Halk yoksa! (No.1 / 5)

Remove the row

Column: 1

Sevgili okurlarım, “Halk yoksa” isimli bir yazı hazırlamıştım, tam göndermek üzereyken de vazgeçtim ve konuyu açmaya karar verdim.

20 yıldır yazıyorum ve sizlerin çoğuna o zamandan beri gönderiyorum. Ben yazılarımın bıkılmadan kolay okunabilmesi için, yalın bir dille ve bir sayfayı, yaklaşık 600 kelimeyi geçmeyecek şekilde yazarım. Yazılarımda da gündemi değil, gündemi ortaya çıkaran ana sorunları, onların nedenlerini ve nasıl yok edilebileceklerini dile getiririm.

Ülkemizde sorunumuzun kaynağının maalesef halk olduğunu anlatmak için yazdığım yazının çok sıkıştığını ve gereken açıklığa yer kalmadığını gördüm. Bu nedenle “Halk yoksa” konusunu 5 yazıya bölerek daha kapsamlı olarak yazmaya ve 3 gün arayla göndermeye karar verdim. Umarım okurken birbirlerine olana bağlantılarını da hatırlarsınız.

Öncelikle şunu belirmek isterim. Kınamalarım ve sorgularım ne köylümüze ne de okumamış halkımızadır Onları yetiştirmekle ve bilgilendirmekle sorumlu olup, görevlerini yapmamış ve yapmamakta olanlaradır. Basına ve yazarlara da atıf yaparken yandaş olmayanlardan bahsettiğimin altını çizerim.

********

Hepimiz biliyoruz ki Türkiye iyi yönetilmiyor ve her geçek gün daha da kötüye gidiyoruz. Zâten Atatürk’ten sonra hiçbir zaman iyi yönetilmedik. Aydınımız, sözde aydınımız değil, kıyıda köşede saklanan gerçek aydınımız ülkenin ana ve temel konularına odaklanmayı başarmadan, ileride de yönetilemeyecek. Halk ta, temeli olmayan binanın kiremitlerinin aktarılmasını bekleyerek, git gide fakirleşecek ve özerkliğini kaybedecek.

Size bu çöküşün nasıl olageldiğinin basit gibi görünen ve konu bile yapılmayan nedenini anlatacağım. Ancak o zaman nasıl kurtulma yoluna girebileceğimizi göreceğiz.

Bunu yapmamın nedeni de, bugün arzu edilen değişiklik olsa ve mevcut muhalefetlerden bir yönetim başa gelse, bazı değişikliklerin olacağı ama kalıcı bir temelin, gerçek bir demokrasinin oluşmayacağına olan inancımdır. Bunun doğru olduğunu beraberce göreceğiz. Bu konuda iki önemli kişinin ne dediğine bakalım:

Atatürk, “Asıl önemli olan, memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerideki cephenin suskunluğudur” diyerek bizi uyarmış.

Albert Einstein da benzerini söylemiş: “Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, yapılan kötülüklere seyirci kalıp, hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir”

Her ikisi de konumuzda halkın yönetenleri denetlemediği ve yönetimin başıboş bıraktığı yerde de, yönetimlerin halkı sömürüleceklerini belirtiyor

Column: 2

Çıkarılacak somut sonuç şudur: Halkın gücünün var olmadığı yerde halk için çalışan bir yönetimin var olması beklenemez.

Musa söz dinletemediği kavmine, dağda taş üstüne kazıdığı 10 kumandayı, Allah’ın emri olduğuna inandırdı ve onları kontrole aldı. Sonradan Hristiyanlar da Müslümanlarda benzeri şeyler yaptılar.

Unutmayalım ki üç tek Allah’lı dinin kitabı da vaizleri öldükten yıllar sonra yazıldı. Okuyanlar kitapların kendi içlerinde çelişkili olduğunu göreceklerdir. İncilin 5 değişik şekli var, Şeriat Haz. Muhammedin vefatından 160 yıl sonra yazılmış. Bütün dinlerde birçok neden ve şekilde, ilk değerli kurallar ve öneriler tahrif edilmiş, ya da değiştirilmiş olarak araştırma ve çekişme konusudur.

Benzeri nedenlerle, maalesef bütün Dünyâda din kuralları çarpıtılarak halkları din baskısıyla kolay yönetme yöntemleri olarak uygulandı ve halk kul yapıldı.

Bu tutum kanlı sonuçlarıyla Fransız Rönesans’ına kadar bütün şiddeti ile devam etti. Hâlâ çok zararlı olmayan bir ölçüde ilerlemiş batı ülkelerinde ve çok büyük zararlarla az gelişmiş ülkelerde devam ediyor.

Ortadoğu’da ise yıllarca karşılaştıkları sömürü, hakâret ve eziyetler nedeniyle fanatiklerin elinde ölümcül bir yöntem olarak varlığını sürdürüyor.

Bu tür baskı ile yaşam, insanların dogma ile düşünerek yaşaması kolaylaştırıyor. Sorgulamak yerine söylenene inanmak, istemek yerine verileni kabûlle yetinmek, hayat tarzı oluveriyor.

Üstün bir kişiliği olan Fatih Sultan Mehmet sarayına her yerden ilim ve bilim adamlarını toplayarak istişarede bulundu. Maalesef bilim yolunu seçeceğine ilim yolunu seçti. Ve o tarihten beri Osmanlı hânedanı altında halk yavaş yavaş kişiliğini kaybederek kul oldu.

Bizim halkımızın Atatürk devrimlerine rağmen hâlâ yapılması gerekenleri başkasından bekleme alışkanlığı, 600 yıl hep başkasının yapmasını bekleyerek yaşamını sürdürmüş olmaktandır.

Atatürk’ün vefatından sonra halkımız kendi çıkarlarını kendi korumayı öğrenmek yolundan çıkmış, eskisi gibi başkasından bekleme yoluna girmiş veya sokulmuştur.2003 yılına kadar hiçbir yönetim ihmâl edilmiş olan halkı arkasına alarak iktidâra gelmemişti.

Bugün yaşamakta olduğumuz sıkıntıların temelinde halkımızın benliğini kaybetmiş olması yatmaktadır. Halkımızın devamlı olarak yapılanları tenkitle yetinmesi ve daima kendinden başka bir kusurlu araması bunun kanıtıdır.

Bu çıkmazdan kurtulmanın yolu vardır ve bunu başarabilecek olanlar bu toplumda mevcuttur. Sorun kimlerin nasıl yapacağının konuşulmaması ve milli kalkınmamızın başka türlü olmayacağının gündem yapılmamış olmasıdır.

Devamı “Halk yoksa! No.2 / 5 yazımda”.

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments