Şikâyet

Remove the row

Column: 1

En çok yapılan nedir? Her şeyden şikâyet!
En az yapılan nedir? Katkıda bulunmak.
En az yerine getirdiğimiz görevimiz nedir?
Her vatandaşa düşen sorumluluklar!

Uygar bir toplumda bireylerinin birinci görevi kurallar içinde sorumluluklarını yerine getirmek, katkı vererek şikâyete neden olacak olaylara engel olmak.
Bunu neden yapamadık? Neden yapmıyoruz?
Halkımız 500 yıl ümmet olarak görülmüş ve kullanmış, 20. Yüzyılın başında bile padişah “Halk koyun sürüsü ben de onların çobanıyım” demiş.
Öğrenilmiş alışkanlıklar (earned behavior) kolay çıkmıyor. Çıkartmak için de bilgili olmak gerek.
Biz becerikli ve kurnazız. Akıllı değiliz. Akıllı olsak kurnazlığın zekâ olmadığını biliriz. Kurallara uymayarak, geleceğimizi yok ettiğimizi görürüz. Biat kültüründen gelmiş olsak ta, her şeyi başkasından beklemenin yanlış olduğunu anlarız.  Anlamıyoruz!
Toplumda yaşamak için, toplumun bir parçası olmak için, toplumu uygar yapmak için bireyin:
Katkısının olması, beraber çalışmayı bilmesi,
Kendine de, diğerlerine de, dürüst olması,
Hür olmak için laik olması,
Gerektiğini bilmesi ve uygulaması gerekiyor.
Doğru yapılmayan işler ve yolsuzluklar için hep başkası suçlu. Her birey, her şeyde ve her zaman, mağdur! Hiç kimse suçlu değilse, suçu kim işliyor? Ülkemizde Başkanlar, Bakanlar, Belediye başkanı, Hâkimler ve onlarla çalışanlar suçsuz! Suçlu binalar, masalar, sandalyeler! Sorumlular suçsuz! Halk bunu kabulle şartlanmış ve bu böyle gidiyor. Halk sorgulamak hakkını kullanmıyor, hakkını aramaya çalışmıyor, her şeyin kendine verilmiş olmasını istiyor.
Toplulukların yaşadığı kabilelerde yasa yoktur, bireyler baştakinin emirlerine uyarak yaşamayı kabul ederler. Biat etmeyenin de kellesi gider.
Topluma dönüşebilmiş yaşamda bireyler kendilerini yönetecek bilgeleri başa getirerek; toplum içinde adâlet, eşitlik, âhenk ve refahı sağlamak isterler. Başa getirilenlerin niteliği de, başa gelenleri seçenlerin niteliğine bağlıdır.
Kabîleden topluma geçerken atılan ilk adım; bireylerin müşterek gâye ve hedefe doğru birlikte çalışmaya başlamasıdır. Başaramayanlar ya kabîle olarak kalırlar, ya da bir diktatörün altında ezilirler.
Bu Dünyâda, inzivâda yaşamayan için temel kural bu. Kural dışı kalan da, bizim gibi bedelini öder.
Biz neden bu bedeli ödeyen duruma düştük?
Her ülkede toplum içinde yaşarken bireylerin kendine, diğerine ve toplumun kurallarını saygısı olması gerekir. Bireyin saygısı yoksa zâten uygar toplum yaşamında yeri yoktur. Eğer onlar toplumda yaşayanların çoğunluğu ise, sorumluluklarını yerine getiren bir azınlık var olsa bile, düzen de, huzurda, mutluluk da, beklense de, ola gelmez. Köylüsü okumamış, sanayi devrimini yapmamış halklar, zamanı gelmeden zorlamayla demokrasiye itilmemeli.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Column: 2

 Zâten ne olduğu anlaşılmamış olan sistem uygulanınca, toplumun müşterek hakları bireyin hakkı olarak algılanır. Şehirli ve okumuş birey, bu yapay serbesti içerisinde çabuk kazanç hırsıyla, yoldan çıkar. Diğerlerine de, kendisine de olması gereken saygısını yetirince, köylüsüne de doğru örnek olamaz. Saygı, kısmen var olsa da; kurnazlık üzerine kurulan yolsuzluklar ve bir bölümün aşırı kazanç sağlamasıyla, olan saygı da yetirilir.
Birey üzerine sorumluluk almadığı sürece, kendisinden daha kurnaz, daha az saygısı olan birisi ortaya çıkar. Çıkarları için onu destekleyen birileri de olur. Demokrasinin verdiği sanal serbesti örtüsünde kurallar değişir ve otokratik bir yönetim gelir. Halk, kendi bindiği dalı kesmiş, geleceğini karartmış olur.
Bizim halkımız da benzeri nedenlerle, toplum yaşamının ne olduğunu öğrenmedi. Bir kısmı kayırıcı yönetim uygulamasından faydalanmayı seçti.
Bu ana nedenler açık olarak karşımızda olduğu hâlde, halkımızın düşünen kısmı başkasını suçlayarak temize çıkacağını ve henüz hak etmediği ortama kavuşacağını sanıyor. Kendini içinde soktuğu kapanda sadece kınamakla yetindikçe bu olmayacak!
Uluslar üstü sermayenin elinde, tek yönetim yaratma yoluna giden ekonomik sömürüye dayalı bir düzende yaşıyoruz. Toplum içindeki sorumluluklarını anlamamış olan birey, eğer kendi yönetiminin sorumluluklarının kendi üzerinde olduğu öğrenmezse, gidilen düzen içinde yeri, esâretten farklı olmaz.
Birleşmesini bilmeyen, el ele çalışamayan, kişisel ve parti çıkarları peşinde koşan bireylerden oluşan toplumun yeri, bizim bugün vardığımız yerdir.
Şikâyet yerine katkı sağlamazsak ve beraber çalışmazsak, mutluluğa değil hüsrana gidiyoruz.
Bizim ayrılığa değil, ülkenin bekası için yapılacak beraberliğe ihtiyâcımız var.
Çok partiye değil, adâlet temelinde ve ülkenin çıkarları için birleşmiş laik partilere ihtiyâcımız var.
Yaptıkları üzerinde konuşmaktan fazla, ülke için beraberce ne yapacağımızı konuşmalı, duruma rağmen bir yıl değil, 10- 20- 30 yıl için plan yapmalıyız.
Ayrılığı değil, beraberliği, düşmanlığı değil, kardeşliği konuşmalıyız.
Ümitle baktığımız birkaç yazar bile günlük yapay gündemlerle uğraşıyor. Bunu habercilere bırakmalılar ve ülkenin temel konularını bir kere yazmanın yetmediğini görmeliler. Konuları gündemde ancak onların tutma gücü olduğunu bilmeliler.
Seyirci kalıp şikâyet bir yere gitmedi, bundan sonra da gitmez. Medya ve basın ayrıntılarla uğraşırken, arka planda büyük kayıpların olmasına yol açmış oluyorlar. Suçlamayı bırakalım, çözümlerle uğraşalım. Aynaya bakmalı ve hatâlı yoldan dönmeliyiz. Yoksa yakında çok geç olacak!
Bir Fransız sözüyle bitireyim: “Olmak için, görünmek gerekir” Bugün başlamalıyız.
Aydınlık bir 2020 yılı dileğimle yeni yılınız kutlarım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Column: 3

 

 

About The Author

0 Comments