Saygı, Sevgi ve Demokrasi

Remove the row

Column: 1

Kendine, başkalarına, toplumuna ve doğaya saygısı olmayan bir kişi demokrasi davulu çalmasın.

Sorgulamayan kişilerden oluşan, bir toplumun demokrasi arayışında olmasına nasıl kanalım.

Eğer gidişe rağmen samimiyetle bu arayışta olan varsa, onlar şikâyetle yetinmesin.

Saygısı olmayana ve nefret ettiğine “Sayın” diye hitap eden bir kişinin diğer sözlerine nasıl inanalım.

“Sayın” “Saygıdeğer” anlamındadır. Saygıyı hak etmeyen, saygı duyulmayan birisine, mevkiini belirleyen kelime yerine “saygıdeğer” diyerek hitap, korkaklıktan mı doğar, ikiyüzlülükten mi?

Eğer korkudansa, sayın demenin hiçbir etkisi olmadığı çoktan açıklığa kavuştuğu hâlde, neden yüzlerce defa tekrar ve yalakalık devam ediyor?

Saygı değmeyene “Sayın” deniyorsa, saygı değene ne denecek?

Bu toplumda gerçeğe hiç mi saygı kalmadı?

Uluslar üstü sermayenin çıkarlarına göre ayarlanan kapitalizm küresel sömürüye dönüştü. Onun etkisinde yozlaşan Demokrasinin ne kadar büyük bir sahtekârlık sloganına dönüştüğü, ne zaman fark edilecek? Demokrasinin yöntemleri kullanılarak diktatörlüklerin getirilebilmesi ne zaman önlenecek?

Gerçek uygarlığın, insanların hepsinin birbirine, doğaya ve hayvanlara saygı, sevgi, dostluk beslediği ve o anlayışla hareket ettiği zaman, var olabileceği bilinmiyor mu? Bilinmediği için mi böyle küresel bir akıl tutulmasında sürükleniyor ya da sürüklen diriliyoruz?

Bunu sorgulamayan ve çözümlerini bulmayan bir toplum, uygar bir toplum olamaz, huzursuzluk içinde yaşayan câhil ve yeteneksiz bireyler olur.

Temel değerlerini önemsemeyen bireyler de bir gün gelecek, dibi olmayan bir girdâba kapılmış olduklarını anlayacaklar.

7-23 Aralık 2020’de çıkan “Halk yoksa” isimli ve 5 parçadan oluşan kapsamlı yazımda bu konuları irdelemiş ve çağrılarda bulunmuştum. Ama görüyor ki; halkımız hâlinden memnun ve yetkililerin şikâyetle yetinmelerini seyretmek, basının aynı hatâları yapmasına katlanmak, onları rahatsız etmiyor. Kendileri de şikâyete devam ile tatmin olarak, çıkışı olmayan girdapta yok olmayı tercih ediyorlar.

Sevgili okurlarım bu yol doğru yol değil. Öncelikle şunu bilelim ki, bu durumu düzeltecek bizden başka kimse yok. Biz ve bizim gibiler buna inanmadıkça da bu ülke onu 70 yıllardır dışarıya karşı kırılgan ve etkilenmeye mecbur bırakanların elinden kurtulmaz.

Ülkemizde hâlâ vatanını seven ve doğruyu gören, onu konuşan ve halkı uyaran insanlar var. Ne yazık ki sayıları çok az ve çoğu sessiz. Ana sorun da zâten burada: “sessizlik ve atâlet”.

Eminim benim çevremde herkes Atatürk’ü hasretle anıyor. Ama neden onun “Asıl önemli olan, memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur” dediğini hatırlamıyor ve tam da yapma dediğini yapıyor? “Sessiz ve âtıl” kalınıyor?

Column: 2

Bu sessizliğin sonu felâkettir ve bu felâket gittikçe daha yakınımızda beliriyor. İyi ki Boğaziçi’nden gelen ve işe yaratılması gereken bir esinti başladı. Umarım İstanbul seçimlerindeki gerçek kahramanların unutulduğu gibi onlar da unutulmazlar. Bu unutkanlıklar, daha doğrusu destek noksanlığı ve yanlış hareketler, kazanılanları da yok ediyor ve ilerleme olamıyor. Kasıtlı olarak dikkat başka konulara kaydırılıp, eylemlerin etkisi unutturuluyor. Basın hep bu tuzağa düşüp başkasının yarattığı gündemle uğraşarak yaşıyor. Çaba hiçbir işe yaramıyor. Yapay gündemi yaratan hep kazanıyor.

Bizim sorumluluğumuz bu kısırdöngüyü durdurmaktır ve yapılması gerekenleri yetişmemiş halkın sırtına yükleyemeyiz. Yanlış olarak algılandığı gibi kusur hep başkasında değil, biz kusurluyuz. Her şeyi başkasından beklemeyi batı ülkeleri Rönesans ile değiştirmeye başladı ve eğitim ile ortadan kaldırdı. Biz ise Osmanlı ile bitmiş olması gerekirken hâlâ devam ettiriyoruz. Eğer bu tutum sürdürülürse karanlık çağlara geri dönüşü durduramayız.

Merdan Yanardağ, Levent Gültekin, Çan Ataklı, Ünsal Ünlü gibi ve önde gelen 10-15 kişi halkı bilgilendirmeye çalışıyorlar. Fakat bu kadarı yeterli değil. Gece oturumları haberleri tekrar eden çoğu işe yaramaz olan tartışmalara son vermeli ve boşuna harcanan bu değerli saatleri halkı ana konularda bilgilendirmek için kullanmalıyız. Çünkü kitap okumayan ve çoğunlukla aldatılan halkın eğitilmesi ancak onlar sâyesinde olabilir. Bunu da değiştirebilecek ve denetleyebilecek gene bizleriz.

Yapılması gerekenleri çok defa dile getirmiş olmama rağmen anlatamamış olduğum görülüyor. Bizlerin onlara yanlışların ne olduğunu ve değişmeleri gerektiğini söylemeden, hiçbir şey değişmeyecek.

Bizim aramamız, yazmamız ve uyarmaktan öteye, değişmelerini istememiz gerekiyor. Buna hakkımız var hem de bunu yapmak bizim sorumluluklarımızın önde gelenlerinden bir tanesi.

Yapmazsak şikâyete bile hakkımız yok iken, şikâyetin bizim sanal kurtarıcımız olduğu izleniyor!

Lütfen, yazarlarınızı, dinlediğiniz oturumcuları arayınız ve uyarınız. Kendilerini tatmin için değil, halkın bilgilendirilmesi için, halkın gözünün içine bakarak, halka konuşmalarını isteyiniz

19 Şubat 2007’de Cumhuriyet gazetesinde çıkan yazımda ve sonrakilerde, terör eylemlerinin dışarıdan desteklendiğini ve desteklerin sonlandırılmadan terörün ordu ile bitirilemeyeceğini dile getirmiştim. Ana desteğin nereden geldiği yıllardır belliydi ve bu daha da açık yapılır oldu. Böyle gerçekler olduğu hâlde hâlâ şehitler vererek yılları geçirmeye seyirci kalmamız da, utanç verici bir yanımız olarak hatırlanmalıdır. Desteklere karşı boş laflardan başka yıllardır neden hiçbir somut girişim yapılmadığı da akla burada yazamayacağım olasılıkları getirmeye devam ediyor

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments