AB, ABD ve biz

 

Önecelikle, Ülkeler arasında dostluk olmadığını ve sadece çıkarlar olduğunu unutmayalım. Bakanımızın sırtı okşandı diye, Kore’de beraber çarpıştık diye, dost kazandık zannetmek sadece saflıktır. Her Ulus her zaman kendi çıkarına bakar, doğal olarak bunu yapmaya mecburdur. Tarihsel bilgiler bize bunu kanıtlamıştır. İlişkiler içerisinde iyisi, âdil olanı, insanî olanı olduğu gibi, tam tersi de vardır. Akıllı kişiler tarafından idare edilen Uluslar iyi ilişkiyi seçebilirler. İyi niyetli olan ilişkilerin temelinde de gene çıkarlar yatar, dostluk ve sevgi değil.

Geçen yüz yıl içerisinde USA iki defa, üç bin mil uzaktan gelerek, Avrupa devletlerini kurtarmış, meydana gelen USSR soğuk harp belasını yok etmiş, ve ekonomilerini tekrar kalkındırmalarını sağlayacak ortamı yaratmıştır. USA bunu Avrupa’lıları sevdiğinden değil, gelecekteki kendi ekonomik çıkarlarını korumak için, kan ve mal dökerek başarmıştır. Bunun neticesinde dünyadaki para birimi Amerikan Dolarına, uluslararası lisan da, Fransızcadan, İngilizceye, gücün olduğu yere, dönmüştür. Yarım asırdan fazla bir zamandan beri Avrupa ülkeleri, özellikle, Fransa ve Almanya kendi yarattıkları aşağılık kopleksi içerisinde yaşamaktadırlar. İşte AB’nin doğuşu, birleşerek güçlenmek, ABD ye karşı ekonomik güç elde etmek ve aşağılık kompleksinden kurtulmak içindir. Yirmibirinci asırın ilk yarısında dünyada üstün güç olarak ABD, AB ve Çin arasında, eskisi gibi top tüfekle değil, ekonomik baskılarla yeni tür bir savaşın devam etmesi beklenebilidir.

Yukarıdaki güçlerin kuruluşu altında oynanmakta olan oyunun sahnesi Ortadoğudur. Konu, öncelikle petrol kaynakları, sonra büyük bir geleceği vaad eden, geniş bir kalkınma potansiyeli olan, ticari pazar yeridir. Bu Pazar yerinin hemen hemen her ülkesi Müslümandır ve hepsi bir nevi diktatörlükle idare edilmektedirler. Türkiye bu sahneye Batı ile Doğu arasında bir köprü oluşturan, Müslüman olduğu halde, batıya dönük ve demokrasi ile idare olan yegane ülkedir. Yakın zamanlara kadar ilişkilerini Türkiye ile olumlu bir şekilde yürütmesini sağlamış olan ABD, topraklarımız üzerinden, hiçbir toprak kazanma gayesi olmadan, bu sahneye etkili olarak yakın olmayı başarmıştır. ABD’nin ilişkileri Türkiye ile iyi oldukça bu avantajı elinde tutmak imkânına sahip olacaktır. İşte bu AB nin işine gelmez, onlar ancak Türkiyeyi kendi taraflarına çekebilirlerse USA nin gücünün bu bölgede kalmasını zorlaştirebileceklerini bilirler. Bizim AB ye girme yalvarımız onlara bu fırsatı vermiştir. Kuklaları Türkiye ve diğer Ortodoğu Ülkeleri olan, Anadolu ve Ortadoğu, üzerinde oynanan Karagöz oyunu dramasının ipleri, AB ve ABD nin elindedir.

Teknik ve mantıkî olarak  bugünki durumumuzda, bir Hiristiyan klubü olan AB nin bizi arasına kabul etmesini beklemek tamamen hayaldir. AB’nin oyalama taktiği onlara gelecek on-onbeş yıl içerisinde bizi USA den uzaklaştırmış olarak bölgedeki tesirlerini gerçekleştirmek imkanını sağlayacaktır. Bu nedenle, Türkiyenin ABD ye sırtını çevirmesi ihtimaline karşı, hâlen somut olarak mevcut olan Kürt devletinin, ABD himayesinde tanınma kazanması nerdeyse gerçekleşmek üzeredir. ABD’nin Ortadoğu politikası, kendisine imkanlar sağlayacak bir Ülke garantisi olmadan yaşayamaz ve Türkiye AB ye kaydığı takdirde onun yerini yeni Kürdistan Devleti alacaktır.

Hangi bayrak altında olursa olsun, saldırgan olmayarak yaşayan uygar ülkeler, hiçbir şekilde ve hiçbir zaman, saldırgan olabilecek bir ülkenin elinde toplu imha silahları olmasına göz yumamaz. Ayrıca Dünyanın yüzde elli petrol kaynaklarına sahip Arabistan yarımadasının saldırgan bir rejimin elinde Avrupa ekonomisini, dolayısıyla Dünya ekonomisini yıkmasına seyirci kalamaz. İşte bu nedenledir ki Avrupa devletlerinin ayak sürtmesi neticesi, Avrupadaki yatırımlarını korumak gayesiyle, ABD Irak harekatlarını düzenlemiş ve Saddam misali rejimlerin yaşatılamayacağını, kanını ve parasını dökerek belirlemiştir. Yapılmak istenen Arab petrolünün gasp edilmesi değil sadece kontrol altında tutulmasıdır. Bu meyanda yapılanların rejimleri demokratlaştırma olarak yorumlanması saflıktan ibarettir, bu ancak bir sonuç olarak ortaya çıkabilir. Bu arada dünyanın yarısına yakın  nufusa sahip, petrolu olmayan, Çin’in Cumhuriyetinin, kendi başına arap ülkelriyle anlaşma olasılığının unutulması, büyük bir hatâ olur.

Yakın geçmişleri en inanılmaz, ve vahşi kirliliklerle dolu, fakat her fırsatta insan hakları yaygarasını koparan Avrupa devletleri, başta Fransa ve Almanya olarak, Yogoslavya’da Müslümanların kesilmesine göz yummuş ve iki yıl sonra AB den umudu kesilen USA, gene gelerek bu katliama son vermiştir. Ayni tutum Arabistan petrollerinde de görülmektedir. Avrupa ABD nin nasıl olsa karışacağını bildiğinden, evvelce oy birliğiyle katıldığı halde sonradan ikdidarsız UN kararlarını sabotajlayarak geri planda kalmayı başarmış ve varılan acı neticeleri de kınamakla yetinmiştir. Sonu daha nekadar felaketlerle dolu olduğu belli olmayan bu acı Irak keşmekeşi içerisinde yeni bir Kürt devletinin resmi bir hal alması bir gün meselesi olarak belirmektedir. Türkiyenin gayesi AB ye girmek için, bu hayal peşinde bütün tavizleri vermek değil, uzun vadede çıkarlarının nerede olduğunu iyi değerlendirerek, ırkçı, ve dinci, AB oyununa kurban gitmemek olamalıdır.

Bağdaşık olmayan Irk ve Ülkelerden oluşan AB nin bağdaşık olan ABD modeline benzer bir toplum yaratabileceğini ümit etmenin içerisinde büyük bir hayal unsuru yatmaktadır. Her Irk milliyetçiliğini muhafaza ettikce AB birliğinin başarılı olmasına şüpheli bakılabilir. Birliğin ekonomik olarak gelişmesi beklense de, bugüne kadar olan belirtiler AB devletlerinin gittikce daha derin bir ekonomik krize doğru düştüklerini ve yaratılmış olan Gümrük birliğinin, üç büyük ülke haricinde memnuniyetsizlikler yarattığı yolundadır. Türkiye bu birliğe, AB ye aza olmadan, hiçbir oy hakkı verilmeden, katılmış olan yegane ülkedir. Bu safdillikden ötürü birliğe girdiğimizdenberi izin almadan başka Ülkelerle ticari anşlaşmar yapmak yetkimiz yok olduğu ve ihracatımızın zarar görmüş olduğu açıklanmaktadır.

AB ye girmek çabası içerisinde, hakaret görerek, aşağılanarak, şerefimiz ayaklar altına alınarak, kendimizin bir türlü yapmak kudretini gösteremediğimiz bazı şeylerin bize zorla yaptırılacağı doğrudur. Ancak bu arada bunun dosluk ile yapılmadığını ve yalınız AB nin çıkarları düşünülerek yapıldığını unutmamak gerekir. Verdiğimiz tavizler ile hâlen, Kıbrıs, kara suları, Ermeni, ve Kürt konuları masadadır ve biz AB hayaline devam ettikce hiçbir zaman leyhimize neticelenmeyecektir. ABD ile olan ilişkilerimiz içerisinde hiçbir zaman toprak kaybetme düşünülmemiş olmasına karşın, daha şimdiden AB ile olan kısa ilişkilerimizde bütünlüğümüz bozulması söz konusudur. Yurdumuzda hiçbir zaman gündemde olmayan etnik farklar konusu birden hortlamıştır. Din baskısı ile Ulusların nekadar kaos içerisine düşebileceklerini tarihlerinde yüzyıllarca yaşamış olan Batı ülkeleri, bizi içimizden vumak için ayni çorabı bizim başımıza örmektedirler. Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, Hollanda’da, radikal Müslüman örgütlere yataklık yapmaları, PKK’nın belirlenmiş suçlularını bağırlarına basmaları, beslemeleri, gayelerinin en açık göstergesidir. Bunu görmemek için ya kör ya da onlarla beraber olmak gerekir.

Kuvvetli ve özgürlük prensiplerine bağlı bir liderliğe ihtiyacımız olduğu bu aşamada, biz maalesef dur deyince durmakta, atla deyince atlamakta, takla at deyince takla atmakta ve kim olduğumuzda bizi şaşırtmalarına varcak kadar, saf, dar görüşlü, cahil, tecrübesiz, bir kukla gibi hareket ettirilmekteyiz. Milletçe büyük bir hayal kırıklığına doğru yol almaktayız.

Kaliteli ve fiatı uygun mal herzaman heryerde piyasasını bulur. İstenen malı satmak için ne AB üyeliğine ne de Gümrük birliğine gerek vardır. Yakın tarihte Çin ve Kore bunun güzel bir örneğidir. Avrupanın azalan nufusunun bizim işçimize olan ihtiyacı üye olalım olmayalım değişmez ve her zaman bizden işçi almaya mecbur olacaklardır. AB, ABD, ve Çin’in gözü üzerinde olan, USSR’dan kopmuş, çoğu Müslüman, ülkelerin yarattığı aç Pazar yanı başımızda dururken, hayal peşinde koşmamız affedilmeyecek bir tutumdur.

ABD yalınız kendi çıkarlarını düşünür ve saflığımızdan ötürü bizi ekonomik olarak bağlamıştır. AB yalınız kendi çıkarlarını düşünür ve bizim başarılı olmamamız için bütün hilelere baş vurmuştur ve vurmaktadır. Şayet birlik parçalanmazsa, on-onbeş yıl sonra alsalar bile, kırpıla kırpıla kuşa çevirecekleri şartlı bir üyelik için, kapütülasyonlara razı olup, toprak bütünlüğümüz bozulmuş olarak, özgürlüğümüzü Avrupalıların eline vermek, çılgınlıktır.

Bu oluşumları onların kötülüğü olarak adlandırmak, sadece başımızı kuma gömerek kendi hatalarımızı başkalarına yüklemek hastalığından doğar. Akıllı akıllıdır, aptal aptaldır, seçmek hakkı da serbesttir.

Ne ABD ne de AB ye ihtiyacımız var. Kim olduğumuzu bilmek, kemerimizi sıkmak, aklımızı başımıza alarak gereken gelişmeleri aşağılanmadan kendi gücümüzle yapmak, yegane tutulması gereken yoldur. Toprağımız, denizlerimiz, madenlerimiz var, dünyada petrolden daha değerli ve kaçınılmaz ihtiyaç olan, bol suyumuz var. Biz doğal kaynakları zengin olan bir ülkeyiz. Fakat kim olduğumuzu şaşırmış, başkasına dayanmaya alışmış, kişiliğini bulamamış, bir kör gibi, dilenmekteyiz.

Uyanmamızın zamanı geldi ve geçiyor, zavallı Atatürk’ün de lahtinde kemikleri sızlıyor, bu ülkenin kurulmasında mal ve kanlarını dökmüş binlerce şehit boşuna canlarını vermiş oluyor. Vakit henüz geçmedi, amma akan bir su gibidir ve geri gelmez, uyanmak lazım.

About The Author