Gazze emperyalistlerin tuzağı mı?

Cumhuriyet gazetesi, Strateji ilavesi, Sayfa 3 , 26 Ocak 2009

 

Musevilerin  ve Filistinli Arapların yüzlerce yıldır beraber yaşadıkları topraklar 1947’de İngiltere’nin yardımıyla bölündü. O tarihlerde bölgede, yüzde onu Hiristiyan olmak üzere, 1.3 milyon arap ve 600 bin Musevi vardı. Toprakların yüzde 55’i Musevilere verildi. Kudüs uluslararası bölge olarak belirlendi.

İsrail’in kuruluşunda da Araplara bırakılan topraklar, Batıkıyıları ve Gazze olarak, birbirinden ayrık konumda planlanmıştı. İki ayrı Arap bölgesinin en yakın yerinde yaklaşık iki kilometre kadar dar bir geçit bırakılmıştı.

Her iki taraf için de uygunsuz olan bu konumun neden yapıldığını sorgulamak gerekir. Her iki ülkenin de bu şekilde parçalanmış olması bir ilktir. Hele bu ayrılık kuruluştan oluşturulmuşsa, bu planlamada bir kasıt mı vardır?

1948’de İsrail’in bağımsızlığını ilanı üzerine Araplar’ın açtığı harbi Museviler kazanınca topraklarını yüzde 77’ye çıkardılar. Gazze’yi Mısır işgal etti. Gazze’de 1964’de FKÖ kuruldu. 1967’de Mısır açtığı harbi altı günde kaybedince İzrail’liler Gazze, Sinai, Kudüs ve Ürdün Nehri Batı yakası’nı aldılar.

Birleşmiş Milletler İzrail’in 1949 hudutlarına çekilmesinini içeren 242 numaralı kararı aldı. 1973 de Mısır ve Suriye’nin 16 gün harbini kaybetmesiyle Golan tepeleri İsrail’e geçti. BM 338 numaralı kararıyla İzrail’e tekrar 242 numaralı karara uyması gerektiğini bildirdi..

Bunlara rağmen İzrail zaptetiği topraklardan çıkmadığı gibi, çıkması gereken yerlerde yerleşimler kurmaya devam etti.

1987’de Hamas kuruldu. FKÖ’nün etkisini azaltmak için Hamasın kurulmasında ABD ve İzrail’in katkısı olduğu da söylenmekteydi. 2004’de Arafat öldü, Hamas daha da güçlendi.

1980’de BM 465 numaralı kararıyla 1967’den beri işgal edilmiş yerlerdeki bütün yeni Musevi yerleşimlerinin kaldırılmasını bildirdi. 2006’da iki askerinin kaçırılması bahanesiyle İzrail Lübnan’a hücüm etti fakat Hizbullah’a karşı başarılı olamayınca 1071 numaralı BM kararıyla kırılgan bir ateşkes kuruldu.

Filistinde son yapılan seçimlerde, Gazze’de halkın oyuyla Hamas ikdidara gelirken, Batı Seria’da İzrail’e yakınlığıyla bilinen Mahmut Abbas Devlet başkanı oldu. Gazze Hamas’ın, Batı Şeria El Fetih’in eline geçmiş ve Arap Filistin, hem yönetim hem de ülke olarak, ayrılmış oldu.

Bu ayrılma 1947’deki İngiliz planının gerçekleşmesinde bir adımmıydı?

Kuruluşta oluşan, iki Filistin bölgesi arasındaki iki kilometrelik uzaklık, 40 kilometreye çıktı. Bugün Gazze’nin nufusu 1.4 milyondur ve her kilometre karede üçbin yediyüz kişi yaşamaktadır. İsrail, ne karadan ne denizden harekete müsade etmemektedir. Balıkçılarının bile denize açılmasına müsade edilmediği söylenmektedir. Gazze’nin bir esir kampından farksız olduğu belirtilmektedir.

2005 de İsrail Gazze deki 50 bin askerini çekti. Musevi yerleşimlerini de gene Filistin toprakları olması gereken Şeria bölgesine taşıdı. Yer değiştirmenin ve yeni oluşumların bedelinin büyük bir kısmını ABD’nin ödediği söylenmişti.

 

Geçmişe baktığımızda, Musavilerle Araplar ve İranlılar arasında savaşlar olduğunu fakat Musevilere soykırımların, önce Romalılar, sonra da Hıristiyan ülkeler tarafından yapıldığını görürürz. Araplar ve İranlılar tarafından Musevilere soykırım yapılmamıştır.

Osmanlı İmparatorluğu süresince, yüzlerce yıl beraber sulh içinde yaşamalarına rağmen, Museviler ve bazı Müslümanlar arasında bir husumet olduğu, fakat bu husumetin Hırıstiyanların Musavilere karşı beslediklerinden az olduğu da bilinir. Hıristiyan kilisesinin ancak Ölüdeniz yazıları ortaya çıktıktan sonra musevilere sıcak bakmak zorunda kalmaları da hatırlardadır.

Musevilerin, Avrupa Hıristiyanları tarafından dört kere soykırıma uğradıkları bilinmektedir.

Ortadoğu Müslümanları ile Musevilerin dost olmadıkları da bilinmektedir.

Böyle olduğu halde, neden yeni İsrail devleti, en korunması güç bir konumda, Arapların içinde oluşturulmuştur? Gaye ne olabilir?

  • İsraillilerin başları daima dertte kalarak, Batı/Hıristiyan ülkelerine karşı etkin olacak büyük bir devlet olmalarına mâni olmak için mi?
  • Arapların İsrailin içlerindeki varlığıyla daima tehdit altında bulundurularak, Batı’nın bölgenin zengin kaynaklarında ellerinin devamını sağlamasına fırsat yaratmak için mi?
  • Veya, her ikisi mi?

 

İsrail’in jeografik konumunun korunması çok zor bir durum yarattığı ve buna karşı haklı olarak atılgan çarelere başvurduğu görülmektedir. Bu durumun doğacağının evvelden tahmin edilebileceği de açıktır.

Filistin’in ikiye bölünmüş ve İsrail tarafından sarılmış bir ülke olarak yaşayamacağının da evvelden tahmin edilebileceği açıktır.

Bugün tanınmış bir devlet sayılan Batı Şeria’daki Filistin bölgesi bir satranç tahtası görünümünde, İsrail yerleşimleriyle bölünmüştür. Duavarlar sadece İsrail ile Filistin’i değil, filistinlileri de birbirinden ayırmaktadır. Filistinlilerin hareketleri yerleşimler arasında bile kısıtlanmaktadır. Gazze’den ve Hamas’ın etkisinden ayrı bile olsa, böyle bir konumda hür bir ülke kurulamayacağı da açıktır.

Batı, El Kayide’yi, Taliban’ı , Hamas’ı, Hizbullah’ı neden yaratmıştır, PKK’nın devamını neden desteklemektedir?

Zamanımızın Batı yöntemi; evvela kurmak, sonra teşvik, sonra da cazalandırma sırasında durumdan yararlanma değil midir?

İsrail’in, varlığını tanımayan, daima tehditler savuran Hamas’tan kurtulmak istemesi çok doğaldır. Ancak bunu yaparken Gazze’yi istîla istekleri ve sivillerin öldürmesi kabul edilemez. Bu kabul edilemez duruma İsrail’in en büyük destekçileri ABD’nin ve İngiltere’nin göz yummaları ne anlamdadır?

İsrail’in kuruluş şekli, Büyük Ortadoğu Planının başlangıç noktası mıdır?

Filistin  ve İsrail halkı planın gayeleri için mi kullanılıyorlar?

Batı’nın Ortadoğu politikası ile radikal İslam’ın doğurulması, yeni bir haçlı seferinin nedeni için midir?

Yaratılan ayrılığın İzrail’in varlığına ters düştüğü belli değil midir?

Bütün bu soruların cevapları, her gün bir diğerinin doğruluğu ortaya çıkan komplo teorilerinin nekadarına inandığımıza bağlıdır. Batı’nın BOP içinde İsrail ile anlaşarak, bügünki Kürt bölgesi üzerinden, Türkiye’nin doğusunu da içeren bir yeni harita oluşturulmasının kararlaştırılmış olması da, çok saklanmayan bir gerçek olarak karşımızdadır.

 

Kanaatimizce, Batı’nın oluşturduğu şartlar altında, Filistin problemine çere aramak, sadece bir oyalama oyunudur. Çare olmaması, zaten başlangıçta hesaplanmıştır demek de pek yanlış olmaz.

Böyle büyük bir oyun varsa, İzrail’in onu bozması için komşularıyla iyi ilişkilere geçmesi de şimdilik bir hayal olamaktan ileri gitmemektedir.

Hiç çekinmeden çifte standart uygulayan emperyalist Batı’nın çıkarları nedeniyle, Filistin halkı seçeneksiz bırakılmıştır. Kim, Gazze’de bir Filistin geleceği var diyebilir!

Ekteki haritalara bakıldığında, İsrail Filistin sorunun çözülmesinin ne yönde gittiğine yorum yapmanın gereksiz olduğu görülür. Beklenen gelişme gerçekleştiği zaman da, bölgede hiçbir zaman barış olması beklenemez. Arap dünyası içinde sıkıştırılmış bir İzrail’in huzura kavuşması olanaksızdır. İngiliz planının başarılı olduğunu düşünmek de yanlış olmaz.

Türkiye ise, bütün kalmak istiyorsa, kendi hudutlarının değiştirilmesi tehlikesi karşısında, dostunu, düşmanını ve çıkarlarını ve tarihi gerçekleri, bugünden doğru değerlendirmek zorundadır.

 

Haritaların kaynağı: Occupation Magazine, Oren Medics, Telaviv 2005

 

  1. Ali Turgut (Turgut A. Karabekir), Y.M., AIA

turgutk@gmail.com

 

About The Author