Borcumuz

 

Adamın biri doktara gitmiş ve parmağıyla göstererek –bakın doktor bey buraya dokunuyorum acıyor, şuraya dokunuyorum acıyor diyerek bütün vücudunu dolaşmış ve doktordan derdine bir çare istemiş. Uzun muayeneden sonra doktor –beyfendi sizin parmağınız kırık demiş.

Bu küçük fıkradaki dersi ben kendi halimize benzetiyorum. Milletce her fırsatta, her konuda, herşeyden, kolayca şikayet ediyoruz. Çok zaman da bir an düşünüp acaba bu şikayetci olduğum  iş için ben ne yaptım diye sormuyoruz. Çuvaldızı daima başkasına batırp iğneyi kendimize saklıyoruz, onuda bir kulbunu bulup, batırmıyoruz.

Kırk yıllık kaşarlanmış, işe yaramadıkları tecrübe edilmiş politikacılara oy veriyor, sonra -bizi felakete götürdüler diye ağlıyoruz. Onların etraflarında oluşmuş hırsızlara da oy verip sonra -ah bizi soydular diye yakınıyoruz.

Dairelere seçtiğimiz memurları yeteneklerine dayanarak değil partilerinin rengine bakarak tayin ediyor, sonra -ah vah ediyoruz, yurdumuzun içine etmelerine seyirci kalıyoruz. Sonrada hesap sormuyoruz.

Kazançları, rüşvet ve dalavere yoluyla üç beş katına çıkarırken, utanmadan bizi hortumlayanları kınamak ikiyüzlülüğünü gösterebiliyoruz.

Yani kendi kusurumuzu görüp hatalarımızdan birşeyler  öğreneceğimize hâlâ hep o parmak başka yerlere doğru çevrilmekte.

‘Kişi kusurun bilmek kadar devlet olamaz’ diye eski bir sözü ve ‘bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır’ diye bir diğerini hatırlamakta fayda var. Medeni bir kişinin yapabileceği en câhilce hareketlerden biri, kusurunun bilincinde olmayıp, müdafaya geçmesidir. Bu kişi bu tutumuyla diğerine nekadar bilgisiz ve medeniyesiz olduğunu tekrardan başka hicbirşey elde edemez. Kurnazlık ise çok zaman cehâletin bir parçasıdır. Karşısındakini aptal, kendisini çok akıllı sanan kişi, en aptal kimsedir. Bir insanın kusurunu ve bilgisinin hududunu bilmesi, ve kabul etmesi ise, nekadar medeni olduğunun en önde gelen işaretidir.

Bizim içinde olduğumuz sıkıntı kendi cehâletimizden kaynaklanan, kendimizi kurnaz ve çok akıllı sanma hastalığından doğmaktadır. Hiçbir ekonomik program, hiçbir ‘Derviş’ uzun vadede bizi bu girdaptan kurtaramaz. Bütün bu geçici tedbirlerle sadece devekuşunun yaptığı gibi kafamızı kuma gömüp etrafı görmemekle kalırız.

Yegane kurtuluş çaremiz şahıstan, yani kendimizden başlayarak düzelme yoluna girmektir.

Birleşmiş milletlerin son yayınladığı sıralamada, insani gelişmişlik açısından, 86 altıncı olurken, Avrupa ülkeleri içerisinde yalınız Moldovya ve Arnavutlukğu geçebilmişiz. Bu acı hakikatı hâlâ şansızlıklara, veya politikacilara yüklemekle de, sadece neden bu sıralarda yer aldığımızı kanıtlamış oluruz.

Bu kabustan kurtulmak ancak, adedi çok kısıtlı olan, kökenli aydınlarımızın, parti, gurur, servet düşkünlüğünü bir yana bırakıp, milletce nerede olduğumuzun ve kimlerle muhatap olduğumuzun bilincinde olarak, arkadan gelen, yeni yetişen, 50 milyonun üzerindeki vatandaşlarımıza iyi örnek olabilmeleriyle gerçekleşebilir. Aksi halde tahsil seviyesi bizden çok daha yüksek olan Moldavya da bizi geçeçektir.

Bu milletin sahtekarlar, yalancılar, hırsızlar tarafından sömürüldüğünü hepimiz biliyoruz. Bu bilincin içerisinide şahsa düşen görev -ben bugün yalan söyleyecekmiyim, -kimseyi kandıracakmıyım, -hırsızlık yapacakmıyım, -yasaları, tarfik kurallarını ciğneyecekmiyim, -rüşvet alacakmıyım, -başkasına saygısızlık edecekmiyim, yere çöp atacak, tükürecekmiyim diye sormaktır. Şayet bu medeniyetsizlikleri yapıyorsanız büyük bir ihtimalle siz de hem cinsine faydası olmayan, bu milleti sömüren parazitlerden birisisiniz.

Bugün etrafıma ne gibi yararlı bir harekette bulunacağım, benim yardımıma ihtiyacı olan vatandaşıma ne faydam olacak demiyorsanız, milli hastalığımız olan, atalete yakalanmış bir kişi,

işe yaramaz, rafta duran bir kitaptan ibaretsiniz. Bu nedenle de etrafınızda olanlardan şikayetle yetinip, yardıma ihtiyacı olan vatandalımızın kafasını bulandırmaya hiçbir hakkınız yok.

Bir mediven basamak basamak çıkılır. İlk adımı atmak için de vakit hiçbir zaman geç sayılmaz. Eski âdetlerden vazgeçip yeniye erişmek bu vatanı, bu toprakları, kanlarını, canlarını, vererek, bize bırakan atalarımıza borcumuzdur, hemcinsimize olan sorumluluğumuzdur.

 

About The Author