Mehmet Ali Gürlerin yazısına yanıt
KILIÇDAROĞLU TAYYİPLEŞMEYE DEVAM EDİYOR
Mehmet Ali Güller
23 Eylül 2010
“Kılıçdaroğlu Tayyipleşiyor” başlıklı yazımıza, bazı CHP’li dostlarımızdan tepki geldi. Tepkilerin ortak noktası, “Erdoğan’a alternatif olarak beliren Kılıçdaroğlu’na saldırmak siyasi bir yanlıştır” şeklinde…
CHP’li dostlarımıza söylediğimizi sizlerle de paylaşalım:
Birincisi; Kılıçdaroğlu’na saldırmadık, demokratik hakkımızı kullanarak, eleştirdik. İkincisi; Kılıçdaroğlu’nu eleştirmek demek, köprüleri atmak demek değildir. Kılıçdaroğlu’nun politikalarını doğu bulursak över, yanlış bulursak yereriz.
KILIÇDAROĞLU: LAİKLİK TEHLİKEDEDİR DİYEMEM
Ama gelin görün ki, Kılıçdaroğlu, AB çıkartması boyunca övgüyü değil, yergiyi hak eden “açılımlara” imza attı!Kılıçdaroğlu Almanya durağının son gününde de laiklik açılımı yaptı!
Kılıçdaroğlu Almanya’da, bir gazetecinin sorduğu “laikliğin tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Hayır, bugün için Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz”. (İsmail Küçükkaya, Laiklik tehlikededir diyemem, Akşam Gazetesi, 22 Eylül 2010).
Kaldı ki, bir gün önce, “cemaatlere saygılıyım, yeter ki siyasallaşmasınlar” diyen Kılıçdaroğlu, elbette laikliğin tehlikede olmadığını düşünecektir! (İsmail Küçükkaya, Kılıçdaroğlu’ndan cemat açılımı, Akşam Gazetesi, 21 Eylül 2010)
Ayrıca Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamasını, halkoylaması mitinglerinde yaptığı “Türbanı biz çözeriz” sözleriyle birleştirerek okumamız gerekiyor.
RECEP BEY’İN LAİKLİK AÇIKLAMALARI
Gelin “Kılıçdaroğlu Tayyipleşiyor” iddiamızın “Recep bey” köşesindeki olgularını anımsayalım önce. Yer yetmezliği nedeniyle sadece bir bölümünü anımsatıyoruz:
“Elhamdülillah şeriatçıyız”. (Milliyet, 21 Kasım 1994)
“Yılbaşına karşıyım”. (Sabah, 19 Aralık 1994)
“İçki yasaklansın”. (Hürriyet, 1 Mayıs 1996)
“Bütün okullar İmam Hatip yapılacak”. (Cumhuriyet, 17 Eylül 1994)
“Sadece imamlar resmi nikâh kıysın”. (Milliyet, 9 Mayıs 1995)
“Ben Millet Meclisi’nin de dua ile açılmasından yanayım”. (Milliyet, 8 Ocak 1996)
“Ben İstanbul’un imamıyım”. (Hürriyet, 8 Ocak 1995)
“Cumhurbaşkanı’nın imam hatipli olacağı günler yakındır”. (5 Şubat 1996)
“Bir tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye, millet isterse tabii ki gidecek be” diyen Erdoğan daha sonra bu vurgusunun kaynağını da ifade ediyordu: “Ben Müslüman’ım diyenin aynı zamanda laikim demesi mümkün değil”.
CHP’li dostlarımızdan “ama bunlar Erdoğan’ın ‘değiştim’ dediği dönemden önceki sözleri” yanıtı gelir diye, sonraki dönemden de birkaç “inci” anımsatalım istedik.
Erdoğan AİHM’in türban kararına da şöyle tepki gösteriyordu: “Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu ulemanın işidir. Ulema ne diyorsa o olur”.
Erdoğan, Danıştay’ın türban kararına da şu tepkiyi gösteriyordu: “Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle (şeriat hukuku) karar verir”.
Ve “türban, velev ki siyasal sembol olsun…” şeklindeki meydan okuması…
Yeri gelmişken belirtelim. Doğru, Erdoğan 2002 seçimlerinden sonra “değiştim” demişti; hatta “ben gelişerek değiştim” demiş ve liberallerin gönlünde taht kurmuştu. Ama sonra, yani başbakanlığının dördüncü yılında da “ben hiçbir zaman değişmedim. İslami fikirler değişmez” demişti!
Daha geçenlerde Amerikan Wall Street Journal’a röportaj veren Başbakan Erdoğan, “Bir insanın hem Müslüman hem laik olamayacağı düşüncesinde bir değişiklik olmadığını” ilan ediyordu!
SOSYAL DEMOKRATLARIN ATATÜRK’E LAİKLİK TANIMI KAZIĞI
Şimdi “Kılıçdaroğlu Tayyipleşiyor” saptamamıza kızan CHP’li dostlara soruyoruz. Yukarıda sadece bir bölümünü anımsattığımız sözlerin sahibinin iktidar olduğu bir ülkede, sizce de “Laikliğin tehlikede olmadığını” iddia etmek gerçekçi midir?
Dediğimiz gibi, biz olgularla ilgileniriz!
Ve CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturan bir isimden, o koltuğun ilk sahibi olan Mustafa Kemal’in “laiklik” anlayışını sürdürmesini isteriz. Kılıçdaroğlu, eğer 1950’den beri tahrif edilen ve “laiklik, din ile devlet işlerinin ayrılmasıdır” diyerek özünden koparılan “sosyal demokrat laikliği” savunacak olursa, zaten varacağı yer diğerlerinden farklı olmayacaktır.
Sosyal demokratların sağcılarla en büyük uzlaşması ve Atatürk’e attığı en önemli kazık, “laiklik” tanımında yapılan bu tahrifattır!
Atatürk’ün kendi el yazısıyla “medeni bilgiler” kitabına düştüğü notta belirttiği laiklik “din ile dünya işlerinin” birbirinden ayrılması iken, devrimciliği bırakıp sosyal demokratlığa geçen CHP’de bu tanım, tıpkı DP ve AP’de olduğu gibi “din ile devlet işlerinin ayrılması” haline dönüştürülmüştü!
DÜNYA İŞLERİ BAŞKA, DEVLET İŞLERİ BAŞKA
İmam Hatiplerin açılması, Atatürk’ün yıktığı ortaçağ kurumları olan “cemaatlere” özgürlük tanınması, şeyhlik, müritlik gibi Cumhuriyet yurttaşlığıyla bağdaşmayan ortaçağ ilişkilerine, oy uğruna yeniden dönüş yolu açılması, işte bu tahrif edilen Laiklik anlayışı nedeniyledir.
Dini, dünya işleri yerine, devlet işlerinden ayırdınız mı, geriye “gardırop Atatürkçülüğü” yapan zevatın “batıcı” çizgisi kalır!
Dini, dünya işleri yerine, devlet işlerinden ayırdınız mı, laiklik bir tek Çankaya Köşkü ile Genelkurmay Başkanlığındaki resepsiyonlarda uygulanan, salt bir “türban karşıtlığına” dönüşür! Cemaatler, şeyhler, tekkeler, dergâhlar ve her türden ortaçağ kurumu ve ilişkileri “dünya işleri” içinde yerini alır ve durumunu sağlamlaştırır. Bir de bakarsınız ki, bu ilişkiler toplum içinde öyle başat hale gelmiş ki, cumhuriyet yurttaşlığı ilişkisine yer kalmamış!
Ve bu ortaçağ kurumlarının ve onların koalisyonuyla iktidar olanın, masum görünen her talebi, Cumhuriyeti içten içe bitirir!
Nasıl mı?
HÜKÜMETTEN CEMAATE, CEMAATTEN SOKAĞA
Geçenlerde bir grup değişik cemaatlere mensup olan “işçi”lerle, ekonomik durum üzerine bir sohbet yaptım. İşçilerden biri şöyle dedi: “Aslında işsizlik diye bir sorun yok. Kadınlar çalışıyor diye erkekler iş bulamıyor. Kadınları işten çıkarıp, erkekleri işe alınca sorun çözülür”.
Hükümetten cemaat yönetimine, oradan da müride uzanan sürecin sonucu bu! “Her kadın üç çocuk doğursun” diyen, “ben kadın ve erkeğin eşit olduğuna inanmıyorum” diyen birinin iktidar olduğu bir ülkede, siz kalkıp da işsizliği, kadınları sosyal yaşamdan çekerek çözmeye programlanmış bir ülkede, “laikliğin tehlikede olmadığını” iddia edebilir misiniz?
Laikliği, dünya işlerinden değil de devlet işlerinden ayrı tutarsanız sadece, dersiniz elbette! Çünkü kadının sosyal yaşamdaki yeri, devletin değil dünya işlerinin içindedir!
CHP Genel Başkanlığı, bırakın Anadolu’yu, İstanbul’daki işyerlerinde, iş saatlerinin aşamalı olarak namaz saatlerine göre programlandığını bilmiyor mu örneğin? Kuşkusuz biliyor, ama nasılsa, iş saatleri konusu, devlet işi değil dünya işi içinde yer alıyor!
İşte Kılıçdaroğlu, bu tahrif edilmiş laiklik anlayışına uygun olarak konuşuyor: “Cemaatlere saygılıyım, yeter ki siyasallaşmasınlar”. Yani demeye getiriyor ki Kılıçdaroğlu, “cemaatler dünya işleri içinde olsun ama siyasallaşmayıp, devlet işlerine karışmasınlar”.
Nakşibendî tarikatı müridi Turgut Özal, cemaatlerin siyasallaşmayan modeli midir? İskenderpaşa Dergâhı’nın müridi Recep Tayyip Erdoğan, cemaatlerin siyasallaşmayan modeli midir?
Siyasallaşmayan cemaat olabilir mi? Kılıçdaroğlu, İslam tarihini hiç mi bilmez! Erdoğan’ın “Türban, velev ki siyasal simge olsun…” şeklindeki meydan okumasından da mı hiçbir şey anlamaz?!
Anlar elbette anlar da, devrimci CHP yerine sosyal demokrat CHP’nin içine düştüğü tutumdan kendini kurtaramaz. Sonunun hüsran olduğunu bile bile, 60 yıldır uygulanan yönteme sarılır:
DP-AP imam hatip açarak oy mu kazanıyor, biz daha çok açalım; AP kuran kursu açarak oy mu kazanıyor, biz daha çok açalım; AKP çarşafı ön plana çıkararak oy mu kazanıyor, biz de çarşaf açılımı yapalım; AKP türbanı kaşıyarak oy mu topluyor, biz de türbanı savunalım; AKP cemaatlerden kuvvet mi topluyor; biz de cemaatlere saygılı olalım; AKP Fethullah Gülen’le işbirliği mi yapıyor; biz de Fethullah Gülen’e saygı duyalım…
Bu durumda, Kılıçdaroğlu, Tayyipleşmiyor da ne yapıyor?
www.maliguller.blogspot.com
Attachments area
Preview attachment KILIÇDAROĞLU TAYYİPLEŞMEYE DEVAM EDİYOR.doc
KILIÇDAROĞLU TAYYİPLEŞMEYE DEVAM EDİYOR.doc
Turgut A. Karabekir
9/24/10
to Mehmet
Syın M. A. Güller:
Sizin vatansever ve Atatürkçü ve vatansever olduğunuzdan şüphem yok. Niye mi, ‘İt takes one to know one’.
Ancak bu konuda, içinde olduğumuz nazik durumda öküzün altında buzağ arıyorsunuz gibime geliyor. Ayni zamanda da Kılıçdaroğlu işin içinde olmayanların bilinçsiz gözünde yaralanıyor.
Baykal’dan kurtulmanın yarattığı imkanlar ortamında, bugün odaklanmamız gereken bir tek nolta var olması gerekir. O da etkin bir muhalefet yaratmaktır. CHP buna en uygun namzettir. Bizlere düşen görev tecrübesiz Kılıçdaroğlu’na doğru yolu göstermektir. Bunu da karşı tarafa kullanacakları silahları açıklayarak değil, Kılıcdaroğlu’na ve yanındaki yetkililere özel olarak yapmaktır. Onların bizim yardımımıza çooook ihtiyaçları var. Yılların Baykal istibdadından kurtulmak kolay olmayacak. Teşkilat daha bütün köhneliğini koruyor. Bunu değiştirmemiz lazım. Amma bunu yazı yazmak ve haklı olarak fikrimizi kamu önüne koymak yerine, CHP’yi yıpratmadan yapmalıyız. Yegane bel bağlamaya çalıştığımız kişi ve kişilerin ipini pazara çıkararak yapmakla hiçbirşey kazanamayız.
Yazarlığımızı uygulamak için evvela yazma hürriyetimizi geri kazanmamız lazım. Bunu kendi başımıza yapabilmiş olsaydık bügün bu durumda olmazdık. Sevgili dostlarımız Silivride esir olmazdı.
Şayet odaklanmazsak, şayet yeni bir CHP’nin yaratılmasına sessizce ön ayak olmazsak, onaracak hiçbirşey kalmayacak.
Yazdıklarımı doğru değerlendireceğinizi bildiğim için dikkatinize sundum. Yanılmadığımı ümit ediyorum.
Saygılarımla,
Turgut A. Karabekir,
Yazar
Mehmet Ali Güller 9/24/10
Sayın Karabekir Her iki yaımda da niyetleri ve yorumları değil, sadece olgula…
Turgut A. Karabekir
9/25/10
to Mehmet
Sayın Mehmet bey:
Cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Haklısızın ‘öküz altında buzağ aramak’ tabirini kullanmamam daha iyi olurdu. Sanırım ‘Kaş yaparken göz çıkarmayalım’ daha yerinde olacaktı.
Kemal bey çok kısa cümlelerle konuşuyor ve söylediği değişik yönlere çekilmeye açık kalıyor. Siz onun söylediklerini duyulduğu kadarıyla eleştirmekte haklı olabilirsiniz. Ben ise sonradan izah ettiği gibi ne demek istediğini düşünmüştüm. Sizinki daha gerçekçi. Onu bu tür polemiklere meydan vermemeye uyarmak gerekiyor.
CHP’nin söylediğiniz yapıda olmasını ben de arzu ederim. Ancak bugüne kadar olan olaylar pek ümit verici görünmüyor.
Kemal beye ve yanındakilere yapabileceğimizin, sizin yazılarınızda yaptığınız gözlemleri, doğru yolu göstermeyi, doğrudan kendilerine yapmanın daha verimli olacağını düşünüyorum.
İçine düşürülmüş olduğumuz durumdan kurtulabilirsek, yapıcı eliştiriler için çok zamanımız olacak. Hiç şüphem yok buna da çok ihtiyaç olacak ve yapacağız.
Saygılarımla,
Turgut
Son yorumlar