz”.

Çıkmazdan kurtulmanın tek yolu, çağdaş bilgide insan yetiştirmektir, yâni kaliteli eğitimdir.

İlk adımı da:

Öğrencileri yetiştirebilecek, çağdaş birikimde öğretmen yetiştirmektir.

O öğretmenleri eğitecek öğretmenleri, şimdilik özel teşebbüs eliyle bile olsa, bugünden yetiştirmektir.

Öğretmenlere saygı, değer ve yüksek yaşam imkânı vermektir.

İlk okul öğretmenlerinin geleceğimizde ne kadar büyük bir rol oynayacağını kavramaktır.

Bu ilkeleri ve nedenini halkın bilincine yerleştirmektir.

Dört yıl sadece el kaldırmakla yetinebilen bir Vekile, hayatı boyu binlerce lira maaş vermek de, bir öğretmeni ailesini geçindirebilmek için iki üç işte çalışmak zorunda bırakmak da yanlıştır, vicdansızlık ve adâletsizliktir, akılcı değildir. O şartlarda çalışmak zorunda bırakılan kişilerle, çağdaş eğitim verilemez, zaten o göreve gereken birikimde insan gelmez. Ülkenin iyi yetişmiş bir ilk öğretim ekibine, en az Vekilleri kadar, hatta daha fazla ihtiyacı olduğunun da altını çizmek gerekir.

Vekillere neden hayat boyu maaş verildiğini sorgulayan var mı? Eğitim’in önemi hakkında, gazetelerde kaç yazı var? Televizyonda kaç konuşma var? Kilit taşı olan ilk öğretimin önemine odaklanan var mı? Öğretmenlerin ne tür sıkıntı içinde olduklarını sorgulayan var mı? Haklarını koruyan var mı?

(Aklımızı başımıza toplayalım ve bugünün ayrıntıları üzerinde ah vah etmeyi kısıtlayıp, geleceğe de odaklanalım. Çocuklarımızı adam gibi adam olarak yetiştirmeye çalışalım. Bunu yapmazsak, ileride varacağımız yer olduğumuz yerden daha iyisi olmaz. Yayımlanmadı)

“Eğer geçmişinizi bilmek istiyorsanız, bugünkü şartlarınıza bakın. Eğer geleceğinizi görmek istiyorsanız, bugün yaptıklarınıza bakın. Çin ata-sözü.

Gerekenleri yapmazsak, ondan bundan şikâyet ederek sorumluluklarımızdan sıyrılmaya çalışmaya da hakkımız yok. Bir avuç ‘gerçek’ aydına düşen sorumluluk hiç bir zaman bu kadar büyük olmamıştı, bunu görmemezlikten gelemeyiz.

Son söz: Bu bir parti işi değil, ırk işi değil, din işi de değil, para işi de değil, Neardelhall ve Denisova olmamak işi de değil, adam gibi adam yetiştirmek veya yetiştirememek işidir.

 

Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AIA  

turgutk@gmail.com

 

 

 

About The Author