ABD-Türkiye denklemi

Cumhuriyet gazetesi, Starateji ilavesi, 30 Nisan 2007

 

 

20 . yüzyılın ortasından beri ABD başkanlığına, dünya liderliği niteliğinde kimse seçilmedi. Bu gerçek bize liderliğe lâyık aday çıkarılmadığını gösterirken, aynı zamanda da dünya liderliğinin tek elden yapılamayacağını belirtiyor. Tek liderlik altında oluşan, elli yıldır artan yozlaşma, Putin’in Münih uyarısını ümitle karşılamamızı gerektiriyor.

 

“Tarih bize özgürlük için en büyük tehlikenin gücün tek bir elde toplanması olduğunu öğretmiştir”. Milton Friedman.

“Bir gücü sınırlayamazsak, o gücün kötüye kullanımını da önleyemeyiz.” F.A. von Hayek.

“Sınırsız güç yozlaşmaya mahkumdur.” William Pitt.

 

ABD’nin yönetiminin yozlaşması izlenirken, altmış yıldır kötü idareler altında yönsüz kalmış Türkiye’nin, ABD’ye olan bağlılığıyla felakete sürüklendiğini görülüyoruz. Mandası altına girmiş olduğumuz bir yönetimin iktidarsızlığının, bizi de kendisiyle beraber zorluklara sürüklemekte olduğu şüphesiz kaçınılmaz bir gerçektir. Batı propagandalarını ve Türkiye’yi parçalama yöntemlerini görmezlikten gelenlerin, ülkenin sürüklendiği yerde rahat oturamayacaklarını düşünmemeleri de, hayret vericidir.

Türkiye Batı ve özellikle ABD isteklerine göre yön tutmaktan ayrılmadıkça, gitgide niteliğini kaybeden ABD yönetimiyle beraber, düşüşüne devam etmeye mahkum olacaktır.

 

Liderlik sorunu

Bugün ABD düşünürleri arasında endişe iki yıl sonra yönetime geleceklerin Başkan Bush’u aratması korkusudur. Erken başlayan seçim kampanyalarında sarf edilen fındık kabuğunu doldurmayacak beylik sözler, ufukta henüz kayda değer bir lider adayı olmadığını kanıtlıyor.

Demokrasi şemsiyesi altında gelişen Batı ülkeleri, çok uluslu kartellerin elinde demokrasi ve kapitalizmi yozlaştırırken, eski komünist ülkeler otokratik yöntemlerle sivrilmeye başlıyorlar.

Böylece, 20. yüzyılda uygarlaşmaya başlayan toplumlar, emperyalizmin kıskacından kaçarken diktatörlerin eline düşüyorlar. İnsanlık yüzlerce yıldır kazanmak için uğraştığı egemenlik/uygarlık savaşını kaybediyor.

Buna neden hiç şüphesiz bugün ABD ve çok uluslu kartellerinin emperyalist tutumları, Bush yönetimi altında yaratılan ırk ve din ayrımları, Batı tarafından çifte standart kullanmasıdır. Yapılan hatalardan ötürü güçlenmesi kolaylaştırılmış radikal İslam’ın, İslamo-Faşist ortamın yaratılmış olmasıdır. Eski bakan ve düşünür, Zbigniew Brzezinski “Second Chanse” adlı son kitabında bunu anlatmaya çalışıyor, uyarıyor, gelmekte olan felaketi belirliyor. Dinleyen ise yok gibi.

Diğer yandan Türkiye her sektörde kişisel çıkarlar peşinde, kendini yetirmek yolunda hızla ilerliyor. Bir kabile reisine muhatap oluyor. Üçüncü sınıf diplomatlarının sözleriyle yön çiziyor. Vatanın kalkınmasında en etkin olacak iş sahipleri, TÜSİAD, ABD/AKP mandasında sorumluluklarından uzak, kendi çıkarları peşindeler. Bizde de düşünürler yıllardır uyarıyorlar, anlatmaya çalışıyorlar, gelmekte olan felaketi belirtiyorlar. Dinleyen ise yok gibi.

 

Brzezinski’nin yaklaşımı

Zbigniew Brzezinski’nin 1997’de yayınlanan “The Grand Chaseboard” adlı kitabında ABD’nin gütmesi gereken ve çoğu bugün uygulanan politikasını ayrıntılı olarak anlatmıştı. O da, Hitler ve Stalin’in dediği gibi, ‘Avrasya’ya hükmeden, bütün dünyaya hükmeder’ tezini savunmaktadır. Bölgenin, ABD için egemenlik kuramayacak kadar uzak olduğunu, fakat uzak duramayacak kadar güçlü olduğunu belirtirken, Rusya’nın bölgede tek egemen devlet olamayacak kadar zayıf, fakat uzak duramayacak kadar güçlü olduğunu belirtiyor. Türkiye ve İran’ın ise etkili olacak kadar güçlü olduklarını, fakat iç kargaşaları nedeniyle bölgenin sorunlarını çözemeyeceklerini vurguluyor. İstikrarsız bir Türkiye’nin Balkan ve Kafkaslarda Rusya’nın kontrolüne geçmesine neden olabileceğini, bunun da ABD çıkarlarına ters düşeceğini hatırlatıyor. Türkiye’nin batılaşmaktan İslamlaşmaya yönlenmesinin ABD çıkarlarına uygun olmayacağını belirtiyor. O takdirde Kürt bağımsızlığının ortaya çıkacağını ve bölgenin dengesinin bozulacağını söylüyor. Rusya’nın enerji kaynakları monopolisini elinde tutmaması için Hazar ülkeleri ürünlerinin Türkiye üzerinden yönlendirilmesini öngörüyor.

Brzezinski’nin öngörülerindeki doğru çıkmayan nokta, Bush yönetiminin Türkiye’yi Batı’ya yönelik tutmak yerine, ‘Ilımlı İslam’ adı altında AKP’nin yaratılmasıyla istikrarsızlığa itmiş olmasıdır. Bu senaryoda da, tahmin ettiği gibi Kürt ayrılımı konusu Türkiye’nin iç sorunu olarak değil, ABD/AB eliyle PKK üzerinden gerçekleştirilmiştir.

Anlaşılması gereken, ABD’de başkan kim seçilirse seçilsin, çıkarlarımızın örtüşmediğidir. Gelen yönetim, ergeç ABD’nin Ortadoğu’dan tamamen çıkamayacağını anlayacaktır. Bu nedenle Ortadoğu’da uygulanacak ABD politikalarından Türkiye kazançlı çıkamaz.

Atalarımız; Körle yatan, Şaşı kalkar demiş, unutmayalım.

 

Sayın Büyükanıt’ın konuşması ve 14 Nisan Cumhuriyet mitinginin etkileri henüz ABD’de gerektiğince değerlendirilmedi. Şayet halkımızın mesajı anlaşılırsa bile, ABD’nin çıkarlarına ters düşmesi nedeniyle, ilişkileri Türkiye’nin lehine döndüreceğine olumlu olarak bakmak henüz mümkün değil.

ABD Türkiye’nin kaderini kendi çıkarlarına uygun olarak çizmeye kararlı.

Türkiye kaderini kendi çıkarlarına uygun olarak çizmek zorunda.

Bunu ABD gölgesinde başarmak mümkün değil. Şayet Türkiye ABD yönetiminde değişiklik olacağından ümitleniyorsa yanılıyor. Demokratların, Cumhuriyetçilerin bütün çabalarına rağmen, maddi çıkarları nedeniyle, Güney eyaletlerinde ve komşu ülkelerde, yüzyıla yakın bir zaman esareti desteklediklerini unutuyor. Gelecek yönetimin adı ne olursa olsun, ABD’nin planlanmış uzun vadeli çıkarlarına göre hareket edeceğinde şüphe olmamalı. Tarih bunun kanıtıdır. Zaten milli çıkarlarını düşünen her yönetimden beklenen de budur.

 

Türkiye başkalarını kınamaktan vazgeçmeli ve kendi hatalarını düzeltmek yoluna gitmelidir. Aksi halde başkaları daima bizim hatalarımız üzerine kendi çıkarlarını sağlayabileceklerdir. ABD ve AB yönetimlerinin de buna istisna olmasını beklemek hayalden ibarettir, cehalettir.

Olumlu bekleyiş, laik, demokratik, hukuka dayanan, gücünü dışarıdan değil, halktan alan, bağımsız bir idareyi seçmektir.

Bu yönde hatırlanması gereken:

Bugünkü durum muhalefet partilerinin altmış yıldır yaptıkları hatalardan doğmuştur,

Bugün onlara düşen sorumluluk geçmişteki hataları tekrar etmemektir,

Bugün bütün geleceğimiz birkaç laik parti başkanının tutumuna bağlıdır,

Kişsel isteklerini tekrar milli sorunların önüne almaları artık kabul edilemez,

14 Nisan Cumhuriyet toplantısı onları uyandırmalıdır, Millet birleşmelerini istiyor,

Yapılacak bir vatan borcudur, aksini yapmak ise vatana ……. olarak algılanacaktır.

Arif olan anlar.

 

Sayın Baykal kendisi kapıda durmazsa, yolun açılacağını acaba hiç düşünmüyor mu?

 

Turgut A. Karabekir

turgutk@gmail.com

 

About The Author