ABD hâlâ AKP’nin üzerinden idareye çalışıyor

Cumhuriyet gazetesi, Starateji ilavesi, 14 Mayıs 2007

 

 

ABD’nin BOP sürecinde ılımlı İslam’ın yaratılması için AKP’nin iktidara gelmesinden sonra izlenen gelişmeler, Irak hareketinin dış görünüşündeki başarısızlığın aksine, Türkiye’de hala istedikleri gibi ilerlediğini gösteriyor.

 

24 Nisanda Wall Street Journal’da yayınlanan ‘Türkiyenin Batı Kaderi’ adlı makalede, Morton İ. Abramowitz ve Henry J. Barkey, ABD politikasının devamlılığını pekiştirmek için, kamuyu hem Amerika’da hem de Türkiye’de istedikleri yönde bilglendirmek  çabasındalar.

Morton İsaac Abramowitz 1933 yılında doğmuş, Musevi asıllı, Harvard mezunu, birçok politik vazifelerde bulunmuş, 1989-91 arasında ABD Türkiye Büyükelçiliği yapmıştır. Vazife süresi  tartışmalı sözlerinden ötürü en kısa süreli elçilerden birisidir. Son çıkan yazısının da evvelki sözleri gibi ABD’nin tek yönlü politikasının çığırtkanlığını yaptığı şüphe götürmez. Türkiye’nin ılımlı İslam’a sürüklenmekte olduğunu yokmuş gibi göstermek gayesini güden yazıdaki tarifler bunun kanıtıdır:

“(….) Ankarada toplananlar Erdoğan’ın Çankayaya çıkmasını istemezken, Başvekillikde kalmasında israr ettiler (….) Secularist olanların en önde gelen kaygıları Şeriyat’ın getirilmesi değil, dini uygulamaların Türklerin hayatına nufuzudur (….) Secularistlerin Erdoğan’ın İslamist eğilimlerinin, ve AB katılımını karanlık planını gerçekleştirmek için bir saklayıcı duman olarak kullanmasından ona itimat etmemektedirler. Ayni zamanda da, Erdoğan’ın son dört yıldaki yaptıklarına bakıldığında, onun gündemi İslam’a yönelik olmaktan çok uzaktır. AKP demokratik seçimle iktidara gelmiş, ve birçok verilere göre iyi bir idare gütmüştür. Ekonomi patlamakta, endüstiri gelişmekde, AB tarafından öngörülen değişiklikler yapılmakta, Türkiye bölgede yükselen gücü olarak belirmektedir. Kim Cumhurbaşkanı olursa olsun, AKP hala TSK’lerinin politikanın üzerindeki geniş etkisinden endişe etmelidir (…..) Ümitle (hopefully), AKP’nin hâkimiyeti devam ederse, uzun yıllardır Türkiye’de yok olan ciddi bir muhalefet partisinin oluşmasına neden olacaktır (….) Hâlâ, Erdoğan başvekil kalmasında veya Cumhurbaşkanı olmasında, Türkiye’nin demokrasisi için sadece çok ufak bir tehdit var (….) Yapılan anketler Türk halkının bir İslam devletine karşı çıkarken, daha dindarlaştıklarını gösteriyor. Çabuk gelişen halkın düzeltme gücü, gitgide serbestleşmek isteyen basın ve Demokratik sorumluluk, kalıcı olacak. Şayet Türkiye bu değişimi huzurla başarırsa, bu ordunun bütün arzularına karşı, Erdoğan’ın başarılarından dolayı politikasının olgunlaşmasını ve normalleşmesini işaret edecek. (….) TSK politikaya karışma korkusunun tamamen ortadan kaldırılması, bugüne kadar Türkiye’de oluşamayan politik ve ekonomik istikrarın devamlı olmasını gerektirir (…),

Dedikten sonra, Abramowitz ‘Erdoğan’ın Türkiyesini’ övme yoluna giderek, AB’ye yaklaşımın sağlandığını ve girme yolunda istenen tavizlere, Kıbrıs sorunu için uygun görülen isteklere rağmen yolda devam edildiğini söylüyor. Irak konusunda Kerkük ve PKK sorununa iki tarafa uygun yol bulunmasını önerirken, Amerikan karştlığının artamasına mani olunmasını öneriyor. Erdoğan Cumhurbaşkanı olsa da, başbakan kalsa da, Türkiye’nin secularisminin (laiklik demesi gerekirdi) ve demokrasisinin kolayca yok olmayacağını ve büyük baskılara karşı koyabileceğini vurguluyor. Erdoğan’ın ve partisinin tutumundan dramatik bir sapış beklenmediğini, Türkiye’nin gelişmesinin ve dinamikliğinin Batı’ya bağlı olduğunu belirtiyor.

Bu yazının ikinci tercümesi şudur:

Türkler Erdoğanın Başvekil kalmasında israr ettiler,

Türkler Şeriat’a razılar,

Erdoğan’ın son dört yıldır yaptıkları İslam’a yönelik olmaktan çok uzaktır,

Demokratik seçimle iktidara gelen AKP çok başarılı olmuştur,

TSK’nın etkisi tamamen kaldırılmalıdır,

Erdoğanın kalması demokrasi için tehdit oluşturmaz,

Basında baskı yoktur,

Tavizleri verip AB’ye giriniz,

Irakta uyumlu davranın,

Gelişmeniz batıya bağlılığını unutmayın.

 

Abramowitz’in sözlerinin Bush politikasının ve BOP’nın bir devamı olduğu şüphe götürmez. Yazısında, hem nalına hem mıhına oyunuyla, doğruymuş gibi ortaya koyduğu konular, nekadar taraf tutulduğunun kanıtıdır. Bush yönetiminin ılımlı İslam deneyinde hâlâ AKP’ye bel bağladığının işaretidir. Türkiye’nin halkının yüzde sekseninin düşüncelerini ve isteklerini yokmuş farzederek gerçekmiş gibi sunulan veriler tamamen yönlendirici gayeyle yapılmaktadır. Bu bilgilerin zaten Türkiyede bulunduğu sırada memnuniyetsizliklere sebep olan birisi tarafından yaptırılması ise, gerektiğinde bir kaçış yolunu açık bırakmak için düşünülmüş diplomasi oyunu olarak algılanmalıdır.

Bu yazının Wall Street Journal gibi saygın bir gazetede yayınlanmış olması, zamanı ve içeriliği bakımından çok ilginçtir. Gerçeklerden haberi olmayan senato ve meclis üyeleri için ‘yanıltıcı’ ve ‘yanlış yönlendirici’ bilgi taktiği olarak da başarılı olacağı aşikardır. ABD halkının da böyle saygın bir yerde çıkan, ve saygın bildikleri bir diplomatın yazısına kolaylıkla inanmaları kançınılmaz bir beklentidir.

26 Mayıs 2005 tarihinde Amerikanın akıl hocası Huntington görüşlerini yayımladığında,  İslam’ın liderliğini Türkiye’ye yakıştırarak;  Atatürk’ün ilkeleri, Türkiye’yi modern laik Batılı bir ülke olarak tanımlıyor. Bu öğretilerin üzerinde biraz düşünülmesi, değiştirilip düzeltilmesi zamanı muhakkak ki gelmiştir, demekteydi. Fuller, Henze gibi akıl hocaları da yıllardır Türkiye’nin Atatürk ve laikliği bir kenara bırakmasını, İslam dünyasına lider olmasını önermişlerdi.

ABD yönetiminin planı budur ve hâlâ uygulanmaya çalışılmaktadır. Bush yönetimi Türkiye’nin temeldeki gücünü, halkının çoğunluğunun egemenlik anlayışını hâlâ kavramamış gözüküyor. Saros birçok başka ülkedeki parçalama girişimlerinde başarılı oldu, amma şimdi burada yanılıyor. Türkiye parçalanmayacak ve laik kalacaktır.

27 Nisan muhtırası, bütün dış baskılara rağmen Türkiye’nin Laik, demokratik ve çağdaş bir hukuk devleti olarak kalacağını, tekrar dünyaya bildirmiştir. Bazı yazarların erdemliğin dozunu kaçırarak TSK’nın uyarılarını demokrasi karşıtı olarak yorumlamaları, Türkiye’nin bir radikal islam ülkesine dönüşmesini riskini göze aldıklarını gösterse de, üzerinde durulmaması gereken yersiz ve zamnasız zafiyetlerdir.

Kurtuluşun tamamlanması için, muhâlefet partilerin yakında yapılacak seçimlere adaylarını tek liste altında sokmaları kaçınılmaz sorumluluklarıdır. Bu hayatî uyarının  27 Nisan TSK muhtırasına katılmamış olmasındaki inceliği, Türkiye’nin geleceğini ellerinde tutan birkaç parti başkanının anlaması gerekir. Vatanı kurtarmak için kişisel arzularını biryana bırakmadıkları takdirde işin ne boyutlara varacağı, artık belli edilmiştir.

Anlayana sivrisinek saz / Anlamayana davul zurna az. Birgün gelir, herşeyin hesabı sorulur.

 

Turgut A. Karabekir

turgutk@gmail.com

 

 

 

 

 

 

 

 

About The Author