Yeni komşumuz ABD
Cumhuriyet gazetesi, Strateji ilavesi, Sayfa 14, 01 Ekim 2007
Ortadoğu’da ABD ile ilişkilerimizdeki gerçekler, yalaka basının tarafçılığı ve başımızdaklilerin sessizliği ile, üstleri örtülü kalıyor. Değerli bazı düşünürlerimizin de ABD’nin Irak’tan çekileceğini beklemeleri, endişe yaratıyor. Ayni kapsamda ekonomik bağımlılığımızın çözümsüzmüş gibi gösterilmesi, vatandaşları yanlış yönlendiriyor.
BOP’nın doğrultusunda, ABD’nin ana gayesinin Ortadoğu’da zengin petrol kaynaklarını kontrolde tutmak olduğu açıktır. Politikacıların sade söylediklerinden değil, söylemediklerinden anlam çıkararırken, bu konudaki mevcut veriler, olacakların habercisidir. Kısacası, ABD’nin yakın gelecekte Ortadoğu’dan tamamen çekilmesine imkansız olarak bakmak gerekir.
Şayet ABD tamamen çekilirse:
- İran bölgeyi kontrola aldığında, yanlız kalmış İsrail, çok vahim tehditlere açık olacaktır,
- Rusya veya Çin’in bölgeye gelmesi İsrail’i rahatlatabilir,
- Fakat, ABD’nin gayesi zaten buna mani olmaktır,
- Olamazsa, perol ve fiatının kontrolü, başkalarının eline geçer,
- ABD ithal ettiği petrolun yüzde kırkını kaybedebilir,
- Para biriminin Dolar’dan çıkması kolaylaşır.
İran ve Türkiye ile, Arap yarımadasının geri kalan kısmı arasında oluşturulacak tampon bölgenin, ABD kuvvetleri tarafından konuşlandıralacağı artık açıklanmıştır(1). Türkiye’den alınması planlanan bölge ile, Dicle ve Fırat ırmakları da, dolaylı olarak ABD kontrolüne geçirilecektir.
ABD kuvvtlerinin, ekonomik ve askeri bakımdan tamamen kendisine bağlanmış, hatta devamlı ABD ordusu işgali altında denebilecek, büyümüş Kürdistan devletinin oluşacağı da, bellidir. Böyle emniyetli bir konuşumda, ABD’nin bütün Ortadoğu’da etkinliğini rahatlıkla sürdürmesi, İsrail’in bekçiliğini yapabilmesi, beklenir. Bu şartlarda, bölgede arzuları olanlar yeni bir dünya savaşı göze almadan girişimde bulunamazlar. Barzani veya halefleri, tüyünü düzeltip ABD’ye karşı çıkabilecek güce erişinceye kadar drumun devam edeceği beklenmelidir.
Yedibin kilometre uzaktaki ABD, artık Güneydoğu komşumuzdur.
Türkiye ve bütün Arap yarımadasının sınırlarını yeniden çizilmesi senaryosunda, Irak’ın parçalanması tamamlanmak üzeredir. Bu sürecin, İngiliz güçlerinin Basra bölgesinden çekilmesiyle hızlanacağı da şüphe götürmez..
Ordunun çekilmesi için yapılan bütün yorumlar bir oyalamadır, daha doğrusu planın beklenen uygulamalarıdır. Başkan Bush’un Irak’a yaptığı sürpiriz ziyaret sonrası sızdırılan haberler, Gen. Petraeus’un 8 Eylül konuşması, ve 11 Eylül’de kongreye sunduğu rapor, ordunun tamamen çekilmeyeceğini kanıtlamıştır.
ABD İran’a söz geçiremeyeceğini, zaten tampon bölge oluştuğunda İran’ın etkisinin kısıtlı kalacağını, İran nükleer silah üretebilse bile, kendisine çok yakın bir mesafede onları kullanmayacağını biliyor. İran’ın ABD güçleriyle bir savaşa girmesi, ekonomik kalkınmasını durduracağından, olanaksızdır. Yeni oluşumda Ortadoğu’nun korunmasının tampon bölgedeki ABD güçleri tarafından sağlanacağı hesaplanmaktadır.
Stratejik ortak(!) Türkiye’nin bugüne kadar tutumları ABD çıkarlarına göre gelişmişse de, bunun devam edeceğini düşünmek hata olur. Türkiye vermekte olduğu tavizlerde devam etse bile, ne şart altında olursa olsun, bütünlüğümüzün parçalanmasını kabullenmek olanaksızdır. Soru bunun:
- ABD yönetimi tarafından ne dereceye kadar bilindiği,
- Türk milletinin kararlı olup olmadığıdır.
İkisinin de cevabı evet olduğundan, TSK’nin dış baskılarla, etki ve yetkilerinin azaltılması için gerekli girişimler yapılmakta ve daha fazlası planlanmaktadır.
Bu oyunun seyircileri, oyunun kurallarını yapanlar olduğuna göre, uyguladıkları siyasi terörü gayet iyi bilirler. Yaptıklarının insan hak ve hukukuna, milletler arası hak ve hukuka, BM kurallarına aykırı olduğunu da tabii ki biliyorlar. Bu nedenle, Türkiye’nin bütünlüğünü bozacak herhangi bir istek karşısında alacağı önlemler:
- Yaygara ve tehditle karşılanacak, fakat,
- Nihayet Türkler akıllandılar, diye düşüneceklerdir.
Bu bakımdan, 86 yıllık barışçı Türkiyenin, moral bakımdan bir sorunu da yoktur.
Amerikan Girişimcilik Enistütüsünün yazısında, Ayyan Hirsi Ali, “Laikliği silahsızlandırmayın ….. İslami yönetim isteyen AKP’liler …… demokratik yolların, demokrasiyi aşındırmak için kullanılabileceğini anladılar ve bunu suistimal ettiler ……” deyip, Türkiyedeki gerçek demokrasiye destek olunmasını istemekte, “Görünen paradoks şu ki bu destek, Türk ordusunun diğerlerine benzemediğini kabul etmekle başlamalıdır. Türkiye’nin laik karekterinin bekçiliğini yapma görevine sahiptir”, demektedir. Bu meyanda çıkan birçok yazı, Batı’nın hak ve hukuk dışı uygulamalarının bilindiğinin, kanıtıdır.
Böyle durumlarda Norveç’lilerin ata sözünü hatırlayarak “Atatürk gibi düşünmek” gerekir. Türkiye’nin hareket noktası:
- Bütünlüğü, laikliği, ve özgürlüğü korumaktır.
- Geri kalanı aşılması gereken ayrıntılardır, ve gayeyinin önünde engel olamaz.
Sorun ekonomiktir, ve iki değişik nedenle karşımıza çıkabilir:
- Dünya ekonomisindeki balonun patlaması,
- ABD/IMF/Batı tarafından uygulanacak ambargo, nedenleriyle.
Birinci şık, Türkiye için gökten inen nimettir. Evrensel sıkıtılar nedeniyle, sıcak paranın kaçması, YTL’nin ve yabancı paraların gereken değerlerine dönmesi gerçekleşebilir. O zaman, iç ve dış politikada, sanki bizi mahvedecekmiş gibi yaratılan baskı kalkacak, çözüm kendiliğinden yürürlüğe girecektir. Ergeç geçirmemiz gereken bu sıkıntıyı birbirimizi suçlamadan atlatmamız da, kararlarımızın emperyalistlerin çıkarlarına değil, Türkiye yararına alınması yolunu açacaktır.
İkinci şıkta ise, özgürlük ve bütünlüğümüzü kaybetmenin bedeli, ambargo korkusu olamaz. Türkiye, bütünlüğünü korumaktan başka bir seçeneğe sahip değildir. İçte ve dışta herkez bunun bilincinde olmalı ve bir karış toprak bile verilmeyeceğini ilkesinden hareket etmelidir.
Olası bir kriz de abartılmaktadır. Bazı ekonomisler içinde olduğumuz (yapay) denge bozulursa mahvolacağımız yaygarasını koparırken, diğerleri sıcak paranın kaçışının doğrudan etkisinin olmayacağını, ancak Doların yükselmesinin dolaylı olarak dış kaynaklardan borçlanmış kurumları etkileyeceğini belirtiyorlar. Bu şartlarda bazı şirketlerin sıkntıda kalacağı açıktır. Ancak her fırsatcı gibi bu tür işlemcilerin de aldıkları riski bilmeleri beklenirdi. Uzun süredir de Merkez Bankası dahil, bütün çevreler bu kişileri uyarıyorlar. Tedbirlerini almamış olmaları, ülkemizin emperyalist güçlerin peyki hâline gelmesi ile ödenemez. Türkiye’nin dörttebiri, 200 Milyar Dolar kredi borcuna satılamaz. TSK’nın sorumluluğu ise, hiçbiriyle değişmez, ve sınırlanamaz.
Olası bir sıkıntıdan sonra, kendi kaderini tayine muktedir bir Türkiye’nin, ve ekonomisinin, dünya piyasalarında daha fazla güven sağlayacağı beklenmelidir.
Yeni komşumuz ABD ile yıllarca sürecek ilişkilerimizin, kendi ayaklarımız üzerinde durduğumuz zaman bizim için daha verimli olacağı kesindir. Aksi halde bizden istenen tavizler hiçbirzaman sona ermez. ABD’nin K. Irak konuşlanmasını tamamlamak, ve ordusunun bir kısmını geri çekmek için bize ihtiyacı vardır. Henüz K. Irak’ta inşa edilmekte olan hava alanı tamamlanmamış olduğundan hâlâ İncirliğe ihtiyacı büyüktür.
Hernekadar, ABD’nin ve AB’nin ellleri iç işlerimize bulanmış olsa da, yaratılan yapay durumdan istifade edenlerin, bütünlüğü bozulmamış bir Türkiye’deki çıkarlarının daha devamlı ve verimli olacağı düşünülmelidir. TUSİAD başkanı ancak, Laikliği ve TSK’yı destekliyoruz dediği zaman, dönüşlerine inanılabilir, eksik söylemler, artık bu milletin entellektine hakarettir.
- Türkiye’nin parçalanmasına müsade etmeyeceğimize göre,
- Parçalanmaya mani olmamış olanlar, en fazla zararda olacaklardır.
Sabah uyandığımızda, bilimli ve bilinçli dehaları başımızda görmek hayal olduğundan, Atatürk, …… Ey Türk gençliği….. söylevini vermiş ve bu ülkeyi Türk gençliğine, ve orduya emanet etmiştir.
İçte, ve dışta, gözü kararmış olanların karanlığa yürümeye devam etmemeleri, herkezin çıkarınadır.
Dip notl: (1) 10 Eylülde çıkan yazım.
Turgut A. Karabekir
Son yorumlar